Ali Engin Yurtsever: Erdoğan sonrası-2

Yazarlar

Kemalistler… Genel olarak böyle adlandırılmalarına rağmen daha geniş bir kesimi de kapsayan bir isim bu. Geçişten bir madde gibi kimi zaman kendilerini ulusalcılar, faşistler, Türkçüler, laikler olarak adlandıran, hatta bazen de müslümanların (kendilerini laik olarak gören) bir kesiminin de kendilerini altına sığdırmaya çalıştıkları bir şemsiye veya belirli konularda bunları bir araya getirmeye yarayan tutkal görevi gören bir madde gibi ideolojik netliği olmayan bir kavram içeriyor. Günümüzde ise Kürtler hariç ikiye bölünen toplumda siyasal islamcılar veya dinciler olarak adlandırılan kesimlerin karşısında yer alan bir tarafı gösteriyor.

Osmanlı’nın dağılmasıyla yeni ve çağdaş bir devletin kurulduğunu, bu süreçte kendilerine karşı çıkan feodal gericilerin ezildiğini cumhuriyetin iyi bir geleceğe yönelik fazilet değeri olduğunu okuyarak, duyarak yetiştiler ama bir an için bile bu eğitim tarzını, öğretilen tarihi sorgulamaya gereksinim duymadılar. Kemalizmin her diktatörlük yönetimlerinde olduğu gibi kabul edilmesi gereken zaferlerinden biri de budur: dayatılan tarihi araştırmayan insanlar yetiştirmek… 

İttihat ve Terakki’nin iktidar kavgasında Enver, Talat ve Cemal üçlüsüne yenik düşen M. Kemal’in de aynı zihniyette olduğunu, o kadroların Ermenilere yaptıklarını kendisinin de iktidara geçince Rumlar ve Kürtlere yaptığını bilmezler. Bir coğrafyanın Türk-sunni anlayışına hapsedilmesi için baştan sona kana bulandığından habersizdirler. Yoksul olan bir Osmanlı subayının devletin başına geçince ne ölçüde zenginleştiğini sorgulamazlar, çünkü onlara maaşıyla çocuk okutan, aldığı herşeyin parasını veren biri olduğu anlatılmıştır. Çankaya Köşkü’nün kimden, nasıl elde edildiği biliniyor mu, ya da servetin ne kadar olduğu… Bir kolaylık sağlayayım: iki link okunabilir.

https://marksist.org/icerik/Yazar/5349/mobileRedirect

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/969736

Liman Von Sanders, Weber Paşa kimlerdi, yoksa Alman kökenli! Türk müydüler? Görevlerini yazmayayım, bilmeyen okuyucular araştırıp tarih bilgilerine katkıda bulunabilirler.

Önceleri ITC olan daha sonra Kemalist adını alan sistem, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Suryaniler ve Alevileri yok etmeye yönelik programını uygulamaya koyarken Kemalist oligarşik yönetimin birbirine devrederek sürdürdükleri iktidar aslında görünmeyen ve usul usul büyüyen başka bir iktidara da olanak sunmuştu: İslamın siyasallaşması, (İslam temel olarak siyasal bir anlayışa sahiptir, sadece ahirete yönelik değildir, ancak konumuz bu değil).

Sol düşüncenin önüne set çekmek amacıyla el altından desteklenen, ekonomik olarak da kaynak aktarılmasına göz yumulan, devlet kadrolarında sakıncalı görülen Aleviler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler yerine “alnı secdeye değen müminlerin” olması tercih edildi, ne de olsa diğerleri her dönemin değişmez “suçluları idiler ve memleketin esas sahibi Türklerdi”. Cento anlaşması sözümona ABD’nin etki alanını sınırlandırmak için mi yapıldı yoksa Kurdîstan’ın sınırlarını kontrol ve müdahale için mi?

 Hayat ırmağı aktı, akıyor ve hep ileri akacak ama Kemalistler ırmağın akışını göremiyorlar, “ilelebet payidar” olacaklarını düşünerek yaşamaya devam ediyorlar. Ayaklarının altından toprağın akıp gittiğini göremediler, tek yapabildikleri geçmişte huzur, laiklik, özgürlük ve onurlu bir yaşama sahip olunduğunu tekrar tekrar dile getirmek. O, huzur, laiklik, özgürlük ve onurlu bir yaşamın ne olduğunu tecrübelerimizden biliyoruz, soykırıma uğrayarak, zindanlara atılarak, sürgünlere gönderilerek, ölerek biliyoruz. Ağız dolusu gülerken birden bire yüreğimize hançer saplanmasından, hep kaygıyla yaşamaktan biliyoruz.

Kendi elleriyle yarattıkları canavarı şimdi yok edemiyorlar, denetlediklerini sandıkları örgütlü cehaletin kurbanı oldular. 12 Eylül faşizminde “Sızıntı” dergisine izin verdiler, tarihin ironisi olmalı, sızarak girdiler içlerine. Ellerinde sahip oldukları tek aygıt olan bürokrasiyi kendi elleriyle teslim ettiler ve tasfiye edildiler.

Etmeselerdi bile, yarını olmayan, faşist bir düşünce ve örgütlenmesiyle gidebilecekleri bir menzilleri kalmamıştı zaten. Yüzyıldır yetiştirdiklerini sandıkları “Atatürkçü nesillerin” bir yanılsama olduğunu gördüler, çünkü kurdukları sistem insan değil makine üretiyordu ve şimdi üretim gücü ellerinde değil. O makine şimdi başkalarının ellerinde ve sistemin önceden yaptığı gibi bu sefer de kendilerine ait insan üretimini gerçekleştiriyorlar.

Kemalist yaşam koşullarının bilinçlerden ve günlük hayattan silindiklerini görüyorlar ama çaresizler. Erdoğan sonrasında yeniden var olabilmek için eskiyi bırakıp cenderede tuttukları herkesle yeni bir sözleşme gerçekleştirmeleri gerekiyor. Adalet, tanıma, soykırımlarla yüzleşme ve eşitlik temelinde ama bunu da yapamayacaklar çünkü varoluş ilkelerine uygun düşmeyecek bir durum bu. Bu nedenle silinip gidecekler, küçük bir topluluk olarak kalmaktan başka gelecekleri yok.

Kemalist bir askeri darbe gerçekleşebilir mi? Askeri darbeler TC gibi ülkelerde her zaman bir seçenek olarak masada dururlar. Bu nedenle kesin bir dille “olmaz” demek öngörülerin değerlendirilmesi açısından eksik olur. TC ordusunun kolunun kanadının kırılmasının altında sadece siyasal iktidarın uygulamaları değildir. Kurdîstan’da yürütülen savaşın bir türlü kazanılamayan zaferi ve Nato’dan çıkıp Avrasyacı olma blöfüne karşılık Nato’nun bir cevabıdır. Nato‘nun mesajı alınmıştır ama kabul etmemekte direnildiği için kars tarafın tavrının daha da sertleşeceği bilinmelidir.

Yine de ABD ile anlaşıldığı zaman ordunun mevcut iktidara karşı darbe yapma olasılığı yüksektir. Ancak aynanın diğer tarafında şimdiye kadar gerçekleşen darbelerden farklı olarak yıllardır örgütlenmiş ve Erdoğan’ın liderliği veya olası halifeliği altında birleşmiş dinci yapılar mevcuttur. Hepsi yıllard silahlandırılan ve kaybedildiği takdirde kabul edilmeyecek bir seçim sonucuna veya olası bir yumuşak geçişe dayanan “Islam Cumhuriyeti” ilanına dayanan değişim sonucu karşı çıkacak güçleri ve ayak bağı olarak görülen “fişlenmişleri” yok edecek yapılar mevcuttur. Ordunun ABD ile anlaşması sonucu yapılacak darbeye karşı çıkacaklardır ve kendilerine duydukları güvenle sokağa çıkacak olan bu gruplar ağır silahlara sahip olan orduya karşı savaşmayı deneyeceklerdir.

Diğer yanda örgütlü Kurdîstan Özgürlük Hareketi de bir güç olarak durmaktadır. Kaçınılmaz olan iç savaşın en barbar şekilde yaşanacağına şüphe yoktur, çünkü her türlü ahlaki değerlerini kaybetmiş bir toplumsal yapıdan başka şey beklenemez.

İlginizi Çekebilir

Hasip Kaplan: 128 Milyar Dolar
Sidar Ali: Üçüncü Yol mu? Üçüncü İttifak mı?

Öne Çıkanlar