Hititolog Prof. Dr. Leyla Murat’ın Hititçe “kuptas” sözcüğü etrafında, üzerinde oldukça çalışılmış önemli bir makalesini academia.edu’da okuma şansım oldu. Murat, bu sözcüğün muhtemel anlamları üzerine oldukça çok kaynak taramış ve bir sonuca ulaşmak için önemli bir emek vermiş. Ancak gerçekten de takdire değer bu çalışmasında Murat, eski Anadolu dilleri üzerine çalışırken, bu uygarlıkların geçmişte üzerinde yaşadıkları topraklarda, yani Anadolu’da bıraktıkları ve bugün yaşayan dilsel kalıtlarla bir karşılaştırma yapabilseydi, belki de çok daha doğru sonuçlara ulaşabilirdi.
Türkiye’li antik dil uzmanlarının Hitit-Luwi-Pala dillerini incelerken metinlerin orijinallerinin transkripsiyonlarını yayınladıkları ender olarak görülmektedir. Yabancı bilim insanlarının bu metinlerin transkripsiyonları konusunda çok daha ulaşılabilir kaynaklar ürettikleri hem dikkat çekicidir, hem de konunun uzmanı Türkiye’li bilim insanlarının bu konudaki yaklaşımlarını göstermektedir. Oysa eski Anadolu dillerine asıl sahip çıkmaları gerekenlerin, onların topraklarında yaşayanlar olması beklenirdi. Prof. Dr. Leyla Murat’ın incelediği metinlerin transkripsiyonlarını da vermesi, son derece olumlu bir gelişmedir. Bu konuda söylenecek çok şey olmasına rağmen, bu parantezi burada kapatıp asıl konumuza dönelim.
“Kuptas” kelimesiyle ilgili Murat’ın makalesini okuduktan sonra, Dersim’de, su aktarma hatları üzerinde, boruların veya hattın tıkanmasını önlemek için inşa edilen ve Zazaca konuşan halkın “kaptaş” diye adlandırdığı geçiş havuzlarını düşündüm. Bunlar, su yolu üzerinde kazılmış ve su geçirmez hale getirilmiş bir çukurdan ibarettir. Bu çukur küp biçimindedir, gelen su yüksekten bu havuza dökülür, taşıdığı muhtemel katı şeyler havuzun dibinde kalırken, suyun geliş hattı düzeyine paralel olan çıkış hattından temiz su yoluna devam eder. Bu “kaptaş”ın zemininde kalan çakıl, toprak gibi çökeltiler yılda bir kez temizlenir. Daha önce de, Türkçe sözlüklerde raslamadığım bu kelimenin (kuptas<kaptaş) Zazaca diline nasıl girdiği üzerinde düşünmüştüm. (Bildiğim kadarıyla diğer Kürdi dillerde de bu kelime yoktur.) Öte yandan, internetten “kaptaş” kelimesini aradığımda şu linkteki, eski adı Kaptaş olan Karadeniz Ereğli’sine bağlı bir köye rasladım. Burada yazıldığına göre, (https://www.pusulagazetesi.com.tr/kaptas-nedir) “Kurtlar Köyü`nde bulunan dere kenarında su yolunu kapatan büyükçe bir taşa “Kaba taş” adı verilmiş. Suyun toplandığı bu alan, …. Zonguldak şivesi ile de bu “Kaptaş” olarak söylenmiş.” Burada köyün halk dilindeki resmi olmayan adının (Kaptaş), bir dere suyunun yolunu tıkayan bir kaya vesilesiyle biriktiği, bir havuz oluşturduğu ve ardından yoluna devam ettiği bir mekanla bağlantılı olması; hem “kaptaş” kelimesinin asıl anlamının anlaşılması bakımından, hem de arkaik muhtemel farklı kullanımlarını tahmin edebilmemiz bakımından oldukça önemlidir.
Dersim’deki “kaptaş” ile Karadeniz Ereğli’sindeki “Kaptaş” arasında gerçekte bir zamanlar bir anlam birliğinin olduğunu düşünmek için çok fazla nedene sahip olduğumuzu düşünüyorum.
Benim düşünceme göre, Prof. Murat’ın makalesinde etraflı olarak örnek kullanımları verilen “kuptas” ifadesi; adanmış hayvan ve yiyecekler ile tanrılara adanmış diğer nesnelerin emanet olarak konuldukları, mimari olarak Dersim’deki “kaptaş”lara benzeyen ama boyutları uzunluk, genişlik ve derinlik olarak daha büyük olması gereken bir yapıyı ifade etmektedir. Metinlerden anlaşıldığı kadarıyla, Hititlerin çağında dinsel amaçlarla kullanılan bu yapılar, ya damları zemin düzeyinde olacak biçimde tamamen yer altında, ya da üstte kalan kısımları taş veya ahşap çitlerle desteklenen çukurların kazılması ve kenarlarına taş veya ahşap destek duvarlar örülmesi suretiyle inşa ediliyordu. Tıpkı Dersim’de “kaptaş” olarak adlandırılan su arıtma depolarında olduğu gibi, bu yapıların da bir girişi ve bir de çıkışı olmalıdır. Ayrıca yine metinlere dayanarak, bu yapıların ya duvarlarında oyuklar halinde, ya da çevrelerinde sunak taşları biçiminde inşa edilen sunu yakma ocakları (GUNNI) olmalıdır. Bu yapılara bugünkü dilde “adak havuzları” veya “kurban havuzları” demek yanlış olmayacaktır.
Leyla Murat’ın makalesinde Hititçede “vurmak” anlamına gelen “walh-“ ifadesi ile “kuptas” arasındaki ilişkiden (metinlerde “kupti,” “walh-“ yapılır) yola çıkılarak, “kuptas”ın çiviye benzer birşey olduğu ve toprağa vs. saplandığı sonucunun çıkması mantıklı görünse de, böyle bir yorum bu metinlerin “walh-“ ifadesi geçen kısımlarının tümünde çelişkilere ve bir tabletteki anlamın diğer tabletteki anlamla uyumsuz olmasına yol açmaktadır.
Günümüzde Zazaca başta olmak üzere bütün Kürdi dillerde motamot “kuyu vurmak” olarak ifade edilen (Zazaca: quye danê pro=Kuyu inşa ediyorlar, -lit. kuyu vuruyorlar-; Kurmancî: Bîr lê didin=aynı anlam) bir fiil vardır. Paralel bir deyime Türkçe sözlüklerde raslamadım, Türkçe konuşan halk arasında, kazmak eylemi kastedilerek, “kuyu vurmak”, “duvar vurmak”, “kanal vurmak” gibi deyimlerin olup olmadığından emin değilim. Oysa “kazmak” yerine “vurmak” fiilinin kullanıldığı bu deyim Zazaca dilinde derin ve geniş kanallar ve havuzlar için de geçerlidir, yani “kazmak” veya “inşa etmek” değil, “vurmak” fiili kullanılır. Fakat öyle görünüyor ki burada önemli olan, yapının yer seviyesinden daha aşağıdan başlamasıdır ki, böylece “vurmak” fiili anlamını bulabilsin. Kuyu gibi yine duvar temelleri, hatta genel olarak taş duvarlar için de aynı deyim (vurmak=Kurmancî: lêdan, Zazaca: pro daen) kullanılmaktadır. Burada belki de “vurmak” fiilini kullanmayı gerektiren özellik, sözkonusu yapının aşağıya veya yamaca toprağın içine doğru bir derinliğinin olmasıdır. Yani Dersim’deki “kaptaş” söz konusu olduğunda, “Ma ewro qaptas da pro u ameyme=Biz bugün kaptaş vurduk ve geldik” diyebilmek için, yerinin kazılması ile kenar duvarlarının örülmesi işinin tamamlanmış olması gerekmektedir (yapım bittikyen sonra bu “kaptaş”ların üstü yassı büyük bir taş veya beton kapakla kapatılmaktadır).
Pala metinlerinden (Onofrio Carruba, Das Palaische, PDF, s: 30, Kbo XIX 156) bir tabletteki şu satırlarda raslanan deyimsel kullanımda da, bugünkü dillerle eski Anadolu dilleri arasındaki aynı paralellik söz konusudur:
….-sa-an DUTU-i lu-ut-ti-ia da-a-i
…da-as da-a-i nu-us-sa-an
… da-a-i nu-us-sa-an ha-as-sa-as
… ve Güneş tanrıçasına pencereyi kapatır
…-(lar?)ı kapatır ve sonra
… kapatır ve sonra açar.
Buradaki “luttai dai” ilk bakışta motamot “pencereyi almak” olarak anlaşılsa da, Kürdi dillerde pencere ve kapı gibi nesneleri kapatma eylemi ifade edilirken,”pencereyi veya kapıyı almak” olarak motamot çevirebileceğimiz bir kalıp kullanılır. (Zazaca: Ei pencere guret=O pencereyi kapattı (motamot: aldı); Kurmancî: Wî pencere girt=aynı anlam.) Zazaca “gureten” ve Kurmancî “girtin” ifadeleri, asıl olarak “almak” fiiline karşılık olmalarına rağmen, pencere veya kapı vb. nesneler ile kullanıldıklarında, kapatma eylemini ifade ederler.
Şimdi sırasıyla Leyla Murat’ın makalesinde geçen Hititçe metinlerin bu bilgiler ışığında nasıl yorumlanabileceğine bakalım:
(Chs III Nr. 9 Vs. 11_30)
11 nu IS-TU SA DISKUR ku-i-e-es GUNNIMES har-pa-a-an-te-es
12 nu ha-an-te-ez-zi-in ku-up-ti-in A-NA DISKUR wa-al-ha-an-zi
13 me-na-ah-ha-an-da-ma-kan IS-TU SA DHepat ha-an-te-iz-zi-in
14 ku-up-ti-in A-NA DHepat DUtu URUA-ri-in-na-ya KI.MIN
15 ku-up-ti-in-ma A-NA DSu-wa-li-ya-ti wa-al-ha-an-zi
16 me-na-ah-ha-an-da-ma-kan A-NA DNa-bar-bi wa-al-ha-an-zi
17 A-NA DKum-mar-bi 1 ku-up-ti-in KI.MIN me-na-ah-ha-an-da-ma-kan
18 A-NA DSa-a-lu-us DBi-ti-in-hi 1 ku-up-ti-in KI.MIN
19 A-NA DE.A 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi me-na-ah-ha-an-da-ma-kan
20 A-NA DISTAR DDam-ki-na 1 ku-up-ti-in KI.MIN ANA DXXX
21 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi me-na-ah-ha-an-da-ma-kan
22 A-NA DUm-pu DNi-ig-gal 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi
23 A-NA DUtu URUA-ri-in-na 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi
24 me-na-ah-ha-an-da-ma-kan A-NA Da-i-uDi-kal-ti
25 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi
26 A-NA DINGIRMES LUMES 1 ku-up-ti-in KI.MIN me-na-ah-ha-an-da-ma-kan
27 A-NA DINGIRMES MUNUSMES 1 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi
28 na-as-ta ma-ah-ha-an ku-up-ti-us wa-al-hi-is-ki-u-wa-an-zi zi-in-na-an-zi
29 nu EGIR-an-da A-NA DINGIRMES LUMES na-ak-ku-us-si-hi-ti-in
30 1 MAS.GAL tar-na-an-zi A-NA DINGIRMES MUNUSMES-ma 1 MAS tar-na-an-zi
11 Fırtına Tanrısına ayrılmış ocakların tarafında
12 ilk adak havuzunu Fırtına Tanrısı için inşa ederler
13 Bunun karşısında tanrıça Hepat tarafında ilk
14 adak havuzunu Tanrıça Hepat ve Arinna’nın Güneş Tanrıçası için aynı şekilde (inşa ederler)
15 Bir adak havuzunu da tanrı Suwaliyati için inşa ederler
16 onun karşısında Tanrı Nabarbi için inşa ederler
17 Tanrı Kumarbi için aynı şekilde bir adak havuzu (inşa ederler), onun karşısında
18 Tanrı Salu ve Tanrı Bitinhi için bir adak havuzunu aynı biçimde (inşa ederler)
19 Tanrıça Ea için bir adak havuzu inşa ederler, karşı tarafta ise
20 Iştar-Damkina için bir adak havuzunu aynı şekilde (inşa ederler). Tanrı … için
21 bir adak havuzu inşa ederler. Bunun karşısında
22 Umpu-Nikkal için bir adak havuzu inşa ederler.
23 Arinna’nın Güneş Tanrıçası için bir adak havuzu inşa ederler
24 bunun karşısında tanrı Aiu-Ikalti için
25 bir adak havuzu inşa ederler.
26Erkek tanrılar için hakeza bir adak havuzu (inşa ederler). Onun karşısında
27 Kadın tanrıçalar için bir adak havuzu inşa ederler.
28 Ve adak havuzlarının inşasını bitirdiklerinde
29 buna atfen (EGIR-anda= appananda) erkek tanrılara “nakkuşi” (canı bağışlanan, öldürülmeyen?) olarak
30 bir tekeyi serbest bırakırlar. Kadın tanrıçalar için ise bir keçiyi serbest bırakırlar.
“Kuptas” mekanının bu metne göre nasıl göründüğüne biraz daha değinmek uygun olacaktır. Herşeyden önce şehirlerine/köylerine su yolları yapma işini çok iyi bildikleri kalıntılardan açıkça görülen Hititlerin, suyu çakıl-çamur vb. fazlalıklardan arındırma işini bilmedikleri ve bunu uygulamadıkları düşünülemez. Aynı arındırma mantığı tapınaktaki “kuptas” için de geçerlidir. Su “kuptas”a gelir, burada arınır ve çıktığında arınmış olarak hedefine doğru devam eder. Aynı şey kurbanlıklar ve diğer adaklar için de geçerlidir; bunlar getirilir, adak havuzu “kuptas”ta adanır/arındırılır ve zamanı geldiğinde tanrılara sunulurlar.
Leyla Murat’ın alıntıladığı Muwalanni ritüelinden transkripte edilen alıntıda, “kupti” ifadesi GUNNI=ocak ifadesiyle bitişik kullanılmaktadır.
(KBo XI 2 (CTH 703)
8 ……. na-as-ta LUHAL 1 UDU ku-en-zi
9 nu-kan UZUI.UDU ar-ha da-a-i nu-za LUGAL-us
10 SISKUR ha-la-le-en-zi i-ia-az-zi
11 GADAma-an-zi-ti-ya-za I GUNNI ku-up-ta-as A-NA DINGIRMES A-BI
12 I GUNNI ku-up-ta-as A-NA DINGIRMES LUMES tu-li-ya-as
13 I GUNNI ku-up-ta-as A-NA DU it-kal-zi-ya-as
14 U A-NA DINGIRMES LUMES it-kal-zi-ya-as
8 ……. Ve sonra kutsayıcı (temple guardian) kişi bir koyun öldürür
9 ve koyunun içyağını alır, ardından kral
10 kurbanı helal hale getirmeyi (şöyle) iyaz eder (=kutsal çıraları yakar)
11 (içyağıyla mum biçiminde yanar hale getirdiği) manzitiya bezinden, baba tanrıların adak havuzu ocağına bir
12 erkek tanrılar meclisinin adak havuzu ocağına bir
13 itkalzi’nin fırtına tanrısının adak havuzu ocağına bir
14 ve itkalzi’nin erkek tanrılarına…. (adak kutsama mumlarını yakar)
Bu metnin çözümlenmesinde anahtar ifade “Xassus SISKUR halalenzi iyazzi” ifadesidir. Kral, kesilen kurbanın helal hale getirilmesi işini yapmaktadır. Bunu yapmanın yolu, içyağını (belki de önce erittikten sonra) beyaz temiz bir beze iyice yedirerek yanabilir hale getirmek, bu bez parçalarını dürüm halinde büzerek birbirinden ayırmak ve mumlar biçiminde tutuşturmaktır. Bunun için adak havuzunun duvarının bir yerine ocak (GUNNI) olarak adlandırılan bir oyuk, veya bu mekan içinde veya yakınında taştan bir kaide bulunması gerekmektedir ki, bu içyağlı bezler buralarda yakılır. Dersim’de yaşayan Zaza halkının da, dağlar, göller, ırmaklar gibi kutsal mekanları vardır. Onlar bu mekanlara kurban kesmeye ve dua etmeye gittiklerinde, yukarıda kralın yaptığı ritüelin bir benzerini gerçekleştirirler. Yani içyağına bulanmış beyaz (genellikle tülbent) bezlerden yaptıkları mumları bir kaya oyuğunda, bir duvar oyuğunda veya üst üste dizilmiş taşlardan oluşan bir sunağın üstünde yaktıktan sonra dua ederler. Her biri kendi dağı, gölü veya ırmağı halinde cisimleşen kudsiyete “ya wayir! Ya wayirê mi!” diye hitab eder. “Wair”, Luwi dilinde “tanrı” anlamına gelir.
Zazacada ise hem “sahip” anlamında kullanılmakta; hem de pagan anlamda tanrıyı (Lord) ifade etmektedir. Yukarıdaki metinde geçen “UZUI.UDU” logogram ifadesi, hemen hemen aynı söyleyiş biçimiyle Zazaca’da korunmuştur ve bu halk içyağı için “wozd” veya “vozd” kelimesini kullanmaktadır. Dillerindeki diğer birçok arkaik kelime gibi, bu kelimeye de, ne diğer Kürdi dillerde, ne de Hint Avrupa dillerinde raslanmamaktadır. Aradaki bağlantıdan çok emin olmamakla birlikte, -sadece kadınların giysilerinde kullandıkları bir tür kumaşa “mans” denmektedir ve bunun belki de “GADAma-an-zi-ti-ya-za” ile bir ilgisi vardır. Bu kelimeye de (mans/z)yaşayan diğer akraba dillerde raslanmamaktadır. İlgi çekici olan diğer bir kavram, “iazzi” ifadesidir. Dersim Zaza toplumu, kutsal bir amaçla hazırladıkları ekmeklere “niyaz” derler. (Ma niaz keme vila = Biz kutsal ekmek bölüştürüyoruz/dağıtıyoruz.) Bu deyimin daha çok Hititçedeki “iazzi”- ifadesi ve yine Pala dilindeki “aniyasi” ifadesiyle bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Her iki ifade de, herhangi bir sununun bir tanrıya hitaben hazırlanmasını ifade etmektedir.
Prof. Dr. Leyla Murat’ın makalesinde aktardığı diğer bir transkripsiyonda, “kuptas” inşasının bir gün sürdüğü anlaşılmaktadır:
(KBo XXIV 45)
23 lu-uk-kat-ta-ma-kan A-NA E.DİNGİRLIM an-da-an a-pe-e-da-ni DINGIRLIM-ni U A-NA DINGIRMES –SU
24 ku-up-ti-in wa-al-ha-an-zi UD.2KAM QA-TI
“=Ertesi sabah tapınaktaki o tanrıya ve onun (izleyen?) tanrılarına adak havuzu inşa ederler. İkinci gün biter.”
Demek ki bir adak havuzunun (kuptin!) yapılması bir gün sürmektedir. Yeri gelmişken parantez içinde Zaza dilinde “bitmek” fiili için burdaki “QA-TI” logogramının aynen seslendirildiğini not düşmeliyim. “Roza dyine qediye= İkinci gün bitti.)
(KUB IX 2 VS. I) kayıtlı tablette ise, adak havuzu (kuptas) mekanının boyutları hakkında net bir fikir edinebiliyoruz:
1 UM-MA mDa-a-ku-ya mAs-nu-ni-gal-li U mMa-a-ti-ya
2 LU.MESAZU SA DHe-pat ku-it Eka-ri-im-me EGIR-pa
3 ne-wa-ah-hi-ir na-as-ta ku-up-ti-in an-da GUL-an-zi
4 A-NA ku-up-ti-ma ki-i wa-al-ha-an-zi I SILA4 I MAS.TUR
5 III MUSENHIA GAL XXX NINDA.SIGMES I NINDAmu-la-a-ti-is tar-na-as
6 II GA.KIN.AG TUR SABA I GA.KIN.AG GUL-za–a-u-na
7 I GA.KIN.AG par-si-u-wa-an-zi
8 Si-ma-al-lu tar-nas A-NA I kap-pi MAS.TUR
9 GISGESTIN HAD.DU.A GISPES te-pu I UDU ha-ad-da-an-zi
10 na-as-ta UZUI.UDU UZUSA-ya da-an-zi I.GIS
11 tar-na-as I DUG NAM-MA-AN-TUM GESTIN ku-up-ti-is tuh-hu-us-ta
1 Dakuya, Asnugalli ve Matiya şöyle der:
2-3 Tanrıça Hepat’ın karimme binasını tekrar yenileyen kahinler, ardından içeride bir adak havuzu inşa ederler
4 Adak havuzuna şunları koyarlar: bir kuzu, bir oğlak
5 üç büyük kuş, otuz yufka ekmeği, bir tarna ölçüsünde mulati ekmeği
6 iki küçük parça peynir: bir parça peynir (adak havuzuna) koymak için,
7bir parça peynir de ufalamak içindir
8 Bir tarna simallu, 1 kappi yağ için, oğlak
9 biraz kuru üzüm, biraz incir, 1 koyun (kavurur??)…lar
10-11 sonra içyağını ve etleri alırlar. Bir tarna ölçüsü sıvı yağ, bir nammantum kabı şarap; (ve) adak havuzu tamamlanmış olur.
Burada adak kurban ve sunuların adak havuzuna walh- edildiğinden söz edilmektedir. Bunun mantığını anlamak için yeniden Zazaca diline başvurursak, zeminden daha derin bir yere konan şeyler için bu dilde de “vurmak” kelimesinin kullanıldığını görürüz. Örnek olarak, “Ju mêsine danê qaptas ro” dendiğinde, bunun motamot çevirisi “Bir koyunu kaptaşa vururlar” biçimindedir, oysa bu cümlenin anlamı Türkçe’ye çevrildiğinde, “Bir koyunu kaptaşa koyarlar” biçiminde olur. Yani cümlede geçen “danê pro=vuruyorlar” > “pro-daen” fiilinin düz dolaysız anlamı “vurmak”tır.
Konumuzla çok ilgisi olmasa da, iki kelime hakkında bu metinde geçmiş olmaları itibarıyla bir parantez daha açmak istiyorum. Yukarıdaki metinde geçen “tarna” ve “simallu” (Palaca: simiyas ile bağlantılı olabilir mi?) ifadelerinin de muhtemelen Zazaca diline geçmiş olabileceklerini düşünüyorum. Zazaca “çarnaen” fiili, çevirmek, döndürmek, geri vermek vb. gibi anlamlar taşımaktadır. “Ez çarnen, tu çarnena, wu çarneno” bu fiilin Zazacadaki ilk üç tekil kişi çekimleridir. Ayrıca bu fiil birçok propozisyonla birlikte deyimleşmekte ve benzer anlamlar üretmektedir (ra-çarnaen=gidiş yönünü geri çevirmek, yolunu değiştirtmek; we-çarnaen: gidiş yönünü yukarıya doğru çevirmek; de-çarnaen: gidiş yönünü aşağıya doğru çevirmek; verra dzi çarnaen: karşısına almak, rakip çıkmak; dzi ra ver çarnaen: ihmal etmek, ilgilenmemek vb.) Öte yandan Zazaca’da “içmek” fiilini ifade eden “simen” kelimesi de bildiğim kadarıyla yakın ve uzak akraba dilleri içinde unique bir kelimedir. (1. tekil, şimdi: Ez simen, 2. tekil –di geçmiş: Ey simit.) Ancak bu türden uzak bağlantıların gerçek anlamda tesbit edilmesi için elbette daha çok bulgu ve araştırmaya gerek vardır.
Son olarak yine Leyla Murat’ın aktardığı Ortaköy-Sapinuwa’da bulunmuş olan, kraliçenin kralı bilgilendirdiği mektubu inceleyerek bitirelim.
Vs.
7 DUTUSI-kan ku-it BE-LI-IA mWa-su-un-ni-in
8 Pa-ra-a na-it-ta nu-mu SA SISKUR
9 Ut-tar ki-is-sa-an ha-at-ra-a-es ma-a-an-wa
10 is-pa-a-an LUtap-ri-ta-as-si-in u-wa-te-ir
11 nu-wa ki-el-ti-ya si-pa-an-za-ta nu-wa SIG5-in
12 ki-nu-na ka-a ku-up-ti-e-es a-pi-ya-ya-wa
13 ku-up-ti-e-es a-sa-an-du ma-a-an-wa si-pa-a-an-ma
14 LUtap-ri-ta-as-si-in U-UL u-wa-te-ir
15 nu-wa ki-nu-un ka-a ku-up-ti-e-es a-pi-ya-ya-wa
16 ki-nu-un ku-up-ti-us si-pa-an-da-an-du-pat
u.Rd.
27 URUHa-at-tu-si u-wa-nu-un
28 Nu-mu ki-is-sa-an me-mi-ir
Rs.
29 is-pa-a-an-wa LUtap-ri-ta-as-si-in
30 u-wa-te-ir-pat wa-ar-pa-an-za-ma-wa-ra-as
31 U-UL e-es-ta nu-wa-za is-pa-a-an
32 wa-ar-ap-ta PA-NI DINGIRLIM-ma-wa-ra-as
33 an-da U-UL pa-it nu-wa DINGIRLAM
34 ki-nu-un wa-ar-ap-ta nam-ma-wa
35 ki-el-ti-ya si-pa-an-te-ir-pat
36 mMa-an-nu-us-ma ku-up-ti-us
37 hu-u-ma-an si-pa-an-za-ta ki-el-ti-ya-wa ku-it si-pa-an-te-ir
38 ki-nu-na ka-a-sa mMa-an-nu-u-us
39 ku-up-ti-us ki-e-da-ni UD-ti U-UL-pat
40 wa-al-ah-ta na-a-sta me-na-ah-ha-an-da
41 SA DUTUSI me-mi-an us-ki-zi
7 Majesteleri efendim, Wasunni’yi
8 gönderdin ve kurban
9 konusu üzerine şöyle yazdın: Eğer
10 geceleyin tapritassi görevlisini gönderirlerse
11 ve keltiya için sunu yaparsa, bu iyidir.
12 Şimdi bu adak havuzları oranın da
13 adak havuzları olsun. Ama eğer geceleyin
14 tapritassi görevlisini sunu yapmak için göndermezlerse
15 öyleyse artık bu adak havuzları oradaki
16 mevcut adak havuzuna sunulsun
u.Rd.
27 Hattuşa’ya geldim
28 Ve bana şöyle dediler
Rs.
29 Geceleyin taprassi görevlisini
30 gönderiverdiler. Kutsal yıkanma işini
31 yapmamıştı. Böylece geceleyin
32 yıkandı. Tanrının huzuruna
33 gitmedi (yıkanmanın kutsal gereklerini yerine getirmedi?). Ve tanrıyı
34 böyle yıkadı. (Yani kutsal yıkanma eylemini böyle yanlış yaptı?) Yine de
35 keltiya sunusunu yaptılar. (sipanteir-pat= sunuyu yapmaktan geri durmadılar?)
36-37 Manu ise keltiya’ya adanan adak havuzlarının (içeriklerinin) hepsini sundu
38 İşte böylece Manu
39 bu gün(e kadar hala) adak havuzuna
40 (telafi için, alınanların yerine) birşey koymadı. Artık huzurunda
41 majestelerinin, mesele görüşülecek.
Burada iki sorun vardır, birincisi tapritassi görevlisinin sunu işini ritual gerekliliklere göre yapmaması, diğeri ise tamamen boşalan adak havuzunun yeniden doldurulmamasıdır. Çünkü walh- eylemi hem havuzun inşasını, hem de onun adaklarla donatılmasını anlatmaktadır. Bunu anlatan tablet transkripsiyonları yine Profesör Murat’ın makalesinde mevcuttur (bkz. yukarıda: (KUB IX 2 VS. I) 4-7. satırlar). Öte yandan aynı eylem için “dai-= koymak” fiili de kullanılmaktadır:
(Vs. II 43-44)
43 nu VII MUSEN.TUR I MAS.TUR A-NA ku-up-ti da-a-i VII MUSEN.TUR I SILA
44 A-NA ir-mu-si da-a-i
“Adak havuzuna yedi küçük kuş ve bir keçi koyar. Yedi küçük kuş ve bir kuzuyu, oğlak ağılına? (irmusi) koyar.”
3000 yıl öncesinin Anadolu halkları yok olmadılar, onlar hala buradalar diye düşünüyorum. Her zaman duyduğumuz ve aşina olduğumuz iki kelimeye değinerek bu konuyu şimdilik kapatmak istiyorum. Birincisi, Türklerin çok önem verdiği “vatan” kavramıdır ve eski Anadolu dillerinde “weteni” biçimindedir. Anlamı, suyun olduğu yerdir ve suyun olduğu yerde hayat vardır. Bu kelime Hitit ve Luwi kayıtlarında sıklıkla geçmektedir. İkincisi ise, Istanbul’dur. “İstanu”, “sunaklar” anlamına gelir; Türkçedeki sütun kelimesi de, Zazacadaki “wustine” kelimesi de aynı köktendir. “Istanu-pol” doğrudan doğruya “sunaklar şehri” demektir.
Sözün özü, Zazaca ve Kurmanci gibi diller, Anadolu ağacının kökleridir. Bu dillerin sadece gönüllüler tarafından değil, devlet tarafından da korunması gereklidir. Bu, Anadolu’da bugün hükmedenlerin tarihe vefa borcudur…