İş insanı ve insan hakları aktivisti Osman Kavala tarafından kurulan Anadolu Kültür’ün 20 yıllık yolculuğu bir belgesele dönüştü. Kurumun Direktörü Asena Günal ve filmin yönetmeni Mert Kaya, Anadolu Kültür’ü anlattı.
DW Türkçe’den Ece Çelik’in haberi:
2002 yılında iş insanı ve insan hakları aktivisti Osman Kavala tarafından kurulan sivil toplum kuruluşu Anadolu Kültür’ün 20 yıllık hikâyesinin anlatıldığı “Nehre Su Taşımak: 20. Yılında Anadolu Kültür” belgeseli, Documentarist 17. İstanbul Belgesel Günleri kapsamında geçen hafta izleyiciyle buluştu.
Osman Kavala’nın ifadesiyle “birbirlerinden uzak yaşayan, farklı çevrelerden gençlerin ortak çalışmalarla önyargılarını aşabilecekleri” düşüncesiyle kurulan Anadolu Kültür 20 yıl boyunca Hakkâri’den Trabzon’a, Çanakkale’den Kars, Ermenistan ve Azerbaycan’a uzanan geniş bir coğrafyada sergiler, film gösterimleri, konserler, paneller, hafıza çalışmaları ve atölyeler düzenledi. Pek çok genç sanatçıya üretim desteği verdi, çocuklarla atölyeler yürüttü, kültürel miras araştırmaları yaptı.
Anadolu Kültür için Osman Kavala’nın 2017 yılında hapse girmesiyle zorlu bir süreç başladı. Kavala’nın yanı sıra kurumun kurucularından Mine Özerden ve danışmanlarından Çiğdem Mater de Gezi Davası kapsamında hapis cezasına çarptırıldılar.
“Önyargıları aşmayı önceleyen bir girişim”
Anadolu Kültür Direktörü Asena Günal, 2002 yılında kurumun ilk hedefinin, kültür ve sanatı paylaşarak farklı etnik, dini ve bölgesel gruplar arasında köprüler kurmak, bölgesel ve yerel girişimleri desteklemek, kültürel çeşitliliği ve kültürel hakları vurgulamak ve bölgeler arası işbirliğini güçlendirmek olduğunu söylüyor.
Kurulduğu dönemdeki politik atmosferin bu ihtiyacı ortaya koyduğunu belirten Günal, “Bu alanlardaki aktörleri bir araya getiren, farklı disiplinlerin etkileşimine dayalı çalışmalar yapan ve Türkiye’deki mevcut grupların birbirlerine ya da yabancılara karşı önyargılarını kültür, sanat ve edebiyat aracılığıyla aşmayı önceleyen bu türde başka bir girişim yok” diyor.
Anadolu Kültür’ün 20 yıl boyunca yerleşik, hakim, tekdüze tarih ve kültür anlayışının ötesinde unutulmuş veya silinmiş kültürel ve toplumsal katkıları bulup, öne çıkararak çoğulculuğu vurgulamayı amaçladığını da ifade eden Günal, Anadolu Kültür’ün ilk yerel projesi olan Diyarbakır Sanat Merkezi’nin (DSM) kuruluşunun da diyalog ve barışı teşvik etme inancıyla tasarlandığını hatırlatıyor. 1990’lı yıllarda yoğun çatışmaların ardından bölgede olağanüstü halin devam ettiği, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin sınırlandırıldığı bir dönemde kurulan DSM, fotoğraf, video ve edebiyata özel olarak odaklanarak kültürlerarası işbirliğini ve etkileşimi teşvik eden projeler ortaya koymuş.
“Vatandaşın nefes alabildiği etkinliklerdi”
Günal, Diyarbakır’ın farklı mekanlarında film gösterimleri, sergiler ve tartışmalar düzenlediklerini aktarıyor ve “2000’li yılların başında, her şeyin ciddi bir şekilde devlet kontrolü altında olduğu ve insanların kendi gölgelerinden korktukları bir dönemde, vatandaşların nefes alabileceği ender etkinliklerdendi tüm bu faaliyetler” diye de anlatıyor.
Anadolu Kültür’ün diğer bir sanat merkezi de 2008’de İstanbul’da Osman Kavala’nın ailesinden miras Tütün Deposu’nda faaliyetlerine başlayan “Depo”. Ayrıca İstanbul dışındaki yerel inisiyatifleri hibe, kapasite ve ağ geliştirme programlarıyla destekliyor.
2017’de Osman Kavala’nın Gezi Parkı davasında “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla tutuklanmasıyla Anadolu Kültür bambaşka bir döneme girdi. Kurum üzerindeki baskı ve denetimler artarken kapatma davasıyla da karşı karşıya kaldı. Maliye Bakanlığı, Türkiye’de Kavala’nın kurucuları arasında bulunduğu Açık Toplum Enstitüsü’nden fon alan sivil toplum kuruluşları hakkında soruşturma başlattı. Asena Günal o günleri şöyle anlatıyor:
“Osman Kavala’nın hapsedilmesiyle birlikte Anadolu Kültür, polis, yargı, Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve hükümete yakın medyanın çeşitli saldırılarına maruz kaldı. Derinlemesine denetimlerden geçtik ve uydurma bir iddiaya dayanarak vergi cezası aldık”
Kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı
Anadolu Kültür için zorlu süreç bununla da sınırlı kalmadı. Ticaret Bakanlığı, Anadolu Kültür’ün “kâr amacı gütmeyen şirket” statüsünün Türk Ticaret Kanunu tarafından tanınan yasal bir statü olmadığı gerekçesiyle kapatma davası açtı. Ancak bu dava Anadolu Kültür’ün lehine sonuçlandı.
“Hükümet yanlısı medya bizi defalarca hedef gösterdi ve sorunsuz çalıştığımız bazı kurumlar bize sırtını döndü” diyen kurumun Direktörü Günal, bugün Türkiye’de pek çok sivil toplum kuruluşunun benzer sorunlarla mücadele ettiğinivurguluyor.
“Kavala rehberlik etmeye devam ediyor”
28 Eylül 2023’te ağırlaştırılmış müebbet cezası onanan Osman Kavala, cezaevi sürecinde de kurucusu olduğu Anadolu Kültür ile bağını avukatlar aracılığıyla sürdürmüş. Günal 2017’den cezanın kesinleştiği 2023 tarihine kadar “birinci derece akraba yanı sıra üç arkadaş” kategorisinden Kavala ile görüşebildiğini ve doğrudan işler üzerine konuşabildiğini söylüyor. “Gomidas 150 Yaşında” konserleri ve “Adalet Atlası” podcast serisinin Kavala’nın fikri olduğunu ifade eden Günal, “Osman Bey, yaptığımız işleri hep takip etti, tıkandığımız yerlerde yönlendirdi. Medeni hakları kısıtlı bir hükümlü olduğu için yönetim kurulundan çıkarmak durumunda kaldık ama tabii ki onun, kültür ve sanatın paylaşılmasıyla, karşılıklı anlayış ve duyarlılık geliştirilebileceğine dair inancı bize rehberlik etmeye devam ediyor” diyor.
DW Türkçe’ye konuşan filmin yönetmeni Mert Kaya da Anadolu Kültür’ün 10 sene önce Ermenistan ve Türkiye’den sanatçıları bir araya getiren bir atölye programı sayesinde kurumla tanışmış.
Kaya belgeselin isminde geçen “Nehre su taşımak” ifadesinin, belgeselde yer alan akademisyen Umut Tümay Arslan’ın bir analojisiyle ortaya çıktığını anlatıyor. Kaya, “Tümay Arslan, hafızayı akan bir nehre benzetiyor. Bu nehrin sadece geçmişten gelmediğini, bugünle de ilişki kurabilen bir yapıda olduğunu söylüyor. Benzetme, bugün geliştirilen diyalog kanallarının, bugüne dair üretilen sanat işlerinin ve genel anlamda mücadelelerin bu hafıza nehrine ve geçmişle ilişkisine katkı sunduğunu hatırlatıyor bize” diyor.
2022’nin Ekim ayında Tophane’deki Tütün Deposu’nda gerçekleşen çekimler ve arşivlerden faydalanarak hikayeleri anlatma ilkesiyle belgeseli tamamladıklarını anlatan Kaya, “Anadolu Kültür’e emek veren insanların geçmişte olduğu gibi bugün de ısrarlı şekilde yaptıkları işi en iyi şekilde yapmaya devam ettiklerine şahit oldum ve bunu aktarmanın yollarını aradım” diye konuşuyor.
“Osman Kavala filmin aktif bir parçası”
Kavala’nın filmin aktif bir parçası olduğunu söyleyen Kaya, onun filme nasıl dahil olduğunu şu cümlelerle aktarıyor:
“Kavala’yı sadece başkalarının ağzından aktarmak istemedik. Osman Bey, Anadolu Kültür çalışanlarının da anlattığı gibi yapılan çalışmaların hala büyük bir parçası. Bu yüzden, ‘kendisi de filmde bir karakter olmalıydı’ diye düşündük ve arşivdeki Anadolu Kültür’ün çalışmalarına dair yaptığı konuşmaların kayıtlarının çoğunu film içerisinde kullandık. Ayrıca, kendisinden aldığımız mektuba da filmde yer vererek, Anadolu Kültür’ün 20 yılda yaptıklarına ve gelecekte yapacaklarına dair inancını filmin son sözü olarak vurgulamak istedik.”