Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri olan 1990’lı yıllarda 17 bin kişi faili meçhul cinayete kurban gitti. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, “zifiri karanlık” olarak tanımlanan 1993 yılında en az 292 kişi faili meçhul cinayetlerde, en az 298 kişi yargısız infaz, işkence ve gözaltında, 5 bin kişi çatışmalarda, 458 kişi ise sivillere yönelik eylemlerde yaşamını yitirdi. Aynı yıl içerisinde 134 bin 473 kişinin gözaltına alındığı, bin 209 kişinin ise tutuklandığı kayıtlara geçti.
AKP, KATİLLERİ TEK TEK AKLADI
Kürt sorununda çözüm vaatleriyle iktidara gelen AKP dönemi, tüm faillerin bir bir aklandığı dönem oldu. Dönemin başbakanı AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2011 yılında Cumartesi Anneleri’nin kendisine yaptığı ziyaretin ardından ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ diyerek, “İşte biz, bu analar için, bu analar adına çetelerle mücadele ediyoruz” ifadelerinde bulunmuştu. Gelinen aşamada failler cezasız bırakılırken, yasaklarla karşı karşıya bırakılan Cumartesi Anneleri’nin yakınlarının akıbetini sorması dahi engelleniyor.
AKP, son olarak 14 Mayıs seçimleri öncesi HÜDA PAR ile ittifakına giden süreçte 20 kişinin öldürülmesi, 31 kişinin satır ve silahla yaralanmasına neden olan saldırıda yer alan 4 Hizbullah üyesini tahliye etti. Yine Erdoğan’ın yayınladığı kararnameyle Hizbullah Davası kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Mehmet Emin Alpsoy, “kocama hali” nedeniyle serbest bırakıldı.
30 YILDA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Zifiri karanlık yılında Ankara’da Altındağ Nüfus Müdürü olarak görev yapan Abdulmecit Baskın, 30 Eylül 1993’te kaçırılarak 3 kurşunla katledildi. Babası katledildiğin 5 yaşında olan Eren Baskın, 30 yıldır devam eden adaletsizliği anlattı.
Babasına dair bir hatırasının olmadığını belirten Baskın, “Zihnimi çok zorlasam da onunla ilgili güzel şeyler hatırlayamıyorum. Zaten devletin bana bahşettiği en büyük kötülük de bu olsa gerek. Birçoğumuz hala çok üzülse de sevdiğinin akıbetini aramakta zorlanıyor. 30 yıldır değişen bir şey yok. Babamı öldüren özel harekat polisi Ayhan Çarkın, daha sonra tahliye edildi. Çarkın, mahkemede 10 polis memuruyla cinayetlerini işlediklerini söyledi. Mahkeme heyeti diğer sanıklar hakkında duruşmalardan vareste tutulmalarına karar verdi. Çarkın tutuklu olarak katıldığı son mahkemede ise arkasına baktığında kimseyi görmeyince, kürsüye şöyle seslendi; ‘Anlattıklarıma inanıp beni tutukladınız. Bu cinayetleri arkamda oturması gereken diğer sanıklarla beraber işledik dediğimde neden inanmıyorsunuz? O zaman ben neden tutukluyum?’ demesi üzerine Çarkın tahliye edildi” şeklinde konuştu.
‘ASIL KATİLLER AĞAR VE ÇİLLER’
Babasını öldüren asıl katillerin Mehmet Ağar ve Tansu Çiller olduğunu söyleyen Baskın, “Geldiğimiz noktada adil şartlar altında bu ikiliyi yargılayacak bir merci, devlet sınırları içinde yok. Mehmet Ağar daha önce suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüt yöneticiliği suçu kapsamında göstermelik bir ceza aldı ve kendisine özel tahsis edilen bir cezaevinde 1 yıl gibi bir süre kaldı. Ağar, suç işlemek amacı ile kurulan silahlı örgüt yöneticiliği suçlaması ve müebbet hapis cezası istemi ile yargılanmaya başlayacaktı. Normal şartlarda denetimde olduğu için tekrar tutuklanması gerekirken, daha önce aldığı ceza Yargıtay’ca onanmasına rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kesinleşmiş cezası hakkında Mehmet Ağar’ın beraat etmesi yönünde karar vererek, ikinci açılan davadan tutuklanmasını engelledi. Adalet sistemi kişiye göre çalışıyor” ifadelerini kullandı.
OĞLUNU KİMİN ÖLDÜRDÜĞÜNÜ ÖĞRENEMEDİ
Babaannesi Meryem Baskın’ın Cumartesi Annesi olduğunu hatırlatan Baskın, “Benim babaannem Meryem anne hiçbir zaman siyasi saiklerle öldürülen babamın kim tarafından öldürüldüğünü öğrenemedi. Ömrü boyunca sadece dua etti. Tek duymak istediği yıllardır içinde bir yere koyamadığı ‘neden’ sorusuydu. Bence affetmeye bile razıydı, gelip özrü dileseydiler. Özür dileyip af dilerlerse, başka annelerin içi yanmaz diye düşünürdü. Babamı cahil ve kör bir zihniyetin bu kadar kolay bir biçimde katledip, sonra da hiçbir şey olmadan hayatlarına devam etmeleri zoruma gidiyor. Geldiğimiz noktada ise; İstinaf Mahkemesi’nin verilen beraat kararını bozmasına rağmen davaya yeni atanan savcı, ‘Maktul Mecit Baskın’ın öldürülmesi olayı açısından suçun unsurlarının oluşmaması ve çelişkilerin varlığı sebebi ile sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi mütalaa olunur’ gibi üç satırla bir mütalaa verdi. Bu karar bir gün adalet olgusunun geleceği umutlarımızı tekrar paramparça etti” diye konuştu.
‘CUMHURİYET ASLA ADİL OLAMAYACAK’
O dönemde işlenen cinayet davalarında verilmeyen cezaların yeni siyasi cinayetlere zemin hazırladığını belirten Baskın, “Dün yargılamalar doğru yapılmadığı için bugün Diyarbakır’da mahkeme heyeti Tahir Elçi’nin avukatlarına parmak sallayıp, ‘sizi dışarı atarım’ diye tehdit edebiliyor. Musa Anter Davası zaman aşımıyla kapatılmasaydı, bugün bizim davada savcı tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmesini talep edemezdi. Yine dün eğer yargılamalar doğru yapılsaydı, yargının kendisini koruyacağını düşünen caniler, Deniz Poyraz’ı rahatlıkla katledemeyecekti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hukuksal açıdan hiçbir zaman adil olabilme kavramına erişemeyecektir. Yüzleşme yerine hesaplaşma düsturunu benimsememiz lazım. Bizler hesaplaşmazsak, yarın daha kötü şeylerle karşılaşacağız. Bu hesaplaşma adil bir mahkeme önünde, adaletin gerçek topuzu ile yapılmalıdır. Eğer biz çocuklarımıza adil bir yaşam sunamazsak, belki de bir gün benim çocuğum da elinde soluk bir fotoğrafım ile soğuk betonlar üstünde babasının akıbetini soracaktır. Yinelemek isterim ki bu hukuki mücadele tek başına sırtlanacak bir durum değildir. Hep beraber geleceğimize yapılan bu kötülere ‘dur’ demezsek, yarın çok daha acı bir tablo ile karşılaşacağımız aşikardır” dedi.
Mezopotamya Ajansı / Berivan Kutlu