Çığlıklar inletir yeri göğü. Fetvalar verilmiştir, cennet kapısı…. ölüm aralığındadır. Cellatlar acımasızca koşuşturur. Aralarında hala insani hisleri olanlar da vardır.
Aylardan Ağustos sonu, harman yerleri yaşananlara tanıklık etmektedir, yaşananların ateşi yakar kavurur yeri göğü.
Bir mahşer yeridir, burnunda yanık kokuları, çığlıklar, sadece nefes alır, aklı yok olmuştur. Savrulan bir bir kuru daldır şimdi Virjin. Şoktadır, hissettiği tek şey avuçlarındaki o küçücük çaresiz eldir. Kendini ve kız kardeşinin harmanda samanların arasında bulur. Duydukları ölüm çığlıkları şimdi ölüm sessizliğidir. Kaç zaman geçmiştir bilinmez, gecenin karanlığı çökmüştür, üç maymunu oynayan acımasız dünyada.
Gözlerini samanların arasında saklanır bir halde açar. Kim onları buraya getirmiştir? Nasıl gelmişler? Hiçbirini hatırlamaz. Yorgun, aç ve susuzdurlar. Cohar akıllı bir çocuktur susar, sessizlik oyununu bozmaz. Onu sıkı sıkı saran ablasının koynundadır. Samanlar canlarını acıtır, ölüm acısının yanında bu nedir ki?
Bulundukları yere yaklaşan bir ayak sesiyle uyanırlar. Bir el görürler samanları eşeleyen, o kızıl kıyamette onları samanların arasında saklayan askerdir karşılarında duran.
Korku içindelerdir, ölüm korkusunu yenememişlerdir. Vücudunun titremesi Virjini bitirir, bu kendinden çok kardeşini koruma içgüdüsüdür. Harman yerinden ayrılırlar. Yakın olan bir köye varırlar.
Asker iki bacıyı evine götürmüştür. Eşi yeni doğum yapmış, yardıma ihtiyacı vardır.
-İşte sana iki yardımcı.
Konuşulan dili anlamazlar. Zazaca konusulmaktadır. Virjin Türkçe bilmektedir. Ama Cohar sadece anadilindedir.
Esmer, akma suratlı, uzun boylu, kahverengi gözlü Virjin genç bir kızdır. Gençliği ve güzelliği evin hanımının hoşuna gitmemiştir. Cohar salyası, sümüğü yüzünde, ablasının eteğini tutan bir çocuk. Çakır gözleri, yusyuvarlak bembeyaz yüzü, up uzun siyah örgü saçları vardır.
Evin hanımı seslenir. Kazanın altını yakmasını ister. Su kaynamıştır. iki bacı suyun onlar için olduğunu anlamışlardır.
Soyunarlar, çıkardıklarının kaderi geride bıraktıklarıyla aynı olur. Elbseleri kazanın ateşinde yakılır. Evin hanımı kül getirir. Virjin külle bacısının saçlarını yıkamaya başlar.
Virjin Şebinkarahisar’daki güzel günlere dalar. Babasının Halep’ten getirdiği defne sabunuyla güzelce yıkar Cohar’ın saçlarını. Hatmi çiçeğinin kaynatılmış süzülmüş suyu, üzerinde üzüm dövmeleri bulunan bakır bir tasta, yavaş yavaş döker Cohar’in uzun saçları, ipek gibi yumuşak ve parlak olmuştur. Elindeki şimşir tarakla bir güzel tarar. Tas tas su döker omuzlarından Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) adına. Dinlerine bağlı, bilgili bir ailedirler. Onlar için suyla kutsanmak ölümün, dirilişin, arınmanın ta kendisidir. Bir tas soğuk suyla yerine döner. Evin Hanımı tas tas su döker kafalarından aşağı dualar okur, bir tas, iki tas, kırk tas. Dualarin dili değişmiştir.
Cohar sessizce ablasına:
-Bizi vaftiz etti, artık Müslüman olduk.
Virjin usulce kafasını sallar. Göz göze gelirler. Derinlerdeki acı izleri halla canlıdır. Her Cohar’ in gözüne baktığında göz bebeklerindeki aynadan o acımasız sahneyi görür.
Günler birbirini kovalar. Çalışkan güçlü kadındır Virjin. Evin tüm işlerine koşuşturur. Birgün yine işleri koşuştururken, Cohar’da bebeğin tavana iplerle bağlı beşiğini sallamaktadır. Çocukluk aklı canı sallanmak ister. Elleriyle beşiğin iplerinden tutar beşik devrilir. Hem kendisi hemde bebek yere düşer. Bağrış çağrış sesleri köyü deler geçer. Bebek düştüğü yerde yaşama gözlerini yumar. Bacılar çaresizlik içinde bir köşeye sinerler. Ne yapacaklarını bilemez haldedirler. Sürekli ağlarlar. Asker tutar kollarından atar kapının önüne. Uzunca bir süre ne yapacağını bilemezler.
Tutar yine bacısının elini nereye gittiklerini bilmeden. Önlerinde uçsuz bucaksız Gevran Ovası. Hava kararına kadar yürürler. Bir çayın kenarına varırlar. Büyük bir bostan önlerinde yan tarafında birkaç çadır. Sessizce bostana girerler. Kavun, karpuz ne bulurlarsa yerler. Bir uyku basar onları. Bostanın kuytu bir yerinde uykuya dalarlar. İnsanı kör kuyulara indiren derin uykuya dalmıştır Virjin. Uyanır, yanı boştur Cohar yoktur. Delirmiş bir şekilde sağa sola koşuşturur. Seslenemez çadırdakilerden korkar. Bir cılız ışık süzülür çadırdan yaklaşamaz. Ağlar, içten içe ağıtlar yakar, çığlık atmadan ses çıkarmadan. Tekrar yollara düşer, tanımadığı Gevran ovasında. Karşı tepelerden süzülen zayıf bir ışık ona rehberlik eder. O ışığa doğru yürür. Gün ağrır harap ve bitap düşer. Şehre yakın bir köyde susuzluğunu gidermek için çeşme arar. Köy çekmesini bulur. Kana kana suyunu içer. Köylü kadınlar toplanmış çamaşır yıkarken sohbet etmektedirler. Köyün yabancısı olduğu bellidir. Bütün umutları yok olmuştur. Çaresizlik onu bitirmiştir. Bedenini uyaran bir ses işitir. Sesin geldiği yöne döner. İki kadının anadilinde konuştuğunu duyar. Hemen kulak kabartır. Yaklaşır kadınların yanına başlar konuşmaya, diller ve yürekler bir olmuştur. Acılar paylaşılır. Köyde misafir edilir.
Bir zaman sonra Diyarbakır’a bir eve gönderilir. Gittiği evin sahipleri oldukça yaşlıdır. Acılarla dolu hayatının bir kesimini de burda geçirir. Aklı ve yüreği bacısındadır. Eve gelen giden herkese bacısını tarif eder ve sorar. Bu ev Ermeni dostu bir evdir. 0na çok iyi davranırlar. Eve gidip gelenlerinde Ermeni olduklarını birbirlerini kollayıp koruduklarını bir süre sonra anlar.
O dönem Diyarbakır’da sayısız çocuk ve kadının tehcirden kurtarılıp korunduğu bilinen bir gerçektir. Yüzyıllarca birlikte mutlu ve saygılı yaşayan bu iki kadim kültür zor zamanlarda birbirlerini korumuşlardır.
Eve gidip gelen ahiret bacılardan biri haber getirmiştir. İskenderpaşa Mahallesi’nde bulunan bir evde anlatılana benzer çakır gözlü, beyaz yuvarlak suratlı, siyah örgü saçları olan sekiz dokuz yaşlarında bir kız çocuğu haberidir. Tam adresi alır. Kendini o kapının önünde bulur. Evin çevresinde döner durur. Kocaman iki katlı koca avlusu olan bir taş evdir. Evi dışarıdan görmek imkansızdır. Avlunun duvarları sur duvarlarına benzer bir yapıdadır. Yüzünü kapıya yaslar. Pür dikkat kesilir. Avludan sesler gelmektedir. Bacısının sesini bir türlü duyamaz. Cohar lâl ve sağır olmuştur ne onların dilinden anlar nede onlar onun dilinden. Beklediği sesi bir türlü duyamaz Virjin.
Anahtar deliğinden avluyu gözler. Küçücük delikten bacısı Cohar karşısında durur. İrkilir, nefes nefese kalmıştır, kalp atışı kapıyı vurmaktadır. Cohar! Cohar! O heyecanla kapıyı çalar. Kapıyı bir emektar açar. Hemen bir isim sorar. O sırada Cohar ablasına sessizce bakmaktadır.
Bakışmalar dünyayı durdurur. Zaman akmaz, bütün evren kitlenir. O bir dakika bir ömürdür ona. Onun için o an geçmiştir gelecektir. Bugün yine Şebinkarahisar’da buluşmadır.
Emektar kadın, aradığı kişinin bu evde olmadığını söyler ve kapıyı kapatır. Ertesi gün ve ertesi gün kendini o kapının önünde bulur. Planlar yapar durur. Bacısını bu evden kurtaracaktır. Cohar’da ablasının görmek arzusuyla sürekli kapı dışına çıkmak için bahaneler uydurur. Yine bir gün elinde paça kemikleriyle Cohar kapının önündedir. Ablası tam karşısında, sarılır koklar, yine sıkısıkaya tutar elinden, adresi öğrensin diye kendi evinin kapısına kadar götürür. Cohar’da akıllı kızdır. Babasından sayısız masallar dinlemiştir. Paça kemiklerini ceplerine doldurmuş, geçtikleri sokaklardaki duvarların dökük yerlerine kemikleri yerleştirir. Ablası da ona belirgin olan noktaları gösterir. Koşar adımlarla ablasının evinin kapısına kadar gider geri dönerler. Ev çokta uzak değildir. Cohar açık bıraktığı kapıdan ablasına gülümseyerek kapıyı kapatır.
İkiside o mutlu günü kollar. Birkaç gün sonra Virjin’in kaldığı evin kapısı çalınır. Cohar alıkonulduğu evden kaçmıştır. Virjin sıkı sıkıya sarar kardeşini; annesine, babasına, abilerine, yengesine sarılmış gibi. İkisinin gözyaşları avlunun karataşlarını ıslatır. Melekler başlarının üstünde uçar, Meryem Ana kanatlarını açarak kucaklar onları, çan sesleri duyurur, Virjin’in Cohar’a kavuşmasını. Cohar’in dili çözülmüştür. Konuştukça konuşur.