Önceki dönem Eş Genel Başkanları ile MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 40’ıncı duruşmasının üçüncü günü Sincan Cezaevi Kampüsünde görülmeye devam ediyor.
Duruşma, önceki dönem HDP Parti Sözcüsü Günay Kubilay’ın savunmasıyla başladı.
Kubilay, HDP MYK çağrısının Kobanî’de IŞİD tarafından yapılacak muhtemel bir katliamın engellenmesine yönelik olduğunu belirterek, “Süreci karakterize eden gelişmelere bakalım; ilk soruşturmada kovuşturmaya gerek duyulmadı ama yapılan demokratik çağrı 6 yıl sonra kriminalize edildi. Bunu izah etmenin olanağı yoktur. Bu dava hukuksal bir değil siyasal bir tercih olarak ortaya konulmuştur. Dolayısıyla bu dava siyasi rövanş amacı taşıyan sıra dışı politik bir davadır” ifadelerini kullandı.
“Hukuksuzluktan doğan boşluktan dolayı yargıya çeteler nüfuz etmiş”
Adil yargılanma hakkının fiilin niteliğine ve failin kimliğine bakılmaksızın yargılanan her bireyin sahip olduğu bir hak olduğunu söyleyen Kubilay, şöyle devam etti: “İddianamenin kabul edildiği tarihten 9 ay sonra, o dönem bizi yargılayan mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak’ın ‘Ata Dedeler Çetesi’ ile ilişkisinin olduğu yönünde iddialar ortaya çıktı. Vaktiyle yargıya yönelik eleştirilerin başında adaletin cüzdan ile vicdan arasına sıkıştığı gelirdi. Bazı hakim ve savcıların yargıda rüşvet alması başat bir toplumsal sorun oluyordu. Şimdi ise hukuksal zemin boşluğundan dolayı yargı çeteler ile ilişki içerisinde. Hukuksuzluktan doğan boşluktan kaynaklı yargıya çeteler nüfuz etti. Çetelerin yolunu açan da siyasi iktidardır.”
“Erdoğan seçim meydanlarında kendisini mahkeme yerine koydu”
Kubilay, yaşanan olaylardan sorumlu olan kurumların davaya taraf olarak dahil olmalarının hiçbir hukuki kaideyle açıklanamayacağının altını çizdi ve ekledi: “Şimdi dosyanın tarafları olan kurumlar ile birlikte ‘delil’ toplanıyor. Bu tarz kurumların sanık sandalyesine oturtulması yerine taraf olarak davaya katılmasının hukuken yeri yoktur. Erdoğan’ın seçim meydanlarında kendini mahkeme yerine koyarak ve ‘Biz görevde olduğumuz süre içerisinde Selo’yu dışarı çıkarmayacağız’ diyerek doğrudan davanın görüldüğü bu mahkemeye müdahale etmesi de ayrı bir hukuksuzluktur. Mahkeme, bu müdahale karşısında bir ara karar dahi alamamış, kendi bağımsızlığına ve tarafsızlığına sahip çıkamamıştır.”
“Bu dava HDP’nin demokratik siyaset alanında tasfiyesi anlamını taşıyor”
Kubilay, savunmasına şu sözlerle devam etti:
“Her şeyden önce bu iddianame bir HDP iddianamesi ya da mütalaası değil. Aslında mütalaada yer alan ifadelerde yapılanların PKK KCK tarafından yapıldığı söyleniyor. HDP ise PKK ve KCK’nin faaliyetiymiş gibi gösterilmiş. Yine legal ve meşru bir parti organı olan MYK’nın görevi de illegal örgüt üyeliğine dayanak yapılmış. Eğer bu mütalaa PKK KCK mütalaası değil de HDP mütalaası olsaydı, mütalaaya KCK Sözleşmesi ile başlanmaz ve hedeflerine yer verilmezdi. Eğer bu mütalaa HDP mütalaası olsaydı, mütalaa doğrudan HDP tüzüğü ve programı ile başlardı. Eğer bu mütalaa HDP mütalaası olsaydı, davaya konu edilen çağrılar erişimi olmayan ANF sitesinde değil de direkt HDP sitesinden alınır iddianame ya da mütalaaya konulurdu. Bakın 5 bin sayfadan fazla olan mütalaada, HDP’nin Kobanî ile ilgili rolüne sadece üç sayfa ayrılmış. Olaylara HDP açıklamaları ve çağrılarının sebep olduğu, bu nedenle HDP çağrılarının olaylardan sorumlu olduğu belirtilmiş. Bu mütalaada HDP MYK üyelerine kumpas kurulmuştur. HDP MYK üyelerinin illegal örgüt gibi görülmesinden, çağrılarının terörize edilmesinden rahatsız olduğumu belirtiyorum. Bu, adil yargılanma hakkı ile bağdaşmaz. Bunu reddediyorum. HDP legal ve meşru bir partidir. HDP MYK üyesi olmak da meşrudur. MYK çağrısı ise demokratik barışçıl bir çağrıdır. Açık ki hukuk karşısında herkes kendi eyleminden sorumludur ve kimse başkasının eylemlerinden sorumlu tutulamaz. Bu davanın adaletin sağlanması davası olmadığı anlaşılmıştır. Bu bakımdan, baştan beri söylediğimiz gibi bu dava HDP’nin demokratik siyaset alanında tasfiyesi, onun fiilen cezalandırılması özelliğini taşıyan bir davadır.”
“Mütalaa iktidarın çıkarları doğrultusunda ele alınmış bir metindir”
“Bu mütalaanın yazarları metni siyasi iktidarın yorumlarına ve peşin hükümlerine göre yazmışlardır. Böyle bir yönteme başvurulması da Türkiye’de 2017’de başkanlık rejimi ile iktidarın tekelleşmeye ve totaliter rejime yönelmesiyle ilgilidir. Bu dönemde yargı bağımsızlığını yitirmekle kalmamış, devletin tüm işleyişini belirleyen yasalar ve yönetmelikler devre dışı bırakılmıştır. Bu mütalaa da maddi gerçekliği aydınlatmayı amaçlayan bir kamu davası değildir. İktidarın çıkarları doğrultusunda ele alınmış bir metindir. Türkiye’de yargıya yön veren fiil değil fail odaklı bir mantalitedir. Onun için iktidarın belirlediği nesnel düşmana odaklanmak esastır. Kendisi ve rejimi için kimi tehdit olarak görüyorsa onu hedefine koymaktadır, suçlamaktadır. Bu anlamda delil yoksa da bir şekilde yaratılmaktadır. Bu yolla muhalifleri etkili politik faktör olmaktan çıkarmaktadırlar. Bu tarz yönetimlerde şüpheliyi yargı, nesnel düşmanı ise yargı vasıtasıyla iktidar belirler. Tam da bu nedenle totaliter rejimler düşmansız yaşayamazlar. Değişen koşullara göre yeniden nesnel düşmanlar var ederler. İşte bu nedenle bizler siyasi iktidarın direktifi ile hapiste tutulan siyasi rehineleriz.”