Kartacalı Hannibal, Roma ordusuyla Rhone vadisinde karşılaşacağı zaman, askeri olarak üstünlük sağlayıp zafer elde etmek için yönünü karla kaplı Alp dağlarına çevirir ve günümüze kadar gelen, en umutsuz durumda bile bir şiar haline dönüşen sözünü söyler; “ ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız”.
Bir sabah, düşmanı bütün cephelerde yenmiş savaşçılarımızın, sokakları dolduran zafer yürüyüşlerine eşlik eden sloganlarla uyanmayacağız. Bir sabah, düşmanın hayatlarimiz çelik bir örsün gövdesinde dövmeyi bırakıp , özgürlüğümüzü bize bağışlayıp tarihin çöp sepetine kendiliğinden gitmesini görmeyeceğiz. Ne yapılması gerekiyorsa, ne yapılacaksa bizler yapacağız, yeni bir hayatın kurulması için başka çare yok. Bizler de Kartacalı Hannibal gibi bir çözüm bulacağız.
Her iktidar, gündemi elinde tutmak, toplumu ona göre yönlendirmek için çalışma yürütür. Kendini muhalefet olarak görenler ise bu gündem yerine gerçek gündemi oluşturmak durumundadırlar. Bu nedenle günlük olarak iktidarın belirlediği sahte gündemin peşinden sürüklenmek yerine, iktidarın gerçek gündemine yoğunlaşmak daha sağlıklı bir politikadır.
TC açısından gerçek gündem : ne batan ekonomi ne uluslararas tutumlar ne de içerde uyguladığı faşizmdir. Tek gündem Kürtlerin soykırımdan geçirilmesinin dirençsiz bir şekilde uygulamaya konulmasıdır. Çünkü diğer konuları bir şekilde çözebilir ama Kürt ulusal uyanışı, bekasının sonu demektir.
TC ekonomik politik olarak yöneticilerinin de kabul ettiği üzre bir “beka” sorunuyla karşı karşıyadır. Öyle halkını bir arada tutmak için söyledikleri bir söz değildir bu, ciddi anlamda çöküşün eşiğindedirler.
Bir ülkenin çöküşü, birdenbire gerçekleşmez, belirli veriler gerekir. Ekonomik ve politik verilerin ne durumda olduğu bize ana maddelerin ne olduğunu gösterir, buna ek olarak toplumsal yapının geldiği aşamayı da incelemek gerekir.
1- Ekonomik veriler: TC’nin tarihinde hiç olmadığı gibi bozulmuştur. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle başlayan özelleştirme adı altında fabrikaları, madenleri, bankaları vb satma politikasının bugün geldiği nokta, artık satacak bir şeyin kalmamasıdır. İşçi ücretlerinin, enflasyonun daha da altında seyretmesi, TC para biriminin önlenemez değer kaybı, MB döviz rezervlerinin eksiye düşmesi ve ödenmesi güçleşen dış borçlar, kapitalist şirketlerin ardı ardına TC ekonomisinden çekilmeleri, kapanan dış kredi kapıları…
2- Politik veriler: diktatörlüğün yönetme kapasitesinin sadece baskıya dayanması, HDP dışında muhalefet denilen partilerin tesbih taneleri gibi Erdoğan’ın arkasına dizilmeleri, alınan yanlış kararlar sonucu dış politikada sadece tehditler üzerinden hareket edilmesi, Güney Kurdîstan ve Rojava’nın işgalinin mevcut haliyle sürdürülemez oluşu, oluşturulan ve askeri olarak her cepheye sürülen cihadist çetelerin saklanamaz hamiliği, Kürtlere karşı uygulanan soykırım faturasının ödenemez bir hale gelmeye ve -nihayet- tepki toplamaya başlaması, içerde en küçük bir muhalefete izin verilmemesi, devlet aygıtının polis-asker ve mahkeme dışında işleyemez hale getirilmesi, hırsızlıkların ve yolsuzlukların ayyuka çıkması ve sonuç olarak toplumsal yapının yeniden kurulma dışında başka bir seçeneği olmadan bozulması…
Ekonomik ve politik sorunları bir şekilde zamana yayarak çözebilirler, bugüne kadar da böyle oldu ama toplumun genlerindeki Türk ve müslüman kimliğinin dışında kalan herkese karşı duyulan nefret, düşmanlık ve yok etme isteğinin saklanma ihtiyacı bile duyulmadan sıradanlaşmasının yeni bir toplumsal yapı olmadan düzelmesi mümkün görünmüyor.
Sevinçleri ve kederleri ayrı olan iki toplumun bir arada yaşaması mümkün değil artık. Her iki toplumda da var olan koşullara katlanmak sınırı aşıldı. Ancak yüz yıllardır baskı altında tutulan, her isyanın akıl almaz bir vahşetle bastırılması halklarda bir anlamda kabul edilmiş çaresizlik yarattı diyebiliriz. Fakat bu durum artık ertelenemez bir zamana geldi, dayandı.
Nasıl unutabiliriz alçakça katledilen i̇nsanlarımızı, nasıl unutabiliriz ayaklar altına aldıkları insanlık onurumuzu, nasıl unutabiliriz cehenneme çevirdikleri hayatımızı, nasıl?
Bir devrimi, nüfusun çoğunluğunun desteklemesi sonucu oluşacak toplumsal bir olay sanma yanılgısına düşenler tarihe baksınlar. Böyle bir devrim olmamıştır, olmayacaktır da.
Her devrime, toplumsal istekleri somut bir şekilde görebilen ve o toplumun geleceğinin daha iyi koşullarda olması için programa sahip bir parti önderlik eder, kadroları aracılığıyla yönlendirir. Bunun olmadığı toplumsal çalkanışlar, bir iç ve dış savaşa gider, böyle bir durumda barbarlık konusunda master yapmış TC toplumsal yapısının bütün ötekileri amansızca ezeceği açıktır.
İçerde ve dışarda TC’nin açtığı savaşların kendisi açısından bir yokoluş sürecinin başlangıcı olması aynı zamanda ezilenlerin yeni ve yaşanabilir bir dünya kurmasıyla aynı anlamı ifade eder. En inanılmaz, en zor anlarda gerçekleşir devrim. Kitlelerin bir anda ayağa kalkmasıyla oluşur.
Hannibal’ın askerlerinin sayısı azdı. Yolları yüce dağların geçit vermez karı ve kayalıklarıyla kaplıydı. Ama bir yol yaptılar ve o yol onları zafere götürdü.