YSK’nin AKP’nin talimatıyla dün yaptığı darbenin ardından birçok ‘ünlü’ sanatçının yıllar sonra seslerini duyar olduk. Sürecin mağduru bir sanatçı olarak bir şeyler söyleme ihtiyacı duydum.
Risk almadan yaşamayı öteden beri ayıpladım. Sadece kişisel imtiyazlarını gözeterek yaşayan sanatçılar, bana sanki yaşamıyorlar gibi geldi. Farkında olarak ya da olmayarak, pek çok canlı türünün doğanın, yeryüzünün güzelleşmesinde katkısı var. Bizi diğer canlılardan ayıran ise bunu farkında olarak yapabilmemiz. Akıl ve vicdan burada belirleyici oluyor. Mücadele etmek, direnmek, insanın doğallığını, sadeliğini işaret ediyor. Tüm canlılar kendini korumaya, insan da hem direnmeye hem de inşa etmeye yatkın.
Özgürlüğün içi hiçbir dönemde bu kadar boşaltılmamıştı. Mevcut hükümetle ilişkisini sıcak tutan ve buradan nemalanan için özgürlüğün tarifi değişebiliyor. Korkan için, sinen için teslimiyet bile özgürlük gibi geliyor, bunu da gördük. Aklı başında, eli vicdanında herkes, bu iktidarın özgürlük vadetmediğini ve sağlamadığını da bilir. Aslında eğer çok cahil değillerse Saray’ın etrafında yuvalanan Yavuz Bingöl, İbrahim Tatlıses ve gibileri de bilir. İktidarın suçlarına göz yumarsan, hatta destek olursan, teslim olursan, tabii ki sana dokunulmaz. Bir insanın, kendisine dokunulmadığı şartları özgürlük sanmasından daha zavallıca bir şey olamaz.
Asıl konumuza gelirsek; hukuksuzluk, adaletsizlik dün akşam saatlerinde başlamadı. Özellikle birkaç senedir Türk hükümeti bütün demokratik değerleri yerle bir etti. Antidemokratik gelişmelerle savaş politikaları paralel seyretti; bilim üreten, barıştan yana akademisyenler, gerçeği yazan gazeteciler; boyun eğmeyen siyasetçiler tutuklandı. Sanatçılar davalarla, sürgünlerle boğuştu. Halk iradesinin apaçık çiğnenmesine kayyumlarla başlandı. Tüm bunlar hâlâ güncel meselelerimiz.
Dahası, YSK sadece İstanbul’da darbe yapmadı. HDP’nin, aralarında yüzde 70 oy alınanların da olduğu pek çok belediyesinde darbe yapıldı.
Ne yazık ki bunlara sessiz kalanların da YSK’nin son darbesinde payı var. Geç olmakla birlikte sanatçıların ses çıkarması olumlu ama bu ses cılız kalır veya kalıcı olmazsa, işte o zaman hep birlikte daha büyük bir yenilgiye uğrarız. Bu seslerin bir sonuç getirmesini istiyorsak; tüm adaletsizliklere kendini duyuracak kadar tutarlı ve gür çıkmalı.
Tarihe iz bırakan, gerçek sanatçılar iktidarların yanında pek görülmedi. Bütün siyasi, toplumsal aidiyetleri, temayülleri bile bir kenara bıraksanız, bir sanatçıdan savaş çığırtkanı çıkarmanız çok zordur. Barış, sanatçı için tartışmaya bile gerek olmayacak kadar zaruridir. Türkiye’de iktidar savaş başlattığında sahaya koşup şarkı söyleyenleri tarih asla affetmeyecektir.
Antidemokratik tüm gelişmelere ve en başta savaş politikalarına ses çıkarmaktan korkmamalıyız. İktidar, en çok da savaş politikalarıyla toplumu teslim almayı deniyor. Asker cenazelerini bile siyasi malzeme yapacak kadar gözü dönmüşleri hiçbir sebebe sığınmadan savaşa karşı gelerek durdurabiliriz. Bir ülkede savaş gündemi varsa, o ülkede işçinin grevini de sanatçının sahnesini de konuşamıyoruz. Ekonomik çöküşün müsebbibi de bu politikalar.
Anlaşılan o ki boykot pek tartışılmıyor ve İstanbul’da yeniden sandığa gidilecek. Şu halde bu, Türkiye’nin aydınlığa kavuşması için daha büyük bir fırsata dönüştürülebilir. Mevcut iktidar da kaybetme endişesini ilk kez bu kadar sıcak hissediyor. Bir daha kazanırsak her şey çok daha güzel olacak. Barışa hiç olmadığı kadar yaklaşacağız. Halkların birbiriyle kucaklaştığı, pırıl pırıl yıllara özlemimizi giderme fırsatını kaçırmayacağız. Bu fırsatı kaçırmamız halinde zulüm ve saltanatın iktidarı, gerek savaş, gerek ekonomi politikalarıyla tüm halkları adeta boğazlayacak!
Çözümü, bir bahar iklimini hedefleyerek açlık grevinde, ölüm orucunda olan binlerce kişi var. Onların talepleri de tüm kamuoyunu ve sesi çıkmaya başlayan sanatçıları da ilgilendiriyor olmalı.
Bugünden itibaren tüm bu haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı omuz omuza vererek irademizi, hakkımızı gasp edenleri geriletebiliriz.