Suruç Belediyesi Eş Başkanı Hatice Çevik’i kamuoyu, IŞİD’in 10 Ekim 2015 günü Ankara’da gerçekleştirdiği ve 101 kişinin hayatını kaybettiği katliamla tanıdı. Katliamda üniversite öğrencisi kızı Başak Sidar’ı ve çocuklarının halası Nilgün Çevik’i kaybeden, eşiyle birlikte kendisi de yaralanan Çevik’in hayatı o günden sonra değişti. Evlat acısı hayatı onun için deyim yerindeyse cehenneme çevirdi. Acısıyla başa çıkabilme adına uzun süre tedavi gördü. Geride kalan yılları yaralarını sarmaya çalışmakla geçirdi.
Filiz DENİZ
Hatice Çevik şimdi HDP’nin Suruç Belediye Eş Başkanı. Kamouyu şimdi onu kadın bir siyasetçi, Suruç gibi baskıların, yokluk ve yoksulluğun ağır olduğu bir ilçede belediye başkanı olarak izliyor.
Çevik adaylık konusunda tereddüt geçirdiğini söylüyor. ‘Özgüvenim, azmim, iradem yerlerde sürüyor gibiydi’ diyor. Ardından da ekliyor: ‘Ama Suruç halkı ve kadınlar beni bağrına bastı. Onlar bana azalan, sönmeye yüz tutmuş azmimi, özgüvenimi geri verdi.’
Suruç Belediye Eş Başkanı Çevik, bir yandan kendinden hizmet bekleyen Suruç için bir şeyler yapmaya, diğer yandan ise kızının da hayatını kaybettiği Ankara Gar Katliamı’nın ve IŞİD’İn gerçekleştirdiği Suruç, Antep, Diyarbakır vd. katliamlarının aydınlatılması için mücadele ediyor.
‘Mahkeme IŞİD’i kullananları, katliamlardan siyasal yarar sağlayanları değil sanık, tanık bile yapmadı’ diyen Çevik’le, adaylık sürecini, Suruç’ta yaşadıklarını, kızının da hayatını kaybettiği katliamlara ilişkin süren davaları konuştuk…
Kamuoyu sizi 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da gerçekleşen Gar Katliamı’yla tanıdı. 31 Mart 2019’dan bu yana da Suruç Belediye’sinin HDP’li eş başkanı olarak izliyor. Geride kalan bu dört yıllık dönem sizin ve aileniz için nasıl geçti, neler yaşadınız?
Elbette 10 Ekim Katliamı’ndan dolayı geride kalan 4 yıl benim ve ailem için bir karabasan, bir kabus gibi geçti. Sadece benim ailem için de değil, ülke için de bir kabus, bir facia, bir felaket gibi geçti. 7 Haziran’dan bu yana aile ve ülke için çok zor, çok çetin geçti. Zaten böyle olacağını tahmin ettiğim için, bu tür şeyler yaşanmasın diye o zaman HDP üyesi ve Ankara milletvekili adayı olmuştum.
2015 yılında 10 Ekim Katliamı’nı ailece yaşadık. Ben ve eşim ölümden döndük. Kızım Başak Sidar, çocuklarımın halası Nilgün ve şehit olan 101 canın sayesinde kurtulduk. Onlar bedenleriyle bize siper oldular. O günü ve ortamı düşmanlarım bile yaşamasın. Aradan geçen zaman fiziki ve ruhsal tedavilerle, yaraları sarmaya çalışmakla geçti. Aile içi dayanışmamız ve bağlarımız çok güçlüdür ve bu sayede bugünlere gelebildik.
7 Haziran 2015 ile 31 Mart 2019 arası dönemi bir de Türkiye halkları açısından değerlendirdiğinizde neler söylebilirsiniz?
2015’te olan da kısaca şuydu; AKP hükümeti 7 Haziran seçimlerinde yenilmişti. Şimdiki manzarayı tahmin eden Türkiye halkları AKP’ye dur demişti. Halkın mesajı netti; ya içinde bulunduğun sürece devam et; Çözüm Süreci’ ni ilerlet, Avrupa Birliği uyum yasalarını çıkar, çalışanların emekçilerin evrensel haklarını ver, yerel yönetimleri güçlendir, Kürtlerin anadilde eğitim hakkını tanı ya da muhalefete geç.
AKP İKTİDARDAN GİTMEMEK İÇİN ÜLKEYE YAZIK ETTİ
Mesaj bu kadar netti ama iktidar ne seçim sonuçlarını kabul etti ne de muhalefet olmayı! Ülkeyi totaliter ortama sürükledi. Dışarıda da bir Neo Osmanlıcı siyaset izledi. Şam’da namaz kılmalar falan derken Türkiye IŞİD gibi örgütlerin su yolu oldu. Ülkede ard arda patlayan bombalar, çatışmalar derken kaos ve kriz derinleştikçe derinleşti.
Bu ortamda 1 Kasım seçimlerini ‘kazanan AKP’ oldu. İktidar ülkeyi benden olanlar ve olmayanlar diye iki kampa ayırdı. Kendisinden olmayanları yani Kürtleri, emekçileri, Sosyalistleri, Alevileri, Kemalistleri ve liberalleri karşıya aldı.
Oysa ondan önceki sağ iktidarlar, Demokrat Parti, Adalet Parti, ANAP seçimi kaybetti mi muhalefete çekiliyor ve tekrar iktidara gelmek için çalışma içine giriyorlardı. Biz de o kadar söyledik ama dinlemedi. Selahattin Demirtaş başkanım da defalarca söyledi ama AKP iktidarı bırakmadı ve kalmak için her yol mübah dedi. Elbette yazık etti; memlekete çok zarar verdi ve yazık etti. Şimdi yine aynı noktaya geldik. Umarım iktidardan gitme kararı alırlar ve bu da ülkede herkesin hayrına olur. Belki de en çok AKP’lilerin.
İktidarın gidici olacağını düşünüyor musunuz? AKP, Erdoğan muhalefete geçmeyi kabul eder mi?
Gerçek şu ki iktidar 7 Haziran’dan beri doruktan aşağı düşmektedir. Nasıl yavaş düşerim, hangi yamaçta biraz daha takılır kalırım telaşındadır.
BASKILAR AKP’Yİ İKTİDARDA TUTMAYA YETMEDİ
Şahitli olduğu için söylüyorum 1 Kasım seçim “zaferlerini” kutlarken bu kadar vekil ve oya rağmen 5 yıl görmezler demiştim..Gördünüz 24 Haziran’da erken seçim oldu. 1.5 yıl önce oldu. Aradan geçen bu üç buçuk sene sanki 35 yıl gibi geçti. Rus uçağı düşürüldü, Rus büyükelçisi öldürüldü, Cizre bodrumları, sıkı yönetimler, dokunulmazların kaldırılması,15 Temmuz FETÖ darbesi, seçim kazanan başkanların görevden el çektirilmesi,100 küsur belediyeye kayyum atanması. Yetmedi kendi partisinden Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının görevden alınması.130 bin civarında KHK ihraçları, üniversitelerde hocaların el çektirilmesi vs vs.. Hiç biri de AKP’yi iktidarda tutmaya yetmedi..
Oysa 7 Haziran’da AKP ve Sayın Erdoğan muhalefetle CHP ve HDP ile iktidar paylaşımı yapsaydı bu bedellerin çoğu ödenmez, ekonomi böyle komaya girmezdi.
Suruç gibi devlet ve devletle ilişkili aşiret baskısının ağır olduğu bir ilçeden aday oldunuz? Suruç’tan aday olmanızın nedenlerini öğrenebilir miyiz?
Ben 30 yıldır Suruçlu’ların geliniyim. Gerçi İskenderun ve Ankara’da yaşayan bir aileydik ama son 20 sene hep Suruc’a ve köye sık sık gidip gelirdim. Orada ailenin mensup olduğu büyük aşireti ve diğer aşiretleri de azda olsa tanıma olanağım oldu.
JIN JİYAN AZADİ SURUÇ’TA ÇOK DAHA KARŞILIK BULMUŞTUR
Ben Bey dağlarında (Karacaören) doğan ve büyüyen, tarım emekçisi bir ailenin ferdiydim. İzzet’in kendisi ve ailesi de emekçi bir ailedir. İlk tanıştığımda kadına önem veren, öne çıkaran bir yapıları vardı. Sekiz kaynım ve Nilgün bana hep bir ayrıcalık verdiler, ayrıcalıklı davrandılar.
Aslında köylerini ve Kürtleri incelediğimde baktım ki kadın aslında ayrıcaklı. Aşiretin ve ailenin önemli kadınları hep anılıyor. (Ayşé welé gibi). Daha sonra Arap kültürünün etkisiyle Kürt kadının elini biraz zayıflamış. Ataerkil aile öne çıkmış. Sonrada son 40-50 yılda gelişen ulusal uyanış, demokratik değerler ve partimizin “jin jiyaan azadi” ilkesi, eş başkanlıklar Suruç daha çok karşılık bulmuştur.
Bu senenin Ocak ayında yerel seçimler gündeme gelmişti ve ben çocuklarımla annemin yanına Antalya’ya gitme hazırlığı yapıyordum. Sömestr tatilini onun yanında gerecektik. O günlerde partim HDP tarafından bana belediye seçimlerinde adaylık görevi teklif edildi. Ben de kabul ettim.
Nasıl bir seçim süreci yaşadınız? Suruç gibi geleneksel değerlerin egemen olduğu bir yerde kadın aday olmanın zorluklarını yaşadınız mı? Nasıl karşılandınız? Seçim kampanyası boyunca sizde iz bırakan ne tür gelişmeler yaşadınız?
Güçlük çıkaran bireyler, anlayışlar var kadınlara karşı. En üzücüsü yakın çevremde, partili arkadaşlarımın ve hatta mesai arkadaşlarımın çıkardıkları güçlüklerdir.
SURUÇ BANA AZMİMİ GERİ VERDİ
Ama benim gibi Yörük bir Türk gelinini Suruçlu kadınlar ve Suruç halkı bağrına bastı. Onlar bana azalan, sönmeye yüz tutmuş azmimi ve irademi verdi…
Ayrıca benim öncelikle Sidar, Nilgün gibi Kürt ve Suruçlu kadınlara borcumu ödeme zorunluluğum var. Çalışmaya, üretmeye zaman hiç yetmeyecek. Ha bir de devletin tutumu; aslında gölde bir damla da olsam devlet de benden faydalanmalı. Bu gelişecek normalleşme, yumuşama sürecinde ki umarım en kısa zamanda olur; kadın yumuşaklığı ve vicdanı önemli katkı sağlar.
KAYMAKAM VE EMNİYET MÜDÜRÜ RANDEVU VERMİYOR
Öncelikle de güven meselesinde ama daha kaymakam bey ve emniyet müdürü bana tebrik ziyaretinde bulunmadılar. Ben de inatla kendilerinden randevu talep ediyorum…
Partim beni bu göreve uygun bulduğunda çok tereddüt ettim. Yapmak istememin birkaç nedeni vardı ama kendime olan güvenim, inancım yerlerde geziyordu. Şimdi Suruç halkının ve kadınların bu desteğini, bu yakınlığın görünce, kabul ettiğim için çok mutluyum, partime, HDP’ye çok teşekkür ederim.
Gerçekten baskı ortamında bir seçim yaptık. iktidarın ve Suruç emniyetinin olağanüstü bir polis baskısı vardı. Büro açılışımızda, eş genel başkanlarımız geldiği toplantılarda, bırakın üst üste aramaları, birden fazla gelen halkın GBT sorgusu dahi yapılıyordu. Hiç abartısız yaşandı bunlar.
Bir kadın olarak halk tarafından bırakın olmusuz karşılanmayı, çok güzel karşılandım. Adeta beklenen kadın başkan adayı olarak bağra basıldım. Bu anlamda beni en çok etkileyen gençlerin gözündeki sevinç ve umut oldu. Bir keresinde ortaokulda okuyan bir kaç genç ziyaretime geldi. Bir kız çocuğuna büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduğumda “eş başkan”demişti. Gülen gözlerle, iyi o zaman okulunu oku ve eğitimini bittir, bekliyorum sonra seni dedim…
Eşiniz, çocuklarınız ve yakın çevreniz aday olmanızı nasıl karşıladılar? Yakın çevrenizden ne tür tepkiler aldınız?
Adaylık sürecimde eşim en büyük destekcimdi. Çocuklarımın da onayını aldım elbette. Yakın çevremde aday olmamı ısrarla destekleyen çok kişi vard. Desteklemeyen yakınlarım da oldu. Sadece benim sağlık durumumla ilgi endişelerinden dolayı.
UZUN SÜRE KIZIMIZIN ADINI SÖYLEYEMEDİK
Fakat şu an iyi ki aday olmuşsun sana çok iyi geldi diyorlar. Benim gibi acıların içinde kaybolmaya yüz tutan pek çok arkadaşıma cesaret verdiğimi onların da önünü açtığımı söylüyorlar. Bu da beni çok sevindiriyor.
Biz ailecek uzun süre kızımızın adını; Başak Sidar’ ı söyleyemedik. Birbirimizle gözlerimizle konuştuk ve ağladık. En çok ablasından bahseden küçük kızımdır. Sanki bizi alıştırmaya çalışır gibi ve hep yanındaymış gibi davranır. O zaman 6 yaşındaki bir çocuk ve 14 yaşındaki oğlumuz ve adalet mücadelemiz bizi hayata bağladı. Acılar unutulmuyor elbet ve alışılmıyor fakat acıları paylaşmak; 10 Ekim ailemiz ve Suruç aileleri annelerimizle bir nebzede olsa hafifletiyor.
Seçimlerde oyların yüzde 59’unu alarak başkan seçilmenizi nasıl okumak gerekiyor. Kızını Ankara Katliamı’nda kaybeden bir annenin şahsında Suruç halkının vermek istediği mesajı nasıl yorumlamalı?
Aslında rakamlara tam baksak seçimde bizim aldığımız oran % 70-75’i buluyor ve % 30 civarında seçime katılımda olmamıştır. Umarım bir sonraki seçimlerde Suruç bu oranları resmi rakamlara yansıtır. Evet Suruç halkı acılı ve çok bedel ödemiş bir halktır. Kürt annelerinin evlat acısı çok büyüktür, bu nedenle benim gibi 10 Ekim katliamında kızını kaybeden bir anne ile daha derin bir empati kurmuşlardır. Tekrar onlara çok teşekkür ederim…
Suruç Katliama ile ve sizin de kızınızı ve yakınlarınızı kaybettiğiniz Ankara Katliamı’nın gerçek failleri, azmettiricileri ve yönlendiricileri hakkında neler düşünüyorsunuz? Ayrıca bu katliamların aydınlatılması için şimdi bir belediye başkanı olarak ne tür bir çabanın içinde olacaksınız?
Aslında Ankara’da devam eden katliam davasında bizim istemlerimiz ve avukatlarımızın da her duruşmada dile getirdiği konu bu katliamlarda; Suruç, Ankara, Antep başta olmak üzere tüm katliamlarda IŞİD’e yol veren, kullanan, siyasi atmosferde bunlardan yararlanan kişileri de mahkemede görmek istiyoruz.
MAHKEME IŞİD’İ KULLANANLARI DEĞİL SANIK TANIK BİLE YAPMADI
O zaman gerçek yargılamanın olacağını belirttik.Ancak mahkeme onları değil sanık, tanık yapmaya bile cesaret gösteremedi. Benim, 10 Ekim ailelerinin, Suruç ailelerin, hepimizin amacı bu davaların sonucunda bu uğursuz, iblis örgütün arkasındaki iç ve dış güçleri tespit etmek ve hepsini insan hakları mahkemelerinde gerekli cezalara çarptırmaktır.
Katliamın canlı tanığı ve mağduru bir anne ve şimdi de bir belediye başkanı olarak neler söylemek istersiniz? Ankara Katliamı Davası’nın gidişatıyla ilgili yorumunuzu alabilir miyim?
Katliamın canlı tanığı ve bir anne olarak yaşadıklarımı ifade edecek kelime bulamıyorum. O kadar acılarla dolu bir coğrafyada yaşıyoruz ki empati kurduğum insanların acılarını bile ne kadar az hissedebildiğimi anladım. Roboski’yi, bir ananın dondurucuda beklettiği evladı Cemile’yi, cansız bedeni kıyıya vuran Alan bebek ve nicelerini unutmadık, unutamayız.
HALKIMIZLA BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ
Milletvekilliği adaylık sürecim de bu acıların sona ermesine bir katkım olsun diyeydi. Eli kolu boş oturup izlemek zulme ortak olmaktır. Belediye başkanlığına aday olmam da aynı sebepledir. Amacım demokrasi, barış, huzur, kardeşliktir. Emek ve toplumsal barışa küçük de olsa bir katkı sunabilmektir. Bunu da halkımızla birlikte başaracağımıza inancım sonsuzdur.
Firari 16 sanık ile ilgili dün basında, “10 Ekim katliamının firarileri yeni saldırıda bulunabilir” haberi çıktı. Haberin emniyet istihbaratı kaynaklı olduğu da açıklandı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Aslında yukarıda da değindim; birinci aşamadaki davada tutuklu piyon, lümpen ve yoksul, kulanılmaya müsait biri. Bunlara ceza verdiler. Şimdi de kaçak olan ‘lider’ kadroların gıyabında , onların yargılanmasına başlandı. Ama yine içerde ve dışarda bu uğursuz örgütü kullanan asıl sorumlu kişileri getirmek mümkün olmuyor. O nedenle bu davalar uzun sürecek ve gerçek failer de ancak siyasi iktidarın değişimi ile yargılanabilecektir.
Kesinlikle bu firari sanıklar yeni saldırılarda bulunabilirler ve bu sanıkların çoğu örgütle birlikte faaliyet halindeler. İlla Türkiye’de mi katliam yapmak zorundalar. Alın size Sri Lanka örneği. 300- 400 masum insana canlı bombalarla saldırmak, katetmek ne oluyor?!
Suruç Belediyesi Eş Başkanı seçilmenizin ardından, ilk olarak Suruç ve Ankara katliamında hayatını kaybedenler için anıt yaptıracağınız söylediniz. Anıt projeniz hangi aşamada ve ayrıca zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?
Suruç manevî olarak çok büyük değerler taşıyor. Bunlardan biri de Amara Kültür Merkezi bahçesinde yaşanan katliamda kaybettiğimiz 33 gencimize olan vefa borcumuzdur. Onlar demokrasi barış, kardeşlik ve insani yardım amacıyla gelmişler ve vahşice katledilmişler. Bize düşen onların anılarını yaşatmak olmalıdır. Bu nedenle bir anıt dikebilmek en büyük ve en önemli görevimizdir. Şu an ne yazık ki Amara Kültür Merkezi belediyemize ait değil. Biz yine de sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz. Ve onların anısını yaşatacağız.
Eklemek istedikleriniz?
Eklemek istediğim güncel bazı noktalar olacak; birincisi hükümet yerel seçimlerin sonucunu kabul etmeli ve İstanbul ve Kürt ilçelerindeki seçim sonuçlarını “mundar” etmemeli.Çocuklar gibi oyun başladıktan sonra oyunun sonucunu kendi lehine çevirmek için yeni kuralar uygulatarak mızıkçılık yapmamalıdır
Birde aslında Sayın Erdoğan’a sizler ve basın sayesinde seslenmek istiyorum; evet öncelikle yüreği yanan bir anne, sonra Sayın Erdoğan gibi seçimle gelen bir kamu yöneticisi ki kendisinin ilk göreve geldiği ve en çok sevdiği belediyeci olarak ve de ayrıca bir Türk kadını olarak seslenmek isterim:
ANALAR DAHA FAZLA AĞLAMASIN
Siz de, ben de, ailelerimiz de yer sofrasında oturduk, aşla pilava, aynı tabağa hep beraber kaşık çaldık. Soğanı yumruğumuzla ezerek paylaştık. Komuşumuz açtır diye ikinci tabağı yemedik onlara gönderdik değil mi?! Şimdi ne oldu da on yılda kışlık ve yazlık Saraylar, kuleler, özel büyük uçaklar, binlerce korumalar oldu? Sayın Tayyip bey özünüze dönün!
İlk yıllardaki gibi halkınızı zenginliğe, üretime, barışa vardırmak isteyen lider olun. Liderler kan gütmez, “demirin soğutulması” ve “Türkiye ittifakı” önemli mesajlardır ama hemen pratiğe yansıtın. Ülkede huzur ve barış ortamının sağlanmasında size büyük görev düşüyor. Halkın yüzde 60’nı ötelemek uygun değil. Bunu yapacak ülkenin en büyük karakteri sizsiniz. Sizdeki bu kudret ve yetki varken bu çatışma ortamını bittirin, analar daha fazla ağlamasın. Ortadoğu’nun İsveç’i, Norveç’i olalım! Suriyeliler, Iraklılar, iranlılar sınırları kaldırıp bizimle birleşmek için heveslensinler. İnan ki bu bir hayal değildir.
Ama siz halktan uzaklaştınız, size danışman olanlar sizden daha uzaklar halktan. Yoksa böyle bir yoksulluk, borçluluk ve alim yetersizliği halk ne 94’te ne 2001 krizinde gördü. En kısa zaman yokluğa yoksulluğa çare bulunmalıdır.Biz sizi böyle yad etmek isteriz ama siz aksine gidiyorsunuz, sizin ve Sayın Bahçeli’nin yolu yol değildir.
/Nupel/