🔴Seçim mağlubiyeti Erdoğan’ın stratejik önceliklerini, dış politikasını nasıl etkiler? Gelişmeleri yakından takip eden Batılı başkentler Van’daki gelişmelerden neden endişeli? Alman siyasetçiler Erdoğan’ı neden uyardı?
DW’den Değer Akal’ın haberi:
Erdoğan’ın, 31 Mart’taki yerel seçim hezimeti sonrasında nasıl bir yol izleyeceği, bunun Türkiye’nin dış politikasına nasıl yansıyacağı, büyük merak uyandırıyor.
Washington Enstitüsü’nün Kıdemli Araştırmacısı Soner Çağaptay, kısa vadede Türk dış politikasında büyük bir değişiklik beklemiyor.
AKP’nin seçim yenilgisinde Türk ekonomisindeki gidişatın etkili olduğuna işaret eden Çağaptay, Erdoğan’ın kısa vadede ekonomiyi tekrar rayına oturtmak isteyeceğini, ekonomide büyümeyi yeniden sağlayabilmesi için de yabancı borsalardan, piyasalardan ve ülkelerden yatırım akışına ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.
“Bu nedenle Körfez ülkeleri, Rusya ve Avrupa Birliği’nden (AB) kaynak aktarımı ve yatırım gelmesi için bir süredir izlediği dış politikayı sürdürecektir” diyen Çağaptay, orta vadede ise durumun değişebileceği öngörüsünü dile getirdi.
Erdoğan orta vadede strateji değişikliğine gidebilir
Erdoğan’ın ekonomiyi toparladıktan sonra kendisinden uzaklaşan seçmenleri geri kazanmaya çalışacağını söyleyen Soner Çağaptay, seçmenin bir bölümünün hem ekonomideki gidişat hem de AKP’nin eskiyen yüzünden sıkıldıkları için yerel seçimlerde sandığa gitmediğini, diğer bir bölümünün ise daha aşırı sağda yer alan Yeniden Refah Partisi’ne yöneldiğini kaydetti. “Bunların büyük bir bölümü aslında Tayyip Erdoğan’ı seven, onu yıllardır destekleyen seçmenler” diyen Çağaptay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“MHP son 5 sene AKP’den sıkılan ama Tayyip Erdoğan’ı seven taban için bir alternatifti. Ama MHP’nin de yüzü eskidi. Yeniden Refah’ın MHP’ye alternatif olma ihtimali var. Ancak Erdoğan’ın Yeniden Refah’ın tabanına bir miktar yakınlaşması gerekecek, işte bunu da yeni bir Anayasa reformu ile yapması mümkün. Yeniden Refah’ın istediği bazı sosyal muhafazakar politikaların Anayasa’nın içine entegre edilmesi söz konusu olabilir. Ama bu da dış politikada çok büyük değişim anlamına gelmez. Şayet olur da Gazze savaşı devam ediyor olursa Erdoğan’ın daha sembolik adımlar atması söz konusu olabilir. Ama o aşamada dahi cumhurbaşkanının İsrail’le ilişkileri kopartmak istemediğini düşünüyorum. Çünkü Erdoğan Marmara gemisi krizinden ders çıkardı, İsrail- Filistin meselesinde söz sahibi olmak için Türkiye’nin sadece Filistin ile değil İsrail’le de konuşuyor olması gerektiğinin farkında. İşte İsrail’i çok sert eleştiriyor olmakla beraber ilişkileri hâlâ ayakta tutuyor olmasının arkasına bence bu yatıyor.”
Batılı başkentlerde ilk etapta umut vardı
Bu arada Batılı başkentlerde Türkiye’deki yerel seçim sonuçları hakkında yapılan ilk analizlerde üç nokta öne çıktı.
Birincisi, inşa ettiği “tek adam rejimiyle” ülkesinin “rekabetçi otokrasi” olarak sınıflandırılmasına yol açan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk halkı nezdindeki popülaritesinin gerilemiş olması. İkincisi, seçmenlerin ağır baskılara rağmen Türkiye demokrasisini savunmak adına inatla direnç sergilemesi ve bu inadı ile ana muhalefetteki CHP’yi 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi konumuna taşıması. Üçüncüsü de Erdoğan’ın “irtifa kaybı” olarak nitelendirdiği seçim yenilgisini 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece yaptığı konuşma ile kabul etmiş ve “Bu seçimin galibi demokrasimizdir, milli iradedir” diyerek de “Hiçbir suretle milletimizin kararına hürmetsizlik etmeyeceğiz. Milletle inatlaşmaktan uzak duracağız” güvencesini vermiş olması.
Türk seçmenin demokrasiye bağlılığı ve özellikle de Erdoğan’ın seçim mağlubiyeti karşısında ilk aşamada sergilediği ve AB’li diplomatların “ağırbaşlı” olarak nitelendirdikleri tutumu, hem AB’nin Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell hem de AB Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi’nin ihtiyatlı da olsa “Türkiye ile ilişkileri yeniden canlandırılmaya” hazır oldukları yönünde açıklamalar yapmalarını beraberinde getirdi.
AB’den önce olumlu açıklamalar geldi
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi’nin (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye, yargı, parlamenter dokunulmazlık ve basın özgürlüğü gibi alanlardaki ciddi sorunlara rağmen yerel seçimlerin Türkiye’de son derece çoğulcu ve dengeli bir siyasi partiler sisteminin mevcut olduğunu gözler önüne serdiğine işaret ederek “Borrell’in açıklamasının da işaret ettiği gibi yerel seçimlerin ortaya koyduğu tablo muhtemelen AB’deki siyasi karar alıcıları ve siyasetçileri Türkiye ile ekonomi, siyaset ve nihayetinde de güvenlik alanlarında daha yakın ilişkilerin geliştirilmesi hususunda motive edecektir” değerlendirmesini aktardı.
Vesterbye haklı çıktı. Dün Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) Alman lideri Manfred Weber, Türkiye ile Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesine destek açıkladı. Weber sosyal medya hesabından, “EPP olarak daha fazla açılım sergilediği takdirde Türkiye ile Gümrük Birliği ve ortaklığı derinleştirmeye hazırız” paylaşımını yaparken, aynı zamanda AB’nin Türkiye ile uzun vadeli ilişkiye açıklık getirmek zorunda olduğuna dikkat çekerek “Türkiye’nin tam üyeliği her iki tarafa da aşırı yük getirecektir” ifadelerine yer verdi. Erdoğan, demokrasi ve hukuk devletinde yol açtığı gerileme nedeniyle Türkiye’nin üyelik kriterlerinden uzaklaştığını, AB’ye üyeliğin gündemde olmadığını biliyor. Türkiye açıklamalarında “tam üyelik hedefinden vazgeçmediğini” vurgulasa da bu aşamada öncelikli beklentisini Gümrük Birliği’nin modernizasyonu oluşturuyor.
Ancak dün Van’da yaşanan gelişmeler nedeniyle AB’deki iyimser hava değişmeye başladı. AB’den gelen olumlu mesajların yerini tepki açıklamaları aldı.
Erdoğan’a Van tepkisi
Özellikle DEM Parti’nin oylarını arttırdığı Güneydoğu illerinde mazbataların seçilmiş bazı adaylara verilmemesi, hatta Van’da seçimi büyük farkla kazanan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın seçilme hakkının geri alınması, İl Seçim Kurulu’nun mazbatanın seçimi kaybeden AKP’li aday Abdulahat Arvas’a verme kararı alması, tepkiye yol açtı.
Sosyal Demokrat Partili (SPD) Frank Schwabe, sosyal medyada yaptığı paylaşımda Van’daki seçimleri muhalefetteki DEM partisinin kazandığına dikkat çekerek, “Erdoğan hükümetinin seçim galibiyetini tanımaması, tüm demokratik ilkelerin ciddi bir ihlalidir ve güçlü bir uluslararası protestoya sebep olacaktır” uyarısına yer verdi.
Almanya-Türkiye Parlamenterler Grubu’nun Yeşiller Partili Başkanı Max Lucks ise, “DEM’in seçilmiş adayının seçilme hakkının, seçildikten iki gün sonra geri alınması kabul edilemez” açıklamasıyla Abdullah Zeydan’ın yerinin Belediye Başkanlığı binası olduğunu vurguladı.
Bir diğer açıklama da Hür Demokrat Parti’nin (FDP) dış politika sözcüsü Ulrich Lechte’den geldi. Lechte, “Erdoğan ve AKP Türkiye’de yerel seçimlerikaybetti. Bu, muhalefet güçleri ve demokratik sivil halkın verdiği açık bir mesajdır. Şimdi bu sonuçları kabul etmek Erdoğan’ın bir yükümlülüğüdür. Van’daki gibi sahneler kabul edilemez!” açıklamasını yaptı
AB-Türkiye ilişkilerinde ortodoks politikaları kriteri
Bu arada Avrupa başkentlerinde Erdoğan’ın ekonomide atacağı adımlar da büyük bir dikkatle izleniyor.
(ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye’e göre Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ortodoks ekonomi politikalarını ne kadar tutarlı bir şekilde uyguladığı, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde dış dünya ile ilişkilerini etkileyecek önemli bir etken.
“Yani yüksek faiz oranları muhafaza edilecek mi? Kamu harcamaları sınırlandırılacak mı? TL’yi istikrara kavuşturmak ve uluslararası piyasalarda güven tesis etmek için gerekli adımlar atılacak mı? Türkiye’nin döviz rezervindeki gidişat ve kamu ihalelerindeki durum yakından izlenecek” diyen Vesterbye, ortodoks politikalarının uygulanmaya devam edilmesi halinde Türkiye’nin orta ve uzun vadede daha sağlıklı bir ekonomiye kavuşabileceğini, Şimşek’in politikalarına devam etmesine izin verilmesinin aynı zamanda Türkiye-AB ilişkileri için de büyük önem taşıyacağını kaydetti.
ENC Direktörü, “Çünkü ortodoks ekonomi politikaları, Gümrük Birliği müzakereleri de dâhil olmak üzere ilişkilerin geliştirilmesinde kilit rol oynayacaktır” dedi.
Erdoğan Washington’a seçim kaybetmiş lider olarak mı gidecek?
Peki Türk halkı nezdindeki popülaritesinin gerilediğini gözler önüne seren yerel seçim sonuçları, Erdoğan’ın uluslararası siyaset sahnesindeki konumunu nasıl etkiler?
Erdoğan’ı önümüzdeki haftalarda dış politikada yoğun bir diplomasi trafiği bekliyor. Irak’a yapacağı ziyaretin ardından Erdoğan Türkiye’ye ilk devlet ziyaretini gerçekleştirmesi öngörülen Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ı ağırlayacak. 9 Mayıs’ta ise Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden’ın davetlisi olarak Washington’a gitmesi öngörülüyor.
Soner Çağaptay, “Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington’a yakın zamanda seçimleri kaybetmiş bir siyasetçi olarak mı gelecek yoksa gelmeden önce içeride ve dışarıda konumunu güçlendirmeyi hedeflediği adımlar mı atacak?” ifadeleriyle herkesin aklındaki soruya dikkat çekti. Bu sorunun yanıtını Erdoğan atacağı adımlarla verecek.
“Erdoğan partisi AKP’den daha popüler”
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan ABD’li Türkiye uzmanı Nicholas Danforth, seçim sonuçlarının, Türk hükümetinin ekonomik performansından duyulan memnuniyetsizliğin arttığı bir dönemde, aslında Erdoğan’ın partisinden daha popüler olduğunu teyit eder nitelikte olduğu görüşünde.
Avrupa ve Dış Politika Vakfı’nda (ELIAMEP) Türkiye uzmanı Danforth, “Bu durum, Erdoğan’ın son cumhurbaşkanlığı seçimini ulusal güvenlik konusunda aşırı kutuplaşmış bir referanduma dönüştürme stratejisini haklı çıkarıyor gibi görünüyor. Son iki gün içinde, Kürt ve PKK karşıtı tutumunu hızla sürdüreceğinin işaretlerini gördük bile. Bu da daha fazla sınır ötesi askeri operasyon, Kürt siyasetinin daha fazla kriminalize edilmesi ve CHP’nin daha fazla vatan haini olarak damgalanmaya çalışılması anlamına geliyor” diye konuştu.
Ayrıca Gazze konusunda “yumuşak” ve “ikiyüzlü” olmakla eleştirilen Erdoğan’ın bu algıyı yıkmaya çalışmak için “düşük maliyetli sembolik adımlar atmaya” girişebileceğine idare eden Danforth, Erdoğan’ın Washington ziyareti için de şu sözleri kaydetti:
“Tüm bunlar Erdoğan’ın zaten garip geçecek olan Beyaz Saray ziyaretini daha da garip bir hale getirecek. Washington işbirlikçi otoriterleri eğlemekten rahatsızlık duymuyor ve yönetim muhtemelen bu ziyareti İsveç’in NATO üyeliği için ödenecek küçük bir bedel olarak kabul ediyor. Ancak Erdoğan’ın kendi seçmenlerinden adeta fırça yemiş olmasından bu kadar kısa bir süre sonra ABD’de ağırlanması, daha da kötü görünecek.”