Bazıları bilinçli bir şekilde, bazıları bilinçsizce, bazıları KDP’ye, bazıları da PKK’ye duydukları öfke ve tepki nedeniyle PKK ile KDP arasında bir savaşın yaşanması için çaba sarf ediyor.
Bilinçli bir şekilde savaş kışkırtıcılığı yapanlar ve bunun üzerinden planlarını uygulamayı amaçlayanlar, Kürtler arasındaki bir savaşın sadece KDP’ye veya PKK’ye değil, bütün Kürtlere zarar vereceğini, zarardan öte bir felakete yol açacağını biliyorlar fakat, onlar için öncelikli olan kendi çıkarları olduğundan Kürtlerin yaşayacağı felaketi umursamıyorlar.
Sürecin estirdiği rüzgara kapılan ve iç savaşın çok şeyi çözeceğini sanan bilinçsizlere ise bir sözüm yok. Bunlar ne yaptıkların farkında değiller. Fakat KDP’ye veya PKK’ye öfke veya tepki nedeniyle, ‘darbe vurmak’ isteyenlere söyleyeceğim şudur: Karşıya vurduğunuz her darbe size geri dönecek, sizi yaralayacak, size zarar verecektir. Dolayısıyla iyi düşünün, bir kere değil bin kere düşünün zira, bunun telafisi yok.
Öte yandan Kürtler arasında bir iç savaşı bilinçli bir şekilde isteyenlerin başını Türkiye ve İran çekiyor. Hem Türkiye hem de İran çıkarları açısından Kürtler arasında bir iç savaşın yaşanmasını istiyor, bunu kışkırtıyor, altyapısını oluşturmaya çalışıyor.
Türkiye savaşın Kürtleri bütün parçalarda güçsüz düşüreceğini, KDP’yi de kendisine daha çok muhtaç edeceğini, ayrıca sadece güneyde ve Irak’ta değil, Şengal ve Rojava’da da eline önemli fırsatlar geçeceğini düşünüyor.
Yeni dönemde İngiltere’nin ‘enerji koridorunun bekçisi’ misyonunu biçtiği, Arapların ve İsrail’in de İran’a karşı bir ‘denge’ unsuru olarak öne ittiği Türkiye, Kürt engelinin aşılması ve bölgede yayılması açısından Kürtler arasında bir savaş istiyor ve bunu kışkırtıyor.
İran ise hem Irak’ta kurulmak istenen yeni siyasal dengeden dışlanması hem Körfez gazı ile Kürdistan gazının Erbil üzerinden Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya taşınacak olması hem de Türkiye’nin bölgede yayılması ve önüne bir barikat olarak konulmasından rahatsız. O da bunu engellemek için de bölgeye müdahale edecek ortamı oluşturmaya, bunun için Kürt iç savaşı çıkarmaya çalışıyor.
İran, İngilizlerin sponsorluğundaki yeni dönem bölge siyasetine karşı bütün cephelerde hummalı bir faaliyet yürütüyor ve bu dönemde Kürtler arasındaki bir savaşın kendisine müdahale olanağı vereceğini düşünüyor. KDP’yi Erbil’e kadar giderek tehdit eden, gazı taşıyacak enerji firmasına füze gönderen İran, Avrupa’ya gidecek gazın önünü kesmek için Kürdistan’a işgal amaçlı girmek istiyor. Bu yönlü hazırlığı var ve bunu açıkça ifade ediyor. İran’dan geçenlerde gelen, ‘’sınırlarımızın ABD, Siyonist rejim ve terörist bölücü unsurlarca tehdit edilmesine ve güvenliğin bozulmasına müsaade edilemez’’ açıklaması, gönderilen füzelerle birlikte okunduğunda durumun ne kadar ciddi olduğu ortaya çıkıyor.
Diğer yandan İran’ın Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da enerji koridorunun önünün kesilmesinde Rusya ile birlikte hareket edeceğini unutmamak gerekiyor. Putin’in Ukrayna savaşı sonrası İran’ı bu yönde teşvik ettiği dei biliniyor.
Mevzu uzun, kısaca söylemek gerekirse; bölgede enerji ekseninde örülen yeni bir süreç var ve bu hem Irak ve hem de Suriye’nin iç dengelerini değiştirmeye aday bir süreç. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani’nin Chatham House’daki konuşmasında Irak için konfederal sistem önermesine de buradan bakmak gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki Irak’taki mevcut siyasal kriz beklenmedik sonuçlar doğurabilir, bu yönlü de bölgede bir teyakkuz durumunun yaşandığı gözleniyor.
Yeni dönemin birçok açıdan İran ve Türkiye’yi derinden etkileyeceği; bu ülkelerin iç ve dış siyasetlerinde türbülansların yaşanacağı anlaşılıyor. Yeri gelmişken; İran eski Cumhurbaşkanı Rafsanca’nin kızı Faize Haşimi Rafsancani’nin, ‘’Devrim Muhafızları kışlalarına dönmeli, bunun için de Amerikan yaptırımları sürmeli’’ açıklamasını bir yere not etmek gerekiyor ki İran’da hem bölgedeki yeni gelişmeler hem de nükleer müzakerenin seyri açısından iç dalgalanmalar kaçınılmaz görünüyor.
Bunun yanı sıra Türkiye’nin dış politikasında yaşanan değişimin, daha doğru U dönüşünün iç siyasette de yaşanacağı, baskın ya da zamanında yapılacak seçimlerle birlikte yeni bir dönemin başlayacağı iddialarını da yabana atmamak gerekiyor.
İşte tam da bu konjöktürde Kürtlerin enerji kartını da iyi kullanarak sorunun kalıcı çözümü yolunda bir sonuç elde edebilirler ki bunun imkanları var. Dolayısıyla KDP’yle birlikte PKK’ye, onlarla birlikte de bütün Kürtlere çok şey kaybettirecek savaştan kaçınmak, bunun için gerekli özveride bulunmak gerekiyor.
Kürt dünyasında sırtında sorumluluk duygusu olmayan bir takım sorumsuzlar iç savaş bütün sorunları çözecek gibi; sanki Kürtlerin bütün dertleri birbirlerini öldürdüklerinde dinecek gibi dizginlenemez bir iştahla savaş taraftarlığı yapıyorlar ancak, Kürt siyasetinin bunun sonuçlarını kestirdiği anlaşılıyor ve bu nedenle olumsuz koşullara ve dayatmalara rağmen temkinli davranıyor.
Ancak elbette iç savaş sadece ‘Kürtler arasında savaş olmasın, Kürtler oturup konuşsun, anlaşsın’ diyerek de önlenemez, önlenemiyor da. İyi niyet beyanları ve açıklamalarıyla bu sürecin önüne geçilemiyor çünkü, yapılması gerekenler var, öncelikli olarak onların yapılması gerekiyor. Aslında ‘vuralım- kıralım’ demek, kamplaşmayı derinleştirmek yerine bunları konuşmalı, bunun için bir kamuoyu yaratılmalı ve bunda ısrarcı olunmalıdır.
Örneğin; Eğer Kürdistan Bölgesi, Başbakan Mesrur Barzani’nin de ifade ettiği gibi ‘Enerji merkezi ve koridoru olacaksa’’ ve bunun için Türkiye ile yakın işbirliği içinde olunacaksa bunun yolu, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için bölgesel yönetimin inisiyatif alınmasından, arabulucu olmasından ve Avrupalı müttefikleriyle birlikte gayret sarf etmesinden geçiyor.
Bunun yolu savaştan, gerillanın ezilmesinden, kardeş kanı dökülmesinden geçmiyor, geçemez, geçmemelidir. Kürtlerin kanı üzerinden bölgede ya da Kürdistan’da yeni denge inşa edilemez, edilse bile bunun Kürtlere bir yararı olmaz, zararı olur. Bu ağır bedellerle geçmiş yüzyıllık mücadelenin kaybedilmesi demek olur, bu Kürtlerin yeni bir travması, kabusu olur ki herkesin buna karşı çıkması gerekir.
Kısacası bu dönemde öncelikli olarak KDP yönetimin yapması gerekenler var. KDP fiili olarak bu savaşa karşı çıkmalıdır, çıkamıyorsa bile Türkiye’nin saldırılarına destek vermemelidir. Vermedim, vermiyor diyor ama bunu Kürt kamuoyuna göstermeli, halkı ikna etmelidir. Bölgesel yönetim bunun için de Peşmergeyi çatışma alanlarına göndermemelidir. Bunca yıldır gitmemiş Peşmerge, bu süreç geçinceye kadar gitmemelidir.
Bunun yanı sıra KDP ve güney hükümeti birlikte Türkiye’nin Rojava’ya, Şengal’e, Mahmur’a dönük saldırılarının ve içerideki Kürtlere baskılarının durdurulması için siyasi bir tavır göstermelidir. Güney yönetimi bunu her şeyden önce kendi geleceği, kendi güvencesi için yapmalıdır zira, kuzey hareketi, oradaki birikim aynı zamanda güneyin de güvencesidir. O engel aşılır veya tasfiye edilirse, Türkiye’nin eli güneye karşı güçlenirse bu güneyin geleceğine de zarar verecektir. Sıra ister istemez Erbil’e de gelecektir çünkü, Türk devleti içeride ve dışarıda Kürd’ün iradesine ve kendini yönetmesine tahammül etmemektedir, güneye de geçmişte olduğu gibi gelecekte de etmeyecektir.
Güney siyasetinin özellikle KDP’nin bu bilinçle hareket etmesi; 1- enerji kartını da kullanarak Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için inisiyatif almalıdır…2- Çatışma alanlarına Peşmerge göndermemeli, bundan kaçınmalıdır.
Elbette Kuzey siyasetinin de yapması gerekenler vardır. Erbil’i zora sokacak, Türkiye’ye itecek, daha çok muhtaç hale getirecek politikadan ve tutumlardan o da kaçınmalıdır. Erbil ile çözüm odaklı işbirliğini teşvik edici yapıcı bir tutum sergilemelidir. Kuzey siyaseti özellikle PKK, İran’ın ve ona bağlı para-militer güçlerin saldırıları karşısında Erbil’e sahip çıkmalı, yalnız bırakmamalı, destek vermelidir. Şengal ve Rojava’da sorunların aşılması konusunda orta bir yol bulunması için çaba sarf etmelidir.
Özcesi; Kürtler İran- Türkiye rekabetinde bölünmemelidir. Bu Kürtlere çok zarar verecektir. Kürtler birlikte hareket etmeli, bunun yolunu bulmalı, buna uygun siyaset üretmelidir. Kürt siyaseti bölgesel kamplaşmada herhangi bir cepheye angaje olmadan, küresel güçlerle ittifak kurabilmeli ve kendi bağımsız ulusal siyasetini yürütebilme yeteneğini göstermelidir.
Son olarak sesleri son zamanlarda çok gür çıkan, makul sesleri boğmaya çalışan trollere de bir sözüm var: Türkiye’nin gerilla alanlarına ve Rojava’ya dönük saldırılarına karşı çıkmak kimseyi PKK’li yapmaz, aynı şekilde İran’ın Erbil’e dönük saldırılarına karşı çıkmak da kimseyi KDP’li yapmaz.
Bu hem yurtseverliğin bir gereğidir ve hem de günün görevidir.