KCK: Kürt-Türk ilişkileri yeniden tartışılsın ve Kürt- Türk ittifakı temelinde yeni bir başlangıç yapılsın

GenelGündem

Cumhuriyetin 100. yılı dolayısıyla açıklama yapan KCK , “Kürt-Türk ilişkilerini yeniden ele alan bir tartışma ve yapılanma sürecini başlatma ve bu temelde halkların demokratik ittifaklarını sağlayarak bunu gerçekleştirme çağrısında bulunuyoruz” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklamasında, “Cumhuriyetin kuruluşu üzerinden yüz yıl geçti. Şimdi Türkiye’de cumhuriyetin ikinci yüzyılının nasıl olacağı tartışmaları yapılmaktadır. Geçen yüzyıllık cumhuriyet sürecinin doğru tartışılmasını önemli görmekteyiz. Zira yeni yüzyılın doğru inşa edilmesi bu tartışmanın doğru temelde yapılmasına, tarihten dersler çıkarılarak geçmiş hataların bir daha tekrarlanmamasına bağlıdır. Bu yapılmadan doğru bir tarih tartışması ve gelecek planlaması da mümkün değildir. Özellikle söz konusu Türkiye olduğunda Kürtleri dikkate almadan, hesaba katmadan yapılacak hiçbir tartışma doğru ve sonuç alıcı olamaz. Bu, tartışmayı bile gerektirmeyen eskinin sunumundan başka bir anlam taşımaz.  Kürtler bu coğrafyanın bir gerçeğidir. Hem cumhuriyetin kuruluşunda hem de önceki dönemlerde kurulan siyasi ve idari yapının asli öğesi konumunda olmuştur. Dolayısıyla başta cumhuriyet dönemi olmak üzere tarihsel sürecin doğru tartışılması Kürt-Türk ilişkileri bağlamında olabilir. Kürt-Türk ilişkileri bağlamında olmayan bir cumhuriyet tartışması kesinlikle eksikli, hatalı ve de tehlikelidir” denildi.

“Ne yazık ki cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte tarihsel Kürt-Türk ilişkileri bozulmuştur. Bu Kürtlere, Türklere ve herkese çok pahalıya mal olmuş, büyük acılara, kayıplara ve yıkımlara yol açmıştır” denilen KCK açıklamasında, “Cumhuriyet süreciyle birlikte tarifi yapılan tüm olumsuzluklar bu bozulmanın bir sonucu olarak yaşanmıştır. Maalesef bugüne kadar bu gerçeklik görülmediğinden, görmezden gelindiğinden tarifi yapılan hiçbir olumsuzluk giderilememiştir. O halde cumhuriyetin yüzyılı tamamlanırken en öncelikli konu bu gerçeğin görülmesi ve dikkate alınması olmalıdır. Türkiye’de en temel ve doğru ele alınması gereken konu kesinlikle budur. Doğru ve düzeltici bir tartışma bununla mümkün olabilir. Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayan tarihsel Kürt-Türk ilişkilerinin bozulmasına doğru cevap bulunduğunda ve bu yanlışlık düzeltildiğinde o zaman tarihin yanlış gidişatı düzeltilebilir ve başta demokrasi olmak üzere cumhuriyete atfedilen veya cumhuriyetten beklenilen olumlu özellikler gerçekleşebilir” diye belirtildi.

KÜRT TÜRK İLİŞKİ VE İTTİFAKI

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklamasında öne çıkanlar şunlar:

”Kürt-Türk ilişkileri Türklerin topluluklar halinde Ortadoğu’ya ve özellikle de Kürdistan’a gelişiyle başlamıştır. 1071 Malazgirt Savaşı’yla stratejik bir düzeye çıkan bu ilişki tarih boyunca olumlu bir seyirde gelişmiştir. Bu süreçle birlikte Kürtler ve Türkler birbirinin öneminin farkında olarak iki asli öğe olarak birlikte hareket etmiş ve yaşamışlardır. Tarihin kritik aşamalarını geliştirdikleri birliktelik ve ittifaklarla atlatmışlardır. Şüphesiz bu başarının temelinde karşılıklı olarak birbirini kabul etme ve ortak amaçlar etrafında bir araya gelme vardır. Tarih Kürtler ve Türklerin birbirinin aleyhine hareket ettiğine şahit olmamıştır. Sorunlar ve anlaşmazlıklar ortak amaç ve gelecek düsturuyla çözülmüş, stratejik ittifak korunarak sürdürülmüştür.

Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle sonuçlanan ilk Kürt-Türk ilişki ve ittifakı daha sonraki süreçlerde de gelişerek devam etmiştir. Tarihte Haçlı Seferleri olarak bilinen ve Batılı güçlerin Ortadoğu üzerinde egemenlik kurmaya dayanan saldırı ve istilası karşısında Kürt-Türk ilişki ve ittifakı önemli bir rol oynamıştır. Eyyubiler bu ilişki ve ittifakın bir parçası olarak ortaya çıkmış ve tüm Ortadoğu adına önemli bir tarihsel rol oynamıştır. Osmanlı devletinin kurulmasıyla birlikte bu ilişki daha da gelişmiştir.

Görüldüğü gibi tarihsel Kürt-Türk ilişkilerinde birbiri üzerinde egemenlik kurma, birbirini bağımlı kılma ve sömürme olmamıştır. Karşılıklı olarak birbirini tanıma, birbirine saygı gösterme vardır. Osmanlılar döneminde Kürdistan’daki idari yapılara tanınan geniş otonomi bu gerçeği ortaya koymaktadır. Diğer yerlere böyle bir özerklik verilmemiştir. Bundandır ki bu ilişki yüzyıllarca sürmüştür. Önder Apo bunu çok önemli gördüğünden Kürt-Türk ilişkilerinin tarihsel gelişimini ve dayandığı temelleri bu çerçevede genişçe ele almış ve bu ilişkinin günümüzdeki şartlara göre güncellenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Kürt-Türk ilişkilerinin tarihi dönüm noktalarından biri de I. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreç olmuştur. Kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya yönelik politikaları Kürt-Türk ilişkileri üzerinde bozucu bir etki yaratmıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde iki halkın aralarında oluşturduğu tarihsel ilişki ve denge bozulmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, kapitalist modernite güçlerinin, Ortadoğu’ya gelişleriyle birlikte yeni bir tehlike belirmiştir. Anadolu ve Kürdistan da dahil Ortadoğu coğrafyası kapitalist modernite güçlerince işgal edilmiştir. Bu durum Türklerin varlığını, Kürtlerin ise özerkliğini tehlikeye koymuştur. Koşullar bir kez daha Kürtlerin ve Türklerin tarihsel ittifakını zorunlu kılmıştır. Dönemin aktörleri de bu ihtiyacın farkında olarak hareket etmiş ve böyle bir adımı atarak tarihsel bir başarı sağlamışlardır. Cumhuriyete giden süreç bu tarihsel ittifak temelinde olmuştur. Bu ittifakın temelinde de kurulacak yeni devlette Kürtlerin ve Türklerin iki asli öğe olarak eşit ve birlikte yaşamaları vardır.

Bu süreçte Kurdistan önemli bir merkez olmuştur. Mustafa Kemal bizzat Kurdistan’a gitmiş ve burada yapılan toplantılara katılmıştır. Ortak düşman karşısında birlikte hareket etme iradesi ve kararı bu toplantılarda alınmıştır. Bu ve daha sonraki toplantılarda açıkça Kürtlerin haklarının tanınacağı, Kürt özerkliğinin olacağı, Kürtler ve Türklerin eşit iki halk olarak devleti ortak yöneteceği kararları alınmıştır. Bu tutum 1921 anayasasına da yansıtılmıştır. İlk mecliste yer alan Kürtler, Kurdistan vekilleri sıfatıyla bulunmuşlar ve bu sıfatla çağrılmışlardır. Bu süreçte Kürtlere ilişkin herhangi bir yasaklama olmamıştır. Bizzat Mustafa Kemal çeşitli defa verdiği beyanlarda Kürtlerin özerkliğine işaret etmiş ve bunun yerine getirilmesinin önemini belirtmiştir. Bozulan tarihsel Kürt-Türk ilişkileri verilen bu sözlerle yeniden düzeltilmiş ve tarihin bu kritik sürecinden başarıyla çıkılmıştır. Türkiye’de Kurtuluş Savaşı olarak ifade edilen bu süreç işte böylesi tarihsel temellere, Kürtlerle kurulan ilişkilere dayanmaktadır. İşgalden kurtuluş ve bağımsızlık verilen ortak mücadele sayesinde olmuştur.

KÜRTLERE VERİLEN SÖZLER TUTULMADI

Fakat daha sonraki süreç belirlenen şekilde olmamıştır. Tehlikeler atlatıldıktan sonra Kürtlere verilen sözler tutulmamış, ortak vatan ve devlet yerine Türklüğe dayalı ulus-devlet inşasına girişilmiştir. Kapitalist modernite güçleriyle yapılan Lozan Antlaşmasıyla Kurdistan dört parçaya bölünmüştür. Kürdistan parçalanmakla kalmamış, Kürt halkı inkar ve yok olma sürecine alınmıştır. 1924 anayasasında Kürtler inkar edilmiş, tekçi zihniyete dayalı ulus-devlet modeli esas alınmıştır. 1924 anayasasıyla bir yandan Kürt-Türk ilişkileri dinamitlenirken, diğer yandan ise cumhuriyet projesi boşa çıkarılmıştır. Böylece Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek, Ortadoğu halklarını kapitalist modernite sisteminin hegemonyasından çıkaracak ve demokratik bir çizginin gelişmesini sağlayacak olan zemin ortadan kaldırılmıştır. Bundan sonra Ortadoğu’da kapitalist modernite sisteminin planları işlemiştir. Bundan Kürt halkı kadar Türkiye ve Ortadoğu halkları da zarar görmüştür. Bu durum gösteriyor ki stratejik yaklaşılması gereken Türk-Kürt ilişkilerine taktik yaklaşılmıştır. I. Dünya Savaşı koşullarında ve sonrasında yaşanan zorlanmadan dolayı Kürtlerle ilişki kurmak zorunda kalınmış, fakat tehlike atlatıldıktan sonra bu ilişki sürdürülmemiştir. Bu ilişki bitirilince kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya yönelik emperyalist politikaları hakim olmuş ve günümüze kadar da bu şekilde devam etmiştir.

KÜRT SOYKIRIM POLİTİKALARI UYGULANDI

Şüphesiz bu süreçten zarar görenlerin başında Kürtler gelmiştir. Kurdistan bölünüp parçalanmış ve Kürt halkı için çok acılı, çok ağır bir süreç başlamıştır. Bu, Kürtlerin soykırıma uğratılma sürecidir. Kurdistan’da egemenlik kuran ulus-devletler Kürt soykırım politikalarını uygulamışlardır. Ne yazık ki Kürtlere verilen sözler ve Kürtlerin desteğiyle kurulan Türk devleti Kürt soykırımının asıl geliştireni ve uygulayanı olmuştur. Kurdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı olarak görülmüş ve Kürtlük adına ne varsa yasaklanmıştır. Ulus-devlet yaratma ihtirasıyla cumhuriyet olarak addedilen süreç bütünüyle Kürt soykırımı olarak inşa edilmiştir. Irak, Suriye ve İran ulus-devletlerinin yaptıkları da aynı olmuştur. Onların yetersiz kaldığı anlarda bizzat Türk devleti devreye girmiş ve Kürt soykırım politikalarını tehlikeye koyacak gelişmeleri engellemiştir. Ulus-devlet ihtirası uğruna tarihin en kadim halklarından olan, insanlığın ilk toplumsallaşmasına öncülük yapan; insanlığın dil, kültür ve bilinç edinmesinde büyük emeği olan; demokratik uygarlığa beşiklik yapan Torosların, Zagrosların, Mezopotamya’nın kadim halkı olan Kürt halkı yok edilmek istenmiştir.

Kürt-Türk ilişkilerinin bozulması, Kürtler kadar Türkiye’nin ve Türk halkının da aleyhine olmuştur. Bir avuç azınlığın çıkarları dışında yeni devlet ve cumhuriyetle beklenen hiçbir ideal gerçekleşmemiştir. Türklük ve milliyetçilik bir iktidar aracı olmaktan öteye bir anlamı olmamıştır. Türklük ve milliyetçilik duygularıyla Türk insanı sürekli biçimde itilip kakılmıştır. Toplum adeta Kürt düşmanlığıyla zehirlenmiştir. Bununla halkın ciddi bir demokratik talep ortaya koymasına ve gelişme sağlamasına izin verilmemiştir. Türk insanı karnını doyurması dışında hiçbir şey düşünemez ve yapamaz hale getirilmiştir.

AKP-MHP’NİN AMACI KÜRT SOYKIRIMINI GERÇEKLEŞTİRMEKTİR

AKP-MHP iktidarının amacı ve yaptıkları faşizmle Kürt soykırımını gerçekleştirmek ve böylece tarihsel Kürt-Türk ittifakını tümüyle ortadan kaldırmaktır. Bu, 12 Eylül askeri darbesiyle ortaya konulan bir amaçtı. Tarihte İttihatçılar Türklüğe dayandırarak bunu yapmak istemişlerdi. 12 Eylül rejimi ise ağırlıklı olarak dinciliğe dayandırarak bunu yapmayı planlamıştı. Günümüzde AKP-MHP iktidarı bu ikisini birleştirerek bunu yapmaya çalışıyor. Bunu yaparak en azgın ve en tehlikeli rejim olduğunu ortaya koymuştur. Öyle ki, Kürtlerin varlığı devletin geleceği açısından tehlikeli addediliyor ve devletin bekası için Kürtlerin ortadan kaldırılması gerektiği söylenebiliyor. Bunu söylemekle de kalmıyor, bunun olması için Kürtlerle yoğun savaşa girişiyor, her yerde Kürtlere saldırıyor, katlediyor, derdest edip zindana atıyor. Ne yazık ki yoğun bir özel savaş faaliyetiyle bunun rasyonel bir fikir olduğunu Türkiye toplumuna kabul ettirebiliyor. Fakat bunun ne rasyonel ne de ahlaki, vicdani ve kanuni bir tarafı vardır. Bunun Kürt düşmanlığı kadar Türk düşmanlığı da olduğu ve Türklere de zarar verdiği çok açıktır. Kürt-Türk ilişkilerinin bozulması, Kürtler ile Türklerin kavgalı olması dış güçlerin işine yaramaktan başka bir sonuç vermez. Tarih bu gerçeği yeterince kanıtlamıştır. Günümüzde yaşanan gelişmelerden de bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Kürtlerle savaşılarak ne yerli ve milli olunur ne de bunun Türk halkına ve Türkiye’ye bir katkısı olur. Bu yaklaşım kesinlikle tam tersi sonuçların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. AKP-MHP iktidarının diline pelesenk yaptığı yerlilik, millilik ve teröre karşı mücadele söyleminin gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. Bu tamamen Kürtlere karşı savaşta toplumun rızasını almanın ve nihayetinde dış güçlere yarayan politikaların üstünü örtmenin bir aracıdır. Bununla PKK yok edilerek tüm sorunların çözüleceği algısı yaratılıyor. En büyük çarpıtma burada yaratılıyor. Gerçeklik ise bunun tam tersidir. Kürt sorunu PKK ile başlamadı. PKK’den önce de Kürt sorunu vardı. PKK, Kürt sorununun yaratanı değil, onun bir sonucudur. PKK yok edilerek ne Kürt sorunu çözülebilir ne de Kürtler bitirilebilir.

KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ OLMADAN TÜRKİYE’DE DEMOKRATİKLEŞME GERÇEKLEŞEMEZ

Şimdi cumhuriyetin 100. yılı tamamlanmış bulunuyor. Geçen yüzyıllık sürecin değerlendirilmesi yapıldığında açıkça görülmektedir ki Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü olmadan Türkiye’de demokratikleşme gerçekleşemez. Türkiye demokratikleşmeden Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel sorunları çözülemez. Cumhuriyetten beklenen değişim, gelişme ve ilerleme konusunda mesafe alınamaz. Devletin bağımsızlığı ve toplumun özgürlüğü sağlanamaz. Devlet darbe mekaniğinin dışına ve gladio yapılarının denetiminden çıkarılamaz. Tüm bunların olması Kürt sorununun demokratikleşmesiyle mümkündür. Dolayısıyla ihtiyacı duyulan en temel konu cumhuriyetin gerçek bir demokrasiyle buluşturulması, taçlandırılmasıdır. Demokratik cumhuriyet içerisinde Kürtler ve Türkler Türkiye’deki diğer halklarla birlikte bir arada ve beraberce yaşayabilir. Dolayısıyla da yeni bir yüzyıla girerken Kürt-Türk ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve yeniden tarihsel anlamına uygun bir ilişkinin geliştirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır. Kürtler bunun bilincinde hareket etmekte ve bu iradeyi ortaya koymaktadır. Kürtler sorunlarının çözümünü Türkiye’nin demokratikleşmesinde görmekte ve aynı zamanda bunun mücadelesini vermektedir. Kürt halkı kesinlikle çözümü burada görmekte, buna inanmakta ve başka herhangi bir arayışı bulunmamaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi olarak bizim tutumumuz budur. Bu, Önder Apo’nun inandığı ve savunduğu çözüm yöntemidir. Bunun gelişmesi aynı zamanda Kürtler ve Türkler kadar Ortadoğu’nun diğer halkları için de yararlı olacak ve Ortadoğu’daki sorunların çözümüne hizmet edecektir. 

Bu tarihsel görevin başarılması için Türkiye demokrasi güçlerine, sosyalist hareketine, demokratik inanç kesimlerine, aydın, yazar, sanatçılara, demokrasi ve özgürlükten yana olan tüm toplum kesimlerine ve elbette Kürt demokratik hareketine önemli bir sorumluluk düşmektedir. Biz herkese bu sorumluluk bilinciyle hareket etme, Kürt-Türk ilişkilerini yeniden ele alan bir tartışma ve yapılanma sürecini başlatma ve bu temelde halkların demokratik ittifaklarını sağlayarak bunu gerçekleştirme çağrısında bulunuyor, Kürt Özgürlük Hareketi olarak kendimizin de bunun mücadelesi içerisinde olacağımızı belirtiyoruz.”

 

/ Kaynak: ANF/

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: Hakikatın yürüyüşçüleri, toprağa gömülmezler !..
Hakan Tahmaz: Cumhuriyetin ikinci yüzyılının eşiğinde Kürt Sorunu

Öne Çıkanlar