Behice Feride Demir: Kürt Kadın Teali Cemiyeti’nin İzinde- 2

Yazarlar

 

“Pirsî Ji esrê dewran : “Fenn û teorî terreqîya te

Dewlet serê çi ye? Got ” Dewlet serê jinan e”

1950’den sonra Birleşik Devletler, “sınırlandırılmış politika” stratejisi çerçevesinde Sovyet rejimine karşı istihbari, sosyal,siyasal ve ekonomi ağırlıklı yeni bir planmaya gitti. Bu planın önemli duraklarından biri de Türkiye oldu. Çok partili hayat ve akabinde başlayan tarımda makineleşme, kente göç ve iş kollarının gelişimi Türkiye kadar, Kürdistan’daki düzeni de etkiledi. Kürdistan taşrasından Türk metropollerine göç hızlanmış, Kürt nüfusu fiziki olarak toparlanmış ,genç nüfusun yeni insan kaynağı olarak toplumsal iletişimi farklılık kazanmıştır. Öte yandan güneydeki Kürt hareketinin haberleri Kürdistan’ın bu tarafına sızmakta ve Kürtlerin siyasal ufku yeniden dirilmektedir. 

Amerika, Türk devlet yapısını, Türk devlet yapısı da Kürdistan’daki olasılıkları kapsamlı bir milli güvenlik doktrini dahilinde ele almış ve yönelim hatlarını da sınıfsal ve kültürel başlıklara indirgemişti. 68 öğrenci olayları bu indirgeme üzerine gelmiş, devletin gizli eli ve elinin tersi her açıdan bu hareketlerin milli güvenlik lehine konsolidesini amaçlamıştı. Zira Kürtlerin yeni jenerasyonu öğrencilerin en aktif kesimini oluşturmakta ve devrim talebinin sol kanadına yüklenerek kendilerine alan açmak istiyorlardı.Bu nedenle devlet, 68 öğrenci olaylarını Kürtlere karşı sınıfsal ve mezhebi bir kumpasa çevirerek, parlamento ve örgütler ağında, onlardan hem soğuk savaşın dış çelişkileri için faydalanmış, hem de Kürt gücünü ikiye bölerek kontrollü bir gerilim düzeneği kurmuştur.

Kürt Kadınları Teali Cemiyeti’nden sonraki ikinci dönem Kürdistan kadın hareketinin sınıfsal karakterini, sosyal yapılanmasını, cemiyetten sivil ve siyasi oluşuma evrilişini bu dönemin ideolojik ve politik gelişmelerinden ayrı ele alamayız. Hatta Kürdistan kadın hareketinin teorik ve pratik çıkışları bu dönemdeki örgütlenme ağlarının gölgesinde şekillenmiştir. Kürt organizasyonlarındaki kadın mücadelesinin genel ve özerk durumunu iki kadını siyasal hikayesi üzerinden okumak işimizi kolaylaştırmaktadır.

Bu iki kadın; PKK’den Sakine Cansız, DDKAD’den Işık İşcanlı’dır. PKK’nin kurucularından olan Sakine Cansız, 1975’te Dersim’deki bir gösteride “Ji Kurda re Azadi ” sloganını attıklarında bizatihi solcu hemşehirlileri tarafından gericilikle suçlandıklarını anılarında anlatırken, dönemin sol dünyasının Kürtlere bakışını da sıklıkla dile getirmektedir. Daha sonraki dönemde Cansız ve arkadaşları 1978’de Kürdistan İşçi Partisi’ni kurduklarında mevcut sol jargonunun Kürdistan’ın şartlarıyla uyuşmadığını defaatle vurgulamaktadır.

Işık İşcanlı ve arkadaşları ise 1977’de DDKAD’yi kurarak bir nevi Cansız’ın eleştirdiği sol sekterliğin görmezden geldiği Kürdistan gerçeğine sivil ve kültürel yollarla cevap vermişlerdir. Alakom’un açıklamalarına göre DDKAD, Ağustos 1978’te Havana’da düzenlenen XI. Dünya gençlik ve öğrenci festivali’nde Kürt kadınlarını temsil edecek kadar ulusal ve uluslararası vizyona sahiptir. Gerek Cansız ve örgütü gerekse de İşcan’lı ve derneği Kürt tarihine damga vuracak yeni mücadele araçları yaratarak kadınların sosyal ve siyasal kapasitelerini yükselmeye çalıştıkları bir sürede 12 Eylül askerî darbesi bu ve benzer siyasal yükselişleri durdurmaya geldi.

Bu darbe ile beraber gerek Encüm Yamulki’nin Osmanlı payitahtında varlığını temsil ettiği tüm Kürdistan gerçekliği, gerekse de İşçanlı ve Cansız’ın talep ettiği her Kürdi ve devrimci talep; yasaklı, suçlu ve tehlikeli potasına konulmuş, Kürdistan ” Kürtçülükle” etiketlenerek iç ve dış tehdit algısı altında Türk egemen yapısınca her alanda şantaj aracı olarak kullanılacaktı. Darbeden sonra başta DDKAD olmak üzere bütün kurum ve dernekler yasaklandı. Işık İşcanlı, Methiye Özhal, Rahime Kesici, Sabiha Otlu ,Türkan Beyik,Gül Dağdeviren, Neşe Timur, Bircan Tanrıkulu ve Perihan Özgökçe’nin üstlendikleri görev, çektikleri işkence ve karşılaştıkları zorluklar ve başardıkları alternatif örgütlülük bir mukaddime olarak Kürdistan tarihindeki yerini alırken, Kürdistan İşçi Partisi hiç beklemediği şekilde kadınların ilgisine mazhar olacak, sonrasındaki yılların tamamı başta Sakine Cansız olmak üzere bu maslahat üzerinden gelişecekti. 

 Bunun sonuçları 1990 yılına gelindiğinde bir başka devri-adet olarak HEP’ten itibaren kitlesel çalışmalara yansıyacak, dönemin ideolojik projeksiyonunda Kürt kadınları üstünlüğü yeniden ele geçireceklerdi. Kadınlar kırsalda orduyu, şehirde ise siyaseti ulusça özgürlük talebi doğrultusunda adeta ablukaya alacaklardı. Bu durumun zaman zaman PKK için de şaşkınlığa sebep oIduğunu söyleyebiliriz. 1990’dan 2000 yılına dek kadın mücadelesi PKK’yi kadın özgürlüğünü,tanımlama ve hakkını teslim etme konusunda ciddi iç dönüşümlere mecbur bırakmıştır. Zira kadınlar, çalışma azmi, toplumla iç içelik ve ulusal bağların yenilenmesinde ve geleceğin tartışılmasında çok büyük emek ve eylem sahibi olmuşlardır. Devrimin teknik ve tüzel faydalarının ulusal kültür ve tarihin gereklilikleriyle buluşmasında kadınlar genel örgütlülükten çok daha rasyonel davranmışlardır. Kürt kadın mücadelesi adeta devrim mitosunun pek çok acemiliğini de minimalize ederek bu tasavvuru her dönem yeni fikirlerle beslemişlerdir.  

Kadın ordulaşması, kopuş teorisi, özgür kadın ve eşitlik talepleri bu nedenle sürekli gündemde kalmış ve zaman içinde siyasetin de kriterleri haline gelmiştir. 7 Ekim 2000 yılı tıpkı 1919- 77 ve 78′ deki gibi Kürdistan kadın mücadelesi için tarihi bir varyanttır. 

HADEP Kadın Kolları Ankara’da merkezi kongresini gerçekleştiğinde asıl devrimci ve ulusal ilerleme bu kongre öncesinde gerçekleşmişti. Kollaşma yasal bir kabul olarak Kürt siyasî mücadelesinde benimsendiğinde gerçekten inanılmaz bir örgütlenme ve bilinçlendirme hareketliliği söz konusu idi. Neredeyse Kürdistan’ın tamamında ve Türkiye metopollerinde Kürtlerin bulunduğu her mahallede örgütlülük sağlanmıştı. Belki de ilk defa birebir örgütlenme eğitimlerle başarılmıştır. Ciddi bir iç işleyiş, düzenli iletişim kanalları, ulusal ve kültürel faaliyetlerin önemsemesi bu dönemin vazgeçilmezleri olmuştur. Yerelin merkeze bağlı kalmadığı,kendi inisiyatifini kullanan organizli bir yapı meydana gelmişti. HADEP kadın kolları süreci, sayısal niteliğin siyasal niteliği belirlediği belkide ilk ve tek dönemdir. Parti içi demokrasinin şeffaflığı kadın hareketinin temel ve genel mümkünü idi. Ekonomik kaynaklar hariç bütün fikir ve kültürel argümanların kollaşma imkanı dahilinde kullanıldığını söylemekte sakınca yoktur. Merkezden yerele doğru direkt kadro oluşturmanın özenle korunduğu bu süreçte mobilize, genç, gelişmeye meraklı ve siyaset yönetimi konusunda idrak ve yürek sahibi yüzlerce genç kadın kitle ve ulusal kimlik çalışmalarını üstleniyordu.

HADEP’in 2000 ve 2002 yılları aslında kadın kollarının Kürt siyasi mücadelesini açıktan omuzladığı yıllardır kanımca. Kürdistan ve Türkiye kadın hareketlerinin tarihsel olarak rakip olduklarını ancak ulusal farklıların eşit saygıya kavuştuğu oranda çalışma platformlarının işleyebildiği bir kendine güven söz konusu idi. Türkiye kadın hareketi sadece evrensel günlerin misafiri idi ve uzlaşma gerekçelerimiz değişkendi. Bu iki yıllık sürede Kürt kadın hareketi Türkiye kadın hareketini tarihsel bir krize sürüklemiştir. Ancak 2003’te devletin müdahalesiyle HADEP kapatıldı ve özellikle beyin kadroları sahnenin dışına itildi. HADEP’ten sonraki partilerin vitrininde Türkiye’ye açılım konusunda özellikle Kemalist feminizme gereğinden fazla alan açılarak kendi tarihsel birikim akslarımız yedeğe alınmış, ulusal ve kültürel rezervler küçümsenmiştir adeta. Kürdistan’daki her kadın, mücadelenin varlık ve yokluk anının muhatabıdır ama Kemalist feminizmin de karşıtıdı ve rakibidir. Zira Kürdistan kadın hareketinin ontolojik sebebi bu yapının üsttenci ve inkarcı aklına karşıtır. 

Bugün dördüncü nesil Kürt kadın hareketlerinin gelişmeye başladığı büyük bir kadın mücadelesi olduğu gibi, onu çevreleyen rakipler,değerler ve yeni riskler de söz konusudur. Hem global hemde bölgesel düzeyde kadın sorununu gerileten dinamikler durmadan çoğalmaktadır. Ve tamda bu bol gelişmeli ortamda Kürdistan kadın mücadelesinin ulusal aklına ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihsel olarak biz, ne Batı Avrupa merkezli feminist hareketlere, ne Latin Amerikalı yerlilere ne de Ortadoğudaki totaliter rejimlerin laik ve dinci modellerine benzemiyoruz. Zira Kürdistan bugün dört ülke içinde ve şeklinde bir yaşam sistematiği benimsemeye çalışan bir ulusal mücadele zemini üzerinde oturmaktadır. 

Uzun zamandır sessiz gemi modunda demirleyen kadın hareketinin güncel ve popüler yaklaşımlar yerine yüz yılı bulan ve içinde ulusun tüm inanç, sınıf ve sosyal tabakalarının bulunduğu bir reel politiği tedarik etmesi mecburidir. Üstelik Türk egemen yapısının siyasî, dini ve milli restorasyonu tamamladığı bir sürede, Kürt ulusal bilincini içeren tezler harici hiçbir tezin bu restorasyonla mücadelede başarlı olunmayacağı geçmişin ve şimdinin yegane deneyimidir. Bunu yaparken bir siyasi partinin kolundan ziyade partiler üstü özgün ve ulusal güç olduğunu keyifle hatırlamalı,gururla göstermelidir. Zira Kürt Kadınları Teali cemiyeti ve Encüm Yamulki’nin sözleri 102 yıl sonrasında da geçerliliğini koruyor. Son sözü Encüm Yamulki ‘ ye bırakarak bitirelim. 

” Kürt kadını özgürdür: örtünmenin Müslümanlığın belirleyici gelenekleri dışındaki gereksiz bağlarından özgürdür; erkeklerin de içinde bulunduğu sosyal yaşama, saygın bir konuma sahip olarak karışmıştır.”  

Deme hakkımızı saklı tutuyoruz. 

İyi pazarlar. 

Bir not: Bu yazının yazılmasında yazılarından ve sözlü bilgilerinden faydalandığım sayın Rohat Alakom’a teşekkürlerimi sunarım.

İlginizi Çekebilir

Deniz Poyraz katledilişinin ikinci yılında anılıyor
Ali Engin Yurtsever:  Siyasi Tutsaklar ve Zamana Yayılan ölüm; Tecrit…

Öne Çıkanlar