” Hesenqele li ber çem e “
Kentlerin ortaya çıkışı pazarın icadı kadar güzel bir şeydir. Kent devletlerinin medeniyeti şekillendirmedeki sırlarına hala ermiş değiliz. Hatta koca koca devletlerin kalkınma planları, dev bütçeleri ve teknik üstünlükleri bile eski kentlerin sağlamlığına ulaşmış değildir. Dünyanın ekonomik düzeni hala kentlerin mirası ve markası üzerinden geçimini sağlıyor.İdare şekilleri, ticaret, sanat,
Böyle kentlere tarihin çok kapılı kentleri denilir. Ankara’dan Kürdistan’a geçerken, Sivas ile Erzincan hattına takılmadan varacağımız ilk çok kapılı kent Erzurum’dur. Erzurum’un Gürcü Kapı, Kilise Kapı, Qers Kapı, Tebriz Kapı, Erzincan Kapı, Kavak Kapı, Yeni Kapı ve İstanbul Kapı olmak üzere sekiz tane kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların her biri kente akan ticari, kültürel, etnik, dini ve siyasal sabitenin girdi ve çıktısından kalmıştır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, bazen Ruslar, bazen Acemler kentin DNA’sında baskın görünseler de bu kadar kapısı olan bir kentin künyesindeki çeşitliliği tahmin etmek mümkün değil. Ancak son yüzyıldan itibaren kentin yekünü etnik gerilimden dolayı iki halk arasında bölüşülmüştür. Farklı etnisitelerin varlığı İttihatçılığın yükselişine paralel olarak azalırken, kent bir nevi bu iki halkın (Kürt-Türk) politik itiraz ve inkarının birbiriyle mübadele ve mücadele sahasına dönmüştür.
Bu yüzden İttihatçılığın ideolojik olarak Kürtlükle yüz yüze geldiği ve gücünü denediği en radikal yerlerden biri olmuştur Erzurum. İttihatçılığın fikirsel çekirdeğinin Selanik’teki örgütlenme başarısı da Erzurum’da karşılığını almıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının askerî ve siyasi avantajları burda depolamaya çalışmaları bu nedenle rastgele bir olay yada ilahi bir işaret değildir. Bugün dahi kendini hatırlatan şey bu ideolojik depreşmedir. Türkiye’nin her kritik döneminde bu kentin çevresine yaydığı siyasî depresyon ve tehdit metotları devlet aklının bu ideolojik riski ve riski kitleselleştirebilmesinin kimi versiyonlardır. Kentteki resmi markajın sertliği, mobilize kitlelerin partiler üstü dinamikliği, tüm iktidarların ötesinde ve üstünde bir nizama tabidir.
Bu yüzden Erzurum hafıza olarak diğer şehirlerden ayrıdır. Hatta bilgi ve siyasi terminolojisi güncel değişimlerde bile merkezden çevreye işleyerek devletin dönemsel tüm reflekslerine eşlik etmekle de istisnai bir rol taşımaktadır. Sekiz kapısı eski tarihçesini barındırırken, karayolları da cumhuriyetli zamanlarını temsil etmektedir. Hasankale yolu bunlardan biridir. Hasankale Erzurum’dan Asya’nın diğer ülkelerine giden tarihi geçiş yolunun üzerindeki Kaleden adını almaktadır. Ancak bu yol 1990’a ve hatta 2002’ye kadar Kürtler için Aleksey Tolstoy’un meşhur romanındaki ‘Azap Yolları’nı andırmaktadır.
Tarih altan üste doğru hikayeleri disipline ederek oluşur. Kürt tarihinde hikayeler politik ve sanatsal merkeze tüm yer ve yönleriyle girmediği sürece bizlerin ulusal bir algı ve değer yaratması gecikecektir. Erzurum’un Kürt tarafındaki hikayeler bu yüzden önemlidir. Kürtlerin Hasankale yolunu neden “Azap Yolları” diye hatırladığı da bu hikaye çeşitlerine dayanmaktadır.
Hasankale’den Erzurum’a gidip gelmek,Yahudilerin Varşova’da Viyana ya da Berlin’de karşılaştığı aşağılama, tehdit ve tenkitlerinden hiçte farklı olmamıştır. Kürtler ister kişi,ister grupsal yolculuklarda olsun: kesintisiz küfürlü, taşlı ve patatesli saldırılara maruz kalmış, malları çarçur edilmiş, kıyafetleri ile alay gibi sayısız uygulamaya maruz kalmıştır. Bu görüntüler hemen hemen her dönemin unutulmazı olmuştur. Bu saldırganlıklar o denli uzun ve bilinçli sürmüş ki kimi zaman Hasankale’yi bypas edecek yollar aranmaya başlamış. Bu yüzden sapa, tehlikeli ve araba kullanımına müsait olmayan dağ yollları bu sürede keşfedilmiş, hayvan sürüleri ve alışveriş katarları bu yollardan geçirilmiştir.
Şuşarlılar Palandöken yolundan, aşağı Tekmanlılar Ketwan yolundan, Xinuslular Qırxlera üzerinden Erzurum’a ulaşabilecek yolu tercih etmişlerdir. Yol dediğimiz hiçbir mühendislik çalışması gerektirmeyen insan geçişlerine uygunluktur. Ancak iklim şartlarının sert olması ve yolların kapanmasından dolayı Hasankale’den geçmekte hep mecburi olmuştur. Hasankale bilinen ve herkesin eşit haksızlığa maruz kaldığı ortak bir mağduriyet alanı ve hikayeler çoğu zaman trajikomik şekilde anlatılabilmiştir.
Bir de kent merkezinde, ticaret ağlarında, sağlık, gündelik ilişkilerde ve sosyal alanlardaki birebir yaklaşımlar var ki bunun içinde dışarıya aktarılmayan binlerce ırkçı kasıt ve karalama söz konusu. Bu ırkçılık kimi zaman kentin sınırlarını aşarak Kürdistan’ın içlerinden gelen arabalara karşı bile lince dönüşmüştür.
CHP’nin konvoyuna yapılan taşlı saldırıyı yeni bir skandal şeklinde lanse eden medya ve kimi çevrelerin toplumsal hafızası için olay şaşırtıcı ve yeni olabilir ama lincin bir devri miras olduğu da bizim unutulmazlığımız. Erzurum’un taşlama kodları bizatihi Cumhuriyet erkanının armağanıdır. Taşlama ve tehdidi savunmasız ve kentin en kadim halkına karşı etnik ve siyasi bir aşağılamaya çeviren aklın evlatlarının o taşları kafasına yemesi elbet insani değil, lakin mesele o taşları kimin ve nasıl döşediğidir!