Erdal Kızılırmak: Bir Ortadoğu Masalı; Erdoğan- Esad

Yazarlar

Yüksek bir dağa tırmanmaya başladığınızda, etrafınızdaki her şey aleyhinize dönmeye başlar. İstisnasız olarak, hiçbir şans faktörü size yardım etmeyeceği gibi, daima daha zorlanır ve tükenmenin eşiğine gelirsiniz. Bu aşamada zihniniz size oyun oynamaya başlar. Tükenmenin eşiğinde gerçekçi karar vermek, nadiren gerçekleşir ve son kararı orada artık; dağ verir. Reinhold Messner’i yaşamda tutan, Jerzy Kukuczka’yı uçurumdan atan şey gerçekte budur.

15 Temmuz darbesinin arifesinde bazı patikaları açmak bu yüzden önemli.  Fethullahçı darbeci örgütün sosyal medya hesabı fuat avni; 20 temmuz günü sabaha doğru “Sana ne korkma ne de titreme demeyeceğim. Çünkü hem korkuyor hem titriyorsun. İpini ele geçiren geçirdi.”  Şeklinde bir tweet atmıştı. Bu tweet, doğrudan Erdoğan’a sesleniyordu ve onun  Rusya’nın tahakkümüne girdiğini ima ediyordu. 

Erdoğan ve ailesinin Ankara dışında bulunduğu saatlerde bir Rus istihbarat gemisinin İstanbul boğazına kadar yaklaştığı ve karşı istihbarat desteğinde bulunduğu; buna karşı İncirlik üssünden, Türkiye içindeki tüm askeri uçuşlara ilişkin izleme yapıldığı;  açık kaynaklarda ileri sürülmüştü. 

Türkiye devlet aygıtı 15 temmuz darbesine giden yolda kendi köklerinden kaynaklanan birkaç sarsıcı karar aşamasından geçti. Arap baharının son depremi Suriye’yi vurduğunda; Libya; Mısır ve Tunus’tan farklı olarak, uluslararası cihadist örgütlerin, yol temizliği yapılarak çok sistemli ve koordine bir şekilde buraya dahil edilmesi sağlandı. Bu aşamada Suriye çevre ülkeler için bir vakum etkisi yarattı ve AKP rejimi bu vakuma büyük bir istekle adım attı. Ortadoğu uzunca bir süredir Suudi Arabistan ve Mısır tarafından temsil edilen Sünni koridorun; İran ve Lübnan Hizbullahı tarafından temsil edilen  Şii koridoruna karşı pozisyon aldığı ikili cephenin çatışması üzerinden şekilleniyordu. 

AKP buraya üçüncü bir cephe açtı ve Kürt Özgürlük Hareketini de tasfiye etmeyi hedefleyen bir planı devreye koydu. 

Bu plan; Kürt paranoyası üzerinden misakı milli sınırlarını Suriye içine dek taşımak, mülteci yığınağı üzerinden AB’ye baskı kurmak, Suriye sınırlarında demografyayı değiştirip; gelecekte burada referandum koşullarını oluşturmak, Ortadoğu’da paramiliter cihatçı öbeklere eğim oluşturmak,   Türkiye yüksek burjuvazisine mülteciler eli ile ucuz iş gücü sağlamak, TSK’yı ve buna bağlı silah üretimini bir ihracat kalemi haline getirmek, Avrasya-Atlantik arasında trapezde kalıp avantaj elde etmek, şeklindeydi ve ilk başta göze çok hoş gözüküyordu. 

Bu plan; doğal bir soruna çarptı ve sarsıcı şekilde raydan çıktı. Kürt halkının Ortadoğu’daki pozisyon alışı, tüm aktörlere olduğu gibi Türkiye devletine de, bu işlerin toplumsal mühendislik ile olmayacağını gösterdi.  Özellikle Kobani sürecinde Kürt halkının direnişi;  sistem içinde derin bir kırılmaya yol açtı ve Türkiye devlet aygıtı tarihsel bir makas değişikliğine karar verdi. Kurulduğu günden bu yana; Nato hattının güvenlik siyasetine amade olan Türkiye; Rusya ile bir güvenlik protokolüne sığındı. 

AKP, MHP ve Perinçek ekibini bir araya getiren şey buydu. Fetullahçı ekibin, ABD gözetiminde Türkiye ve Ortadoğu’da çok hızlı hareket etmek istemesi, “devlet içinde” bir “düalist” yarılmaya yol açtı. 

Kendi kızının başına gelen cinayeti dahi öngöremeyen Alexander Dugin’in Türkiye’ye gelip Perinçek ekibi aracılığıyla darbeyi önceden Erdoğan’a haber verdiği şeklindeki çocuksu masallara elbette itibar etmiyoruz. Devlet içindeki bu düalist yapı; birbirinden çok uzun zamandır haberdardı ve karşılıklı dezenformasyona dayalı bir espiyonaj faaliyeti yürütüyordu. Burada sorulması gereken en kritik soru; devlet içindeki bu düalist yapıda; Putin ve ekibinin, Erdoğan ve ekibi ile hangi tarihte “ilk teması” yaptığıdır. Atlantik’ten Avrasya’ya yönelen bu güvenlik protokolü; Türkiye devletinin karakterinin anlaşılması bakımından çok önemli ipuçları  sunmaktadır. 

15 Temmuz darbesi ve onun sonuçları, ileride bütün ayrıntıları ortaya çıkacak; tarihsel bir karşı istihbarat faaliyetidir. Bombalanan binalar, sokaklarda katledilen yurttaşlar, sonrasında yapılan tutuklamalar, darbe gerekçesi ile işten atılan yüz binler ve KHK’lar tekçi otoriter inkarcı rejimin tahkimine giden yolları döşemiştir.  

Ulus devlet ve buna bağlı tüm iktidar biçimleri, istinasız olarak dağa çıkan insanın tükenişi ve zihinsel bulanıklığının benzerini yaşar. Onun varlığına ve kurucu paradigmasına yönelen her özgürlük mücadelesine, aynı paranoya ile karşılık verir ve yıkıcı güce, buna bağlı siyasette nesnel bir rol yükler. 

Bugün Ortadoğu’da yaşanan kan banyosunun geldiği aşamada, Erdoğan ve Esad’ın tüm geçmiş pratikleri ortadayken bu diyalog çabası, bir Ortadoğu masalı olarak karşımızda durmakta. Her ikisinin ve üzerinde durdukları siyasi platformların birinci hedefi Kürt halkı ve onun demokrasi mücadelesi olduğundan, buradan çıkacak olan tek şey, mutlak yeni bir yıkıcı güç siyaseti olacaktır.

Her ikisinin de yıllardır mazlum halklar üzerine elleriyle döşedikleri raylar, binlerce devir yaptığından, bir sonraki adımları tüm bu yıkımın devamı niteliğinde olacaktır. Bugün Kürt İllerine gittiğinizde göreceksiniz ki; yeni binaların tamamı, adliye, jandarma, emniyet ve garnizonlardır. Halkın önüne bunları diker. Diğer yandan TSK ile girdiği Suriye İllerinde, Belediye binası, lojman, resmi banka, kasabalar inşaa etmektedir. AKP, bu topraklarda bu halkın vergileri ile Suriye’de Belediyecilik yapmaktadır.Emir altında tuttukları Memur-Sen Konfederasyonu, kendi üyelerinin aidatları ile İdlib’te toplu konut inşaa etmekte; açılışı dönemin İçişleri Bakanı S.S. ile Ali Yalçın birlikte kurdele kesmektedir. O emekçilerin bundan haberi var mıdır ? 

Erdoğan; savaş mağduru milyonlarca Suriye’li mülteciyi kendi burjuvazisine ucuz işgücü olarak sunarken, bu halkın vergileri ile Suriye’de Belediyecilik yapmaktadır. Ortadoğu bu yüzden dört bin yıldır kan banyosu içinde yıkanmaktadır. Halklar, tabu, sömürü ile ezilmekte ve özgürlük ateşinin dışında gölgede titremektedir. 

Bugün için Putin, Erdoğan’a geçmiş el sıkışmasını kuvvetle hatırlatmakta ve Suriye’de yeni pozisyon için yol açmaktadır. Esad zaten kendi halklarının armageddon’u için tüm günahları işlemişken bu denklemin en zavallı kıyafetini üzerinde taşımaktadır. Açık ve dürüstçe yazmak gerekirse Esad Suriye’de yaşanan tüm vahşetin baş sorumlusudur. Ülkesinde yabancı güçlerin bulunuyor olması onu masum kılmaz.  Kürtlere hala, devlet hesapçılığı ile yaklaşıyor olması uçurumun kenarında, fırtınayı hala göremediği anlamına gelir. 

Kürt sorunu, bu topraklar ve Ortadoğu’da devletlerin, halklar mezbahasına çevirdiği her güç gösterisinin temel sebebidir. Tüm akıl tutulmalarının ve Devlet paranoyalarının yapı taşıdır. Bu yüzden çözülmek zorundadır. 

ABD ve Rusya’nın pozisyonu ne olursa olsun Erdoğan ve Esad’ın hangi biçimde olursa olsun, yan yana gelecekleri her süreç, Ortadoğu’da halkların aleyhine olacaktır. Onlar ulus devlet temsilcisidir ve tarih bize göstermiştir ki, ulus devletler nihai olarak halklar mengenesidir. 

Kürt halkı Ortadoğu’da dört bin yıllık kan banyosundan arınmak için tarihsel bir çağrı yapmaktadır.  Bütün toplumsal mühendislikleri, kapitalizmi, sanal devlet sınırlarının hükümranlarını aşan bir paradigmayı halklara sunmaktadır. 

Fısıltıyı, çığlığa dönüştürmek için.

Şafağın bir sahibi olduğunu göstermek için.  

İlginizi Çekebilir

İsrail Gazze’yi vurdu: En az 90 kişi öldü, yaklaşık 300 yaralı var
Bedir Hareketi lideri Amiri: Türkiye topraklarımızdan çekmeli

Öne Çıkanlar