Anayasa Mahkemesi (AYM), Bingöl’de biri çocuk 2 kişinin katledilmesiyle ilgili 24 yıl sonra ihlal kararı verdi. Tüm yönleriyle açığa çıkan bu katliam, Kürdistan’da katledilen çocukların, gençlerin ve birçok infazın da belgesi niteliğinde…
Bingöl’ün Genç ilçesinde 1999 yılında, “çatışma” kılıfıyla “terörist” denilerek 19 yaşındaki Mehmet Eliveren ile 17 yaşındaki lise öğrencisi yeğeni Yılmaz Eliveren katledilmişti. ‘AYM, yıllar sonra katliamla ilgili “yaşam hakkının ihlal edildiğine” hükmetti. Ayrıca zaman aşımı nedeniyle düşürülen davada başvurucuların ailelerinden her birine 390 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Yerel mahkemeye eleştiri
DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; AYM’nin kararında yer alan bilgilere göre, 17 Nisan 1999 tarihinde saat 21:00 sıralarında devriye görevi yapan Bingöl Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü ekipleri, Dara Hênê ilçesinde “teröristlerin sızdığı” ihbarını aldı. İlçe girişinde korucuların uzun namlulu tüfekle ateş etmesi üzerine polisler, kendilerine yaklaşan ve ellerinde noktalayıcı lazer ışıkları olduğu öne sürülen amca Mehmet Eliveren ve ile yeğeni Yılmaz Eliveren’e ateş ederek öldürdü. Savcıların yaptığı keşif sırasında, olay yerinde çeşitli silahlar ele geçirildi…
Klişe ifadelerle tutanak
Polislerin hazırladığı olay yeri inceleme tutanağında ise ihbar üzerine bölgeye hareket edildiği, arama tarama yapılırken mezarlığın yüksek kesimlerinden önce iki adet el bombası atıldığı, ardından uzun namlulu silahlarla ateş edildiği iddia edildi. Bu sırada bir polisin bacağından hafifçe yaralandığı ve 20 dakika süren çatışmada “iki örgüt mensubunun ölü olarak ele geçirildiği”, yanlarında ise birer adet Rus tipi el bombası bulunduğu ileri sürüldü.
‘Silahları polisler bıraktı’
2010 yılında Taraf Gazetesi’nde yer alan bir haber üzerine yeniden soruşturma başlatan başsavcılık, olayla ilgili tanıkları dinledi. Tanık olarak dinlenen G.K. adlı kişi, ölenleri köylüleri olmaları nedeniyle tanığını, Mehmet Eliveren’in asker malzemesi satan bir dükkân işlettiğini, ilçe emniyet amiri A.K. ile Eliveren’in aralarının çok iyi olduğunu anlattı. Ancak olaydan iki gün önce ikili arasında tartışma yaşandığını, sanık A.K.’nin Mehmet Eliveren’e olan 8 bin dolarlık borcunu ödemediğini söyledi.
‘Yanlışlıklar’ için silah
Soruşturma kapsamında 2012 yılında dinlenen güvenlik görevlisi gizli tanık M. ise dikkat çekici bir ifade verdi. İfadesinde 1998 yılı Mayıs-Haziran aylarında Dara Hênê ilçesine bağlı köyde PKK’ye yapılan operasyonda, 5 örgüt mensubunun öldürüldüğünü söyleyen tanık, burada bir samanlıkta çok sayıda kaleşnikof marka tüfek ve Rus yapımı el bombası bulunduğunu söyledi. Bunlardan bir kısmının Bingöl Jandarma Alay Komutanlığı’na teslim edildiğini belirten tanık, davanın sanıklarından komiser A.K.Ç’nin talimatıyla silahların “yanlışlıklarda kullanılmak üzere” mühimmat deposuna konulduğunu söyledi. Gizli tanık M. iki gencin öldürüldüğü operasyonda olay yerinde bulunan silahların da depodan alınarak olay mahalline bırakıldığını ifade etti.
Savcı ‘Bari kravatı alın’ dedi
Olay sırasında ilk ateşi ellerinde kaleşnikof olan korucuların başlattığını anlatan tanık, bu sırada özel harekât polislerinin karşılarında “terörist unsur varmış gibi” olaya müdahale ettiğini, iki gencin türbeye benzer yerde yanlışlıkla öldürüldüğünü anlattı. Tanık, gençlerden birinin üzerinde hâlâ okul kravatı olduğunu, olay yerine gelen savcının kasıtla “bari şu kravatı alın” dediği söyledi. Savcılık, Özel Harekât Şube Müdürlüğü’ne yazı yazarak kayıt dışı mühimmat olup olmadığını sordu. Emniyet ise kayıt dışı mühimmat bulunmadığını öne sürdü. Bu arada savcılık, ölen iki gencin örgüt üyesi olduğuna ilişkin bir delil olmadığına karar verdi.
Öldürüp silah bıraktılar
Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı ise 2013 yılında soruşturmayı tamamladı ve özel harekat polisleri A.K. A.K.Ç. M.Y., B.G. ve M.A hakkında tasarlayarak öldürme, tehdit, resmi evrakta sahtecilik suçlarından iddianame düzenleyerek dava açtı. İddianamede, özel harekât polislerinin “maktulleri öldürdükleri, cenazeleri yakındaki mezarlığa götürdükleri” vurgulandı. Şüphelilerden K.Ç.’nin kayıtlara geçirilmeyen bir kaleşnikof tüfek ve iki adet el bombasını getirdiği, maktullerin yanına koydukları, sahte tutanak hazırladıkları vurgulandı. Olayda yaralandığı öne sürülen polisin hastaneden aldığı raporun da sahte olduğu ortaya çıktı.
Mahkeme suça ortak oldu
2016’da davayı sonlandıran mahkeme, sanıkların suçunu kasten öldürme değil, taksirle öldürme suçu olarak değerlendirdi. Sanıkların gerekli özen ve dikkati göstermeden terörist sanılarak maktulleri öldürdüklerini savunan mahkeme, taksirle öldürme suçundan ise zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle davanın düşmesine karar verdi. Yargıtay da bu kararı onadı. Bingöl Emniyet Müdürlüğü Disiplin Kurulu, zamanaşımı nedeniyle polisler hakkındaki dosyası işlemden kaldırdı.
Manevi tazminata hükmedildi
Bunun üzerine 2019 yılında dosya AYM’ye taşındı. Yüksek Mahkeme, yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar vererek 12 başvurucuya 390 biner TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Kararda, sanıklar hakkında zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesi kararının vahim sonuçlar doğuran eylemlerinin kamu makamlarınca hiçbir koşulda hoş görülmeyeceğini, cezasızlık açısından yeterli olmadığı vurgulandı.
Delliler araştırılmadı
Kararda, soruşturmada yapılan eksikliklere de dikkat çekildi. Savcılığın ölenlerin üzerinde bulunduğu belirtilen silahlarda parmak izi incelemesi yapmadığı, atış artığının tespit edilmesi için ölenlerden ve polislerden el svapları almadığına dikkat çekildi, ölenlerin otopsisinin ve giysileri üzerinde de inceleme yapılmadığı belirtildi. Cenazelerin karakol bahçesine getirildikten sonra savcıya haber verildiği, yine delillerin olaya karışan görevlilerin katılımı olmadan toplanmamasının soruşturmada çok ciddi eksikliklerin ortaya çıkmasına neden olduğu ifade edildi.
Soruşturma 20 yıl süremez
Mahkeme, soruşturma ve kovuşturmanın 20 yıl 5 ay 22 günde tamamlanmasını da makul bulmadı. Kararda, “Tüm bu değerlendirmeler sonucunda soruşturmanın olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız şekilde maddi gerçeğin açığa çıkarılması, ölümle sonuçlanan olayın tüm yönleriyle aydınlatılması bakımından gerekli ve yeterli düzeyde, makul sürat ve özende yürütüldüğünden söz edilmeyecektir” denildi. ANKARA
11 yaşında katledildi yanına silah konuldu
Çewlig’de katledilen biri çocuk iki Kürde yapılanlar, birçok Kürt çocuğuna da yapıldı.
Merdîn’de 1995 yılında 11 yaşındayken arkadaşlarıyla oyun oynarken öldürülen Fatma Erkan, ‘terörist’ ilan edilmişti. Yaklaşık 20 yıl sonra ortaya çıkan fotoğrafta ‘çatışma süsü’ verilmek için 11 yaşındaki Erkan’ın yanına bir kalaşnikof silah bırakıldığı görülüyordu.
Erkan’ın yalın ayak, yanında bir çift terlik ve üzerinde etek olması askerler tarafında infaz edildiği iddiasını güçlendiriyordu. Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı Erkan’ın ‘örgüt üyesi’ olduğunu ileri sürmüştü. Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘görevsizlik’ kararı verilirken, dosya Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.
AYM’ye başvuru yapıldı
Gazete Şûjin’de yer alana habere göre İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddesinde yer alan “Herkesin yaşama hakkı yasayla korunur” ibaresiyle yola çıkarak Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) suç duyurusunda bulundu. Yapılan suç duyurusunda Fatma Erkan’ın cenazesinin ailesine verilmediği belirtildi.
Fatma’nın yanına da silah bırakıldı
Şirnex’in Hezex (İdil) ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği 7 Mart 2016’da bir evin avlusunda 10 kişi ile birlikte katledilmiş halde bulunan 13 yaşındaki Fatma Elarslan’ın ölümüne dair başlatılan soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Soruşturma dosyasında “örgüt üyesi” olduğu iddia edilen Elarslan’ın dosyası, karar sonrası Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. Başvuruda Elaarslan’ın yaşam hakkının ihlal edildiği belirtildi. AYM’nin bilgi istediği İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı da, TEM Şube tarafından hazırlanan yazı kapsamında Elarslan’ın “örgüt mensubu” olduğunu iddia etti.
Herkese aynı gerekçe
Mezopotamya Ajansın’dan Ahmet Kanbal’ın haberine göre, Elarslan’ın “gizli tanık” beyanları ile “örgüt üyesi” ilan edildiğini ve soruşturmanın da bu şekilde yürütüldüğünü aktarana Elarslan ailesinin avukatı Veysel Vesek, “Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı sokağa çıkma yasakları sırasında öldürülen tüm insanlar için oluşturduğu gerekçeyi, Fatma Elarslan için de uyguladı. Fotoğrafın bir tanesinde Fatma Elarslan’ın yanında bir silah görünüyor. Bu silahın nasıl konulduğunu, ne zaman konulduğunu kimse bilmiyor” dedi.
12 yaşındaki çocuğa ‘terörist’ dediler
Yine Merdîn’de tır şoförü Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur Kaymaz, güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonla katledilmişti. Mardin Valisi Temel Koçaklar’ın açıklamalarına dayandırılarak AA tarafından servise edilen ilk haberde; karakola saldıran teröristlerle çıkan çatışmada iki kişinin öldürüldüğü duyuruldu. O dönem DEHAP Mardin İl Başkanı Cemal Veske, öldürülen Ahmet Kaymaz’ın üyeleri olduğunu, çatışmanın söz konusu bile olmadığını belirterek “Bu düpedüz infaz. 12 yaşındaki çocuk nasıl terörist olur” demişti.
İki ayrı haber servis edildi
AA tarafından sabah saatlerinde konuyla ilgili olarak servise konulan ilk haberde, “Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde Jandarma Komutanlığı binasına silahlı saldırı düzenlendi. Askerlerin ateşe karşılık vermesi sonucu 2 terörist öldü, 1 terörist yaralandı” denilirken, AA bu haberinden kısa bir süre sonra, “Mardin Valisi Temel Koçaklar, Kızıltepe İlçesi’nde ‘dur’ ihtarına uyulmaması sonucu çıkan çatışmada 2 teröristin ölü olarak ele geçirildiğini bildirdi” haberi kullanıldı. Yanı sıra, baba-oğulun üzerinden 2 kalaşnikof, 2 el bombası, 6 şarjör, çok sayıda dolu fişek bulunduğunu iddia etmişti.
/Yeni Yaşam/