” Ortada milyonlarca Kürt var ve büyük bir Kürdistan var. ”
Birinci Dünya Savaşı, sonuçların sebebi ortadan kaldırmadığı bir savaştır. Bir Sırp’ın kurşunu ile Avusturya’lı bir prensin kaybından ziyade öldürülen şey imparatorlukların cebine sığdırılan milletlerin esaretidir. Elbette bunda Londra’nın iktisadi, Paris’in fikri ihracının ve Birleşik Devletlerin sahneye girme isteğinin çeşitli etkileri vardı ama esas olan tarihin oluş ve bozuluş dengesinin yıkılma biçimidir. Bu yıkılma hali tarihin bir klasiğidir ve oyun kurucuların hesaplarıyla uyumludur. Kürdistan’ın bu savaştan önce ve sonraki hali oyunu belirleme yerine kurban edilme trajedisi ile sonuçlanmış ve ülke nosyonu yerine grupların,cemiyetlerin, kişilerin tarihsel rolleri bize miras kalmıştır.
Kuşkusuz Kürdistan gibi bir ülkenin kaderi asla iç dinamiklerle açıklanamaz. Özellikle iki bölgesel emperyal gücün bozguncu girişimleri Kürtlerin siyasal bünyesini çok yormuştur. Bu durum Kürtlerin Osmanlı merkezine sürekli güç kaydırmalarına, sürgünlük ve gerginlik içinde yaşamalarına, siyasal hareket ve hayal dünyalarının yıpranmasını beraberinde getirmiştir. Buna ek olarak başta asker, ulema ve eğitimli sınıfın Osmanlı’ya bağımlılığı zaman içerisinde Kürtleri, aktörden faktöre düşürmüş ve ortak bir bilinçten mahrum kalmalarına, kimi siyasi odaklara bel bağlamalarına yol açarak telafisi olmayan hatalara kapı aralamıştır. Kürt ekabirleri elbette çağın açılış kapanış risklerini görmüşlerdir, ama bunu fırsata çevirme de yeterli esnekliği gösteremediler. Kürtlerin bu dağınıklığı kendilerine fayda sağlamadığı gibi İttihat ve Terakki’nin Kürt mahallesini bölmesine, hatta bu yapının güç toplamasına ve kısmende Kemalizmin tarih sahnesine çıkmasına sebep olmuştur.
İşte Kürt Kadınları Teali Cemiyeti bu gerilimli dönemde kuruldu. Cemiyet 20 haziran 1919’da bir nizamname ile kuruluşunu ilan ettiğinde elbette dünya ve Kürdistan’a dair bilgi ve temenniler bugünden çok farklıydı.
Ancak Kürt Kadınları Teali Cemiyeti’nin en önemli özelliği cemiyetin kuruluş dönemi, amaç ve talepleridir. Kürtlerin ulusal mücadelesi kadar, kadınların özgürlük talepleri de zorlu süreçlerden geçmiş ve siyasal angajmanlara göre konum değiştirmiştir. Bu yüzden dünyanın tepeden tırnağa değiştiği bir dönemeçte hakları ve kimlikleri antlaşmalar dışında bırakılmış bir milletin kadınlarının yaptığı yasal, yazımsal çalışmalar ile her türden materyal gerçeğin bilinmesi adına önemlidir. Kürtlere ait her yazımsal dokümanın kaderinde olduğu gibi bu Nizamname de İstanbul ve Güney Kürdistan’ı dolaşarak yayın hayatımıza kazandırılmıştır.
Ekrem Malbat’ın aktarımına göre cemiyetin gün yüzüne çıkarılması ancak 1985’te M.E.Bozarslan çalışmalarıyla mümkün olmuştur. 2019’da ise Nubihar Yayınları cemiyetin nizamnamesini orjinali ile beraber Kurmanci, Zazaca ve Türkçe olarak bir kitapta birleştirerek eksik kalan parçayı tamamlamıştır. Nizamname bugün bir kitapçık olarak okurlarını beklemektedir. Cemiyeti kuran Kürt kadınlarının kimlikleri, düşünceleri ve bu cemiyete ihtiyaç duyma sebeplerini cemiyetin kurucusu ve başkanı olan Encüm Yamulki’den okurken bir asır önceki bir toplantıdan ziyade, günümüzün Kürdistan kadın hareketinin yaptığı tartışmalara benzemektedir. Zira Yamulki’nin sarih ve gerçekçi öngörüsü bugün hala çoğumuzun yön ve yöntem konusundaki arayışların, çelişkilerin nedenselliğine dair teşhislerdir. “Bugün bütün ulusların kaderleri başka şekiller aldığı ve her kese bir hak verildiği bir zamanda, bizler de kendi hakkımızı istiyoruz. Çünkü ortada milyonlarca Kürt var ve büyük bir Kürdistan var…”
Bir asır evvel yapılan bu belirleme hala hepimizin kafasında cevabını aramaktadır. Kürdistan kadın hareketinin rotasını çizen Yamulki, elbette sıradan bir kadın değildir. Alakom’un aktarımına göre Yamulki, Fransa’da tıp eğitimi görmüş ve hocası Marucie Neveue-Lemaire ile evlenmiştir.
O dönemin Kürt kadınlarının çoğunda olduğu gibi entelektüel güç ve dünyayı okuma biçimi dünyanın fikri tabiatı ile paraleldir. Zira o dönem için proto feminizm örneklerinin görüldüğü ama bunun kamusal bir güç olmadığı bir uluslararası düzlem sözkonusu ve Kürt kadınları 42 maddelik bir nizamname ile bu düzleme bir Kürt katkısı yapmışlardır. Nizamnamenin İstanbul merkezli olması ve entellektüel bir güç barındırması bu zeki kadınların Kürt dünyasına olan bağlılıklarının da bir göstergesidir. Encüm Yamulki ile beraber Bedirxani ve diğer kesimlerden de kadınların cemiyete destek verdiğini düşünürsek kemalist sistemin Kürt kadınlarına giydirmek istediği sözde çağdaşlık ve geri kalmışlık ithamının tam 102 yıl evvel Kürt kadınları tarafından çürütüldüğünü söylemekte de beis yoktur.
Kitapta cemiyetin 42 maddesi “amaç, amaca ulaşma biçimi, derneğe giriş şartları, danışma ve idare kurulu, genel kurul, kongre, maliye ve yazışma ile ilgili işler, güvenlik ve değişik maddeler” şeklinde sıralanmış ve her bir maddenin dönemin Kürt gerçekliğinden ve tarihinden derlendiği açıkça bellidir. Bu ayrıntıların yanında birde Yamulki’ ye çalışmaları konusunda destek sunma ihtimali olan üç tane kadın yazar var ki adlarını anmamak mümkün değil. Fahriye Bedirxan, Meziyet Bedirxan ve Mes’adet Bedirxan’ın Kürt yazım dünyasında olmaları cemiyetin niteliğini bilmek açısından faydalıdır.
Yine Encüm Yamulki’ye dönersek, “Erkeklerden ayrı bir kadın sorunu ne zaman doğar ve iş ne zaman tehlikeli bir durum alır? Ne zaman ki erkeklerle kadınların kültür ve eğitim düzeylerinde, nicelik ve nitelik bakımından bir dengesizlik olursa. Ben Türklerde kadın sorununun nedenini bunda buluyorum; erkekler nicelik ve nitelik bakımından ne kadar gelişmiş iseler, kadınlar da her iki yönden o kadar az gelişmişlerdir…” Bu kendinden emin yorumlama aslında iki toplum arasındaki düşünsel seviyenin de bir alameti farikasıdır.
Ne yazık ki Encüm Yamulki ve arkadaşları bu çağdaş tespitleri yaptıktan sonra Kürdistan, uluslararası çıkarlar gereğince, çeşitli anlaşmalarla üç emperyal ve inkarcı devletin insafına terk edildi. Bütün kültürel ve düşünsel birikimleri yok edildi, çalındı ve yasaklandı. Bizatihi Kürt Kadınları Cemiyeti’nin tarihi ve nizamnamesinin başına gelenler gibi maddi ve manevi kaynakları tarumar edildi ve bunların yerine korkunç baskıcı bir yaşam rejimi ikame edildi. Bu baskıcı rejim öyle çok insanlık suçuna imza attı ki, Alakom’un deyimi ile “1977’deki devrimci demokrat kadınlar derneğinin kuruluşuna kadar Kürdistan’da kadınlar adına bir sivil ve siyasal oluşumdan bahsetmek mümkün olmamıştır.”
58 yıllık susturma ve sindirme döneminde Koçgiri, Dersim, Zilan ve Ağrı gibi jenosidler yapılmış ve Kürt kadınlarının kaderi tepeden tırnağa değişmiş ve bizatihi devletin beslediği, devlet teşvikli bir geriletme ve gericilik Kürtlerin başına bela edilmiştir. Elbette bu gerileştirme politikasının arka planında Kürtleri sosyal ve tarihsel bağlarıyla küstürme ve kendi rejiminin propogandasına alan açma, haklılık kazandırma amaçlanmıştır. Ancak 1960’lı yıllar dünyanın geneli için radikal değişimler getirmiş ve bunun yansımaları Kürt gençliğinde de görülmüştür.
Kuşkusuz Kürt kadınları bu süreci de es geçmediler. Encüm Yamulki ve arkadaşlarının bayrağını 1977’de Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği (DDKAD) içinde organize olan kadınlar devralmış,cemiyetten derneğe geçişin siyasal ve sosyal görünürlüğünü yeni bir mecraya taşımışlardır.
Devam edecek………