Sadece bizim gündemimizde yer almıyor, günümüz kapitalist egemenlerinin düzenlerini ayakta tutmak için ezilen çoğunluğa uygulamaktan vazgeçmediği, çoğu zaman da görünür olmasını ellerindeki her olanağı kullanarak dayattıkları bir uygulama olduğu için, bütün ezilenlerin gündeminde bir gerçeklik olarak yer alıyor. Bunun farkına varilip varılmaması, bu gerçeği değiştirmez.
Çok önceden hapishanelerde zaman zaman uygulanan, F Tipi hapishanelerle görünür olan ve 1999 yılından beri de İmralı hapishanesinde tutulan Kürt halk önderi Öcalan’a ve diğer İmralı tutsaklarına dayatılan tecrit gündemimizin önemli bir yerini oluşturuyor.
Belirlenen hedeflere ulaşmak isteyen birey veya politik yapıların, bu hedeflerine ne bir anda, ne de bir bütün olarak ulaşması mümkündür. Adım adım yürünecek bir yolun çeşitli aşamalarından oluşan bir mücadele söz konusudur. Bu nedenle tecride karşı verilecek mücadelenin bir anda elde edilecek bir zaferle taçlanmayacağını bilmek gerekiyor.
Insan toplumsal bir varlıktır. Toplumla geliştirdiği üretim ilişkileri sonucu, insanlaşma yolunda gelişir, kendisiyle beraber toplum ve doğayı değiştirir. Tecrit, sıradan bir suç olmanın ötesinde insani haklara karşı bir suçtur. Kime karşı, hangi amaçlarla uygulanırsa uygulansın bir insanlık suçudur. İnsanın benliğini bile kendinden soyutlayıp yabancılaşmayı dayatır. Tecrit, i̇nsanın kendi kendisinden bile ayrılıp, kişiliğini parçalamak demektir. Başta İmralı’da bulunan tutsaklar olmak üzere, diğer hapishanelere ve topluma yayılan bir tecrit sistemiyle karşı karşıyayız.
Görünür ölçüde başta Kürt halk önderi Öcalan olmak üzere Kürtlere ve devrimcilere uygulanan tecrit çoğunluğu rahatsız etmiyor, çünkü kendilerine dokunmadığını düşünüyorlar. Oysa Türk devletinin her alanda uyguladığı, insan haklarını hiçe sayan bir tecrit anlayışı herkesi sarmış bulunuyor. Konu Kürtler olunca, “sol” kimliğini taşıdığını iddia edenler bile suskun kalıyorlar. Bugün Türk toplumsal yapısının öncelikli çözülmesi gereken sorunu Kurdistan’daki sömürgecilik sorunundan kaynaklı uygulanan tecrittir. Tecridin kaldırılması, birikmiş sorunların çözümüne yol açmaz ama o sorunların çözülmesi yönünde atılacak adımların belki de ilkidir. Böylelikle bir ilişki kurulacak, politik anlayışlar kitlelere ulaşacaktır.
Türk toplumu veya farklı toplumsal kesimler hatta Kürtlerin içindeki belirli yapılar konu Öcalan’ın üzerinde uygulanan tecrit olunca görmezden gelmeleri açık eleştiriye mahkumdur. Çünkü Öcalan’ı temsiliyet iradesi olarak kabul etmeyebilirler bu ayrıdır ama bir insana uygulanan tecride karşı sessiz kalmak, politik olarak farklı anlayıştan ötürü olsa bile kabul edilemez bir davranıştır. Çünkü Öcalan’a uygulanan tecrit bir birey üzerinden başlayarak herkese uygulanmaktadır. Ayrıca mademki Öcalan’ın fikirlerini doğru veya uygulanabilir bulmuyorlar, öyleyse tecridin kaldırılması ve fikirlerinin kitlelere ulaşması için mücadele etsinler, bıraksınlar kendileri değiil de, hayatın gerçekleri buna karar versin. Ama bir insan hakkı olarak tanınmayan ve uygulanan bu zulmün kendilerinin hayatını da kapsadığını görmeliler.
Elbette bu talep sadece tecridin kaldırılmasına yönelik politik bir adımdır ama temel olarak özgürlüğü talep etmek gerekir. Bugüne kadar uygulanan “tecride hayır” politikalarını Türk devleti ustaca geçiştirdi. Gündeme ağırlık konulduğu ölçüde bir iki defa görüşe izin veriyor sonra yine başa dönüyoruz. Bu durum hepimiz tarafından da kanıksanıyor ve alışıyoruz. Böylece hepimiz o tecridin bir parçası oluyoruz. Oysa binlerce insanımız tutsak, binlerce yürekte ateş yanıyor.
,Denilebilir ki: “Türk devletinin ırkçı, faşist politikaları ve gündem uygun değil, bu ağırlığı şimdi kaldırmakta zorlanırız”, ancak bu durum Türk devletinin kuruluşundan beri böyle, zaten yeni bir şey değil ki. Daha da önemlisi biz kendi gündemimizi kendimiz belirleriz, bir başkasının uygunluğuna bakmayız. Uygunluk belirli politikalarda geçerlidir, temel durumlarda değil. Ayrıca Türk devleti açık ve kesinliği tartışılmayacak bir savaş ilan etmiş bulunuyor, hangi umudu diri tutuyorlar da bize “demokratik bir düzen” mücadelesi sonucu rahatlık sağlanacağını söylüyorlar? Savaş ilan etmiş bir güç, hangi demokratik kurallara uyacak, hangi insani hakkı sağlayacak? Kitleler hep bu umutlarla beslendikleri ve umutları gerçekleşmediği için geniş bir kalabalık olarak tutunmaya çalışıyorlar.
Net olan tavır, tecridin kaldırılmasından öte, özgürlüğü sağlamaya yönelik olmalıdır. Bu hem içerdekilerin, hem de dışardakilerin ortak mücadelesiyle gerçekleşecektir. Sadece tecridin kaldırılması talebi, faşist ve ırkçı devletin onaylayacağı ve zamana yayacağı bir ölüm kararından başka birşey değildir.