Selim Sadak: Kürtlerin iç barışı sağlanmaz ise tarihi fırsatlar heba olacaktır

Yazarlar

Siyasi kariyerim boyunca beni en fazla motive eden faaliyetlerimin başında Kürtlerin iç çatışmasının önüne geçmek için irili ufaklı bir çok iç barış faaliyetinde rol almış olmam geliyor. 90’a yakın kan davasının çözümünde bir fiil yer alarak barışın sağlanmasına katkıda bulunma imkanımın olması bunun en önemli çıktısıdır. Bu kan davalarındaki barışlarda her iki taraf ya yurtsever kişilerden oluşuyordu ya da her iki taraf özgürlük hareketine sırt çeviren kişilerden oluşuyordu ama genelde bir taraf yurtsever iken diğer taraf ise özgürlük hareketine sırt çeviren bir tarafta idi.

Fakat temel olarak şu gerçeğin tüm davalarda belirleyici olduğunu söylemekte fayda var. Dile getirdiğim her 3 seçenekte de Kürtlerin ortaklaşabileceği tarafların makul bulduğu bir Kürt ruspîleri mevcuttu. Bu ruspîler politik, ekonomik yada sınıfsal olarak en ufak aidiyetini kültürel temellerinden alan her yapı için bir uzlaşı mekanizması niteliği taşıyordu. Kürtlerin kendi iç barışı niteliğini taşıyan bu girişimlerin oluşturduğu hemen hemen her davada karşımıza şunlar çıkıyordu. Yaşanan kan davası, çatışması ya da ismini her ne koyarsak koyalım öz itibari ile devletin bir şekilde katkısı veya provakasyonundan kaynaklanmaktaydı. Yaptığımız her barış, her uzlaşı en çok devleti rahatsız ediyor ve engel olmak için açıkça pozisyon almaktan hiçbir zaman geri durmuyordu.

Tüm bunlara rağmen eğer barışa yaklaşmışsak bu sefer de tarafların içerisinde bir şekilde önceden ilişkilendiği, manipüle ettiği ya da devşirdiği kişiler üzerinden barış görüşmelerini Kürt geleneklerinde olmayan istekler ve eylemlerle tıkamaya çalışıyordu. Bu ısrarın neticesinde çözüm süreci aksıyor kendilerini işgalcilerin gücü üzerinden var ederek karşı tarafı sindirme çalışmaları hız kazanıyordu. Böylesi durumla karşılaşılan vakalarda aşiretin mevcut politik eğilimi fark etmeksizin içinden çıkılması güç bir işgalci devlet ilişkilenmesi oluşuyordu. Tüm bunların sonunda değişmeyen tek şeyin yaşanan kayıpların çekilen acıların tarafların payına, mevcut kaotik durumdan güç palazlanmasının da devletin payına düştüğü ve nihayetinde ölümlerin meydana geldiği çaresizlik ile taraflar arasında barış sağlanıyordu.

Tüm bu hususlar çerçevesinde Başur’da yaşanan tüm gelişmeler biz Kürtlerin ister aile, ister aşiret, ister parti ya da yönetsel bir organizasyon olarak hala aynı kültürel süreçleri tamamlamadığımız ve öz itibari ile çıkacak sonucun değişmeyeceği izlenimini veriyor. Bu süreçte her 4 parçada yaşanan bilgi dezenformasyonu, provakatif açıklamalar Kürtlerin küçük bir kan davasında yaşanan süreçlerden farksız ama sonuçları ve oluşturacağı tehlikeler açısından çok daha vahim ve tarihsel olacağı gerçeği de biz hepimizin torunlarımıza bırakacağımız bir miras niteliği taşımakta.

DAİŞ’in Kobanê’yi işgal etme girişimi ile oluşan birlik ruhu, peşmergenin Habur’dan Suruç’a kadar olan insan seli ile karşılanması bu makus talihin seyrini değiştirdiği inancını uyandırmıştı. Ama bir kan davasında iki  taraf ve bir işgalci devlet var iken oluşan bu ulusal birlik havasında tek millet ve 4 işgalci devletin karşıtlığı söz konusuydu. Politik menfaat gözetmeksizin omuz omuza Kobanê’yi savunan pozisyondan şu an da her bir parçanın kendi var olma savaşını verdiği, 4 işgalci ve hamisinin yaşattığı çıkmazların çözümünü yine kendi özüne dönmektense politik manevra ile atlatma eğilimi oluşturmakta. Aşiretler arasında yaşanan kan davasında her iki taraf kendi canından neferler gömerler toprağa. Biz 4 parça Kürtlerin ise işgalci 4 devlet ve hamisinin içimize müdahalesi ile yaşadığımız postmodern kan davasında önce Musul ve Kerkük ü kaybettik sonra Efrin ve Serekaniyê’yi. Bu postmodern kan davası devam ederse bu çıkmazda ilk fırsatta önce Başur’un nefesini kesmeye yeltenecekler sonrasında sırasıyla diğer parçaların.

Bu gerçeklik, nihayetinde yine iç barışın sağlanması ile sonuçlanmak zorunda kalacak ve bir kaybet-kaybettir politikasının başlaması biz tüm Kürtlerin 10 yıllar kaybetmesine neden olacağı gibi, son 100 yıldır Kürtlerin elde ettiği en önemli konjonktürün heba olmasına ve 4 işgalci devletin yüzyıllardır yaptıkları soykırımı sürdürmesine zemin oluşturacağı da kaçınılmaz bir gerçektir.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bütünen değerlendirildiğinde, Kürtlerin yaklaşan fırtınada güvenilir bir limana ulaşması için partiler üstü ulusal bir aklın kılavuzuna ihtiyacı var. Ulusal birliğe bu kadar uzak ve aynı zamanda zaruri olarak bu kadar ihtiyaç duyduğumuz reel politikte, kayıtsız şartsız en cesur çıkışları gerçekleştirmeliyiz. Kan davalarında olduğu gibi öncelikle kendi içimizdeki objektif veya subjektif çatışma yanlılarını elimize etmeliyiz. Çatışmalarda yaygın olarak yaptığımız en büyük yanlış ölümün olmadığı çatışmayı çatışma saymamamız ama unutulmamalı ki şiddetten önce fikirler/düşünceler kutuplaştırır, ayrıştırır ve düşman eder. Yaşanan gelişmeler kaybedilecek bir günümüzün bile olmadığını açıkça göstermektedir. Kobanê’de tüm Kürtleri ayağa kaldıran o meşhur söze atıfla kim ne yapacaksa bu gün yapsın yarın artık bir şey yapmak için çok geç olacak.

Tarihi zamanlardan geçtiğimiz bu dönemler tarihi sorumluluklar gerektirir. Bu doğrultuda Sayın Mesut Barzani’ye, KCK yönetimine ve YNK yönetimine seslenmek istiyorum; öncelikle kayıtsız ve şartsız kendi içerisindeki çelişkileri bir kenara bırakarak ulusal kongrenin toplanması için ellerinden geleni yapmaya çağırıyorum. Tecrit koşullarının yarattığı tıkanma sayın Öcalan’ın bu konudaki çabasını perdelememeli. Sayın Öcalan ulusal birlik sağlanması için kendi makamından dahi vazgeçmeyi göze almış ulusal kongreyi en önemli hedef olarak ortaya koymuştur. 

Kürdistan’ın 4 parçasındaki yönetsel veya ideolojik sorunlar bizlerin kendi içimizde çözmesi gereken tali sorunlardır ve şu an yaşanan gelişmeler Kürdistan’ın 4 parçasındaki tüm kazanımları yok etmeyi hedefleyen asimetrik bir savaşın habercisidir. Özellikle sayın Barzani’ye burdan bir kez daha seslenmek istiyorum; kendisi sosyo-kültürel olarak Kürtlerin iç barışının nasıl gerçekleşebileceği konusuna herkesten daha vakıf durumdadır. Öncelikle sayın Barzani KDP’nin vicdanları yaralayan çatışma yanlıları yöneticilerine gerekli tavrı koyarak ulusal kongrenin toplanmasına öncülük etmelidir. Bu tespitle parti, din inanç farketmeksizin tüm Kürtleri ulusal birliğin etrafında kenetlenerek etten duvar örmesine,  bu birlikte en ufak gedik açmaya çalışan herkese karşı en etkin tutumu takınması çağrısında bulunuyorum.

İlginizi Çekebilir

814 imzayla Sezgin Tanrıkulu’na destek
Suriye’nin kayıp tutukluları: Ailelerin yakınlarını bulma mücadelesi

Öne Çıkanlar