Nuri Fırat: Seyyid Rıza – Şeyh Said:  Bir Savsata ve Bir Hakikat

Yazarlar

Yakın dönem Kürt tarihinin tartışmasız en önemli figürlerinden ikisi Şeyh Said ve Seyyid Rıza’dır. Her ikisi de Kürt ve Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet’e karşı ülkeleri işgal edilmiş olan, hakları gasp edilen, varlıkları dahi yok sayılan Kürtlerin ilk dönem muhalefetinin liderleri… Tam da bu nedenle Mustafa Kemal’in kurduğu yeni devlet tarafından muhalefetleri sert biçimde bastırıldı, kendileri pek çok dava arkadaşlarıyla birlikte idam edildiler. Mustafa Kemal ve devleti nezdinde de her ikisinin Kürt olarak liderlik ettikleri muhalefetin Kürtlerin hak ve özgürlükleriyle ilgisi kuşku götürmezdir. Ki bu bir hakikattir. 

Hem büyük bir intikam ve düşmanlık hırsı hem de tartışmasız olan toplumsal etkileri dolayısıyla idam edildikten sonra her iki liderin de mezar yerleri gizlendi, hâlâ da açıklanmış değil. Zira iki liderin yattıkları mezarlarda dahi Kürt milleti nezdinde etkilerini sürdüreceklerini biliyorlardı. Nitekim mezar yerlerini gizlemelerinin bir önemli nedeni de, etkilerini ortadan kaldırmak ve her iki ismi mümkünse hafızalarda silmekti. Bugünden geriye dönülüp bakıldığında bunun hiç de başarılmadığı rahatlıkla söylenebilir. 

Şeyh Said ve Seyyid Rıza’nın pek çok ortak özellikleri ayrıca dile getirilebilir. Ancak bunlarla birlikte her iki isim arasında önemli bir fark da vardır. Şeyh Said Sünni Şafi Kürtlerin dini lideri, Seyyid Rıza ise Kızılbaş Kürtlerin dini lideri olarak dönemin politik Kürt hareketlerinin başında bulunmuşlardı. Her ikisinin liderlik ettiği muhalefetin etki sahası ve hatta Mustafa Kemal’in ceberut rejimiyle yaşadıkları çarpışma alanları hitap ettikleri toplumsal kesimlerin sınırlarıyla, bir diğer ifadeyle Sünniler ile Kızılbaşların yaşadıkları alanlarla örtüşüyordu. Bu 1920 ve 1930’lu yıllardaki Kürt milliyetçi davasının yaşadığı bölünmüşlük halini veya önemli bir zaafını da ortaya koyan bir gerçektir ve esasında bu, iki ismin liderlik ettiği muhalif hareketlerle de sınırlı değildi. Örneğin 1921’deki Kürtlerin Koçgiri’deki mücadelesi de Kızılbaş Kürtlerin yaşadığı bölge ve onların katılımıyla sınırlı kalmıştı. 1926-1930 aralığındaki Ağrı Dağı İsyanı da Sünni Şafi Kürtlerin yaşadığı yerler ve onların katılımıyla sınırlıydı. 

Kürt milliyetçiliğinin iki mezhep ya da farklı iki inanç grubu arasındaki geçişkenliği sağlayamamış olması, öteden beri tartışılan bir konudur. Dikkat çektiğim hareketlerin veya isyanların söz konusu oldukları dönemlerde de Kürt milliyetçilerinin bu tür engellerin farkında oldukları söylenebilir. Hatta cılız da olsa bu önemli engelin ortadan kalkması için bazı çabaların söz konusu olduğu da kaydedilebilir. Örneğin söz konusu dönemin Kürt milliyetçilerinden olan Nuri Dersimî’nin aktardıklarına bakılırsa, merkezi İstanbul’da olan Kürt Teali Cemiyeti ile Koçgiri isyancıları arasında tartışmasız bağlar vardır. Yine aynı şekilde Dersimî’nin aktardıklarına bakılırsa Şeyh Said İsyanı sırasında Dersîm Kızılbaşlarının da Seyyid Rıza öncülüğünde Elazığ cephesinde Kürt milli mücadelesine dahil olmak için hazır oldukları, hatta aradaki irtibatı da bir süreliğine Dersîm vekilliğini yapan Hasan Hayri ile isyana dahil olan birkaç başka isim tarafından sağlandığı anlaşılıyor. Nuri Dersimî, benzer iddiaları Ağrı İsyanı ile Dersîm Kızılbaşları için de gündeme getirmiştiç Dönemin bir diğer Kürt milliyetçisi Osman Sebri de Ağrı İsyanını örgütleyen Xoybûn Cemiyeti ile Dersîm Kızılbaşlarının lideri Seyyid Rıza arasında bazı temasların kurulmak istendiğini, ancak bunun başarısızlıkla sonuçlandığını aktarıyor. Bu arada mutlaka hatırlanması gereken önemli bir gelişme var. Ağrı İsyanı sonrasında politik açıdan pek etkisi kalmayan ve bir bakıma dağılmaya yüz tutan Xoybûn Cemiyeti’nin bir grup üyesi, Dersîm’de katliam gerçekleştirildiği sırada Türk devletine karşı savaşmak üzere Suriye’den yola çıkmış, ancak Diyarbakır-Bismil’de ihbar sonucu katledilmişti. Bu grubun en bilinen üyelerinden biri de Şeyh Said’in kardeşi Şeyh Abdurrahim’dir. Bu arada bazı araştırmacılar da bu önemli konulara değiniyorlar, bunlarla ilgili bazı anekdotları daha sonra aktaracağım.

Belirttiğim gibi farklı inançlara sahip toplum kesimlerinin milliyetçi bir davanın çatısı altında bir araya getirilebilmesi ve seferber edilebilmesi, 20. yüzyılın ilk yarısındaki gelişmeler göz önüne alındığında, Kürt milliyetçiliği için pek mümkün olmamış görünüyor. Bugün itibarıyla Kürt milliyetçiliği için bu tür negatif hususların önemli ölçüde aşıldığı da kaydedilebilir bu arada. Ancak söz konusu dönem göz önüne alındığında, Kızılbaş ve Sünni Kürtlerin ayrışan tutumlarının izah edilebilmesi için gözden kaçırılmaması gereken önemli bir faktör vardır. 

En nihayetinde gerek Dersîm’de gerek Koçgiri’de gerek Palu ve Diyarbakır’da gerekse de Ağrı’da olup bitenlerin tamamı Türk devleti nezdinde Kürtlükle ilgiliydi. Her ne kadar propaganda veya resmi söyleminde başka türlü izahlar getirmişse de Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin olup bitenlere dair bazı konuşmalarına, raporlarına, iç yazışmalarına vesaire bakıldığında, Kızılbaş da olsa Sünni de olsa isyan edenlerin veya zulme karşı direnenlerin Kürt olduklarını ve Kürtlük davası güttüklerini hiç de inkâr etmedikleri görülebilir. Bu dili daha ziyade kendi içinde kullanan devletin, öbür yandan çok daha belirgin ve etkili biçimde başka bir dış dil kullandığı söylenebilir. Seyyid Rıza ve Şeyh Said konusunda da devletin pek çok propaganda yöntemi ve söylemi söz konusuydu. 

Şeyh Said İsyanı olduğu dönemde devletin Kızılbaş Kürtleri cepheden uzak tutmak için epey çabaladığı belirtilebilir. Şeyh Said İsyanının gerici – irticai İslamcı bir kalkışma olduğu, isyancıların kâfir kabul ettikleri Alevileri de katledecekleri ve benzeri söylemler ya da Dersîmlilerin, Zazaların ve Alevilerin Kürt olmadıkları iddiası vesaire… Bu tür propaganda söylemleri çoğaltılabilir. 

Nihayetinde Şeyh Said İsyanından sonra resmi devlet politikasının gereği olarak, öncelikle Kürt diye bir milletin var olmadığı, Kürt denilenlerin de Türk oldukları ileri sürüldü. Aynı zaman diliminde Alevi Kürtlerin, özellikle de Dersîmlilerin Kürtlükle ilgilerinin bulunmadığı, Horasan’dan gelmiş olan öz Türkler oldukları iddiası yaygınlaştırıldı. Benzer iddialar Zazalar için de gündeme getirildi. Bu tür resmi söylemlerin hâlâ da tedavülde tutulduğu kaydedilebilir. Huylu huyundan vazgeçmiyor ne de olsa… 

Burada önemli olan husus şu; devlet, Kürtlerin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hak ve özgürlük mücadelesiyle baş edebilmek için tipik böl-yönet siyasetini de diğer bütün ceberut yöntemlerle eşzamanlı olarak devreye koymuştu. Dersîmli Aleviler ile Sünni Kürtler arasında inanç farklılığından kaynaklandığı görülen ayrışmanın, tek değilse de, muhtemelen en önemli nedenlerinden biri bizzat devletin bu siyasetiydi. 

Çok uzatmadan, Kürtler için önemleri ve konumları tartışmasız olan Şeyh Said ve Seyyid Rıza hakkında ortaya atılmış ve elbette devlet kaynaklı olduğu açık olan tipik bir propaganda hikâyesini paylaşmak istiyorum. Birazdan aktaracağım üzere, bu savsata ile bu kez bizzat Şeyh Said ile Seyyid Rıza karşı karşıya getiriliyor. Bu hikâyeye oldukça haklı ve makul biçimde itiraz eden isimlerden biri de, Alevi kimliği ile de bilinen yazar Nesimi Aday’dır. Aday’a göre, hikâyenin aslı ve gayesi şöyledir: 

“Alevi kamuoyunu yıllardır meşgul eden bir istihbarat hikâyesi var. Kulaktan kulağa anlatılan bu söylencenin bugüne kadar hiç bir kanıtı bulunamadı. Sözde Şeyh Said, konuk olduğu Seyyid Rıza’nın yemeğini, ‘Alevilerin kestiği yenilmez’ diyerek reddetmiş ve Seyyid Rıza da ‘yemeğimizi yemeyenle nasıl birlik olacağız ki!’ demiş.

“Ne o iki zatı muhteremin böyle bir nezaketsizlik yapacağına dair kanı oluşmuş, ne görgü tanığı ne de belge var. Ama tarih ve siyasetin birikiminden yoksun dar bir çevreye sunulmuş bu ‘ayrıksı’ hikâye zaman zaman, apolitik çatlaklardan sızıntı yapıp durur.

“İddia edildiği gibi ‘Alevilerin kestiği haramdır, yenilmez’ şeklindeki yaklaşımlar maalesef farklı toplumsal zümrelerde hâsıl olmuştur. Farklı inançlar arasında bu tür tevatürler, karşıtlık üzerinden örgütlenip, halkların gündemine de sokulmuştur. Bu mümkün. Tarihte, heterodoks inançlara karşı uydurulmuş benzeri hikâye çok. Fakat bugün dahi mezar yerleri saklanan iki Kürt liderin böyle bir görüşme için bir araya gelip, böylesi aşiret ve gelenek törelerine uymayan çiğ davranış göstermeleri pek mümkün görünmüyor. Fakat Dersim Milletvekili Hasan Hayri Bey, Şeyh Said İsyanında, ‘Batı Cephesi Komutanı’ olan Şeyh Şerif’i evinde misafir ettiği için yargılanmış ve misafirlik idamına gerekçe yapılmıştı.

“Ama anlatılan istihbarat yalanının tam tersi, teyide muhtaç söylentiler de var. Mesela Şeyh Said taraftarlarının ‘Alevilerin kestiği et yenilmez’ demiş oldukları ve Şeyh Said’in de buna tepki gösterdiği ve adamlarını yemeğe oturttuğu anlatılır. Ama bunun da belgesi yok.”

Nesimi Aday’ın Seyh Said ve Seyyid Rıza’yı karşı karşıya getirerek Kürt milletini ve mücadelesini bölmeyi amaçlayan propagandaya dair anlattıkları böyle ve bunu da aktardıktan sonra, daha önce sözünü ettiğim üzere, inanç farklılığının Kızılbaş ve Sünni Kürtlerin milliyetçi dava bünyesinde bir araya gelmesini nasıl etkilediğine dair bazı anekdotlar paylaşmak isterim. 

Kendisi de Kızılbaş Kürt olan ve 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış önemli Kürt milliyetçileri arasında kabul edilen Nuri Dersimî, örneğin Kürt Teali Cemiyeti yetkililerinin Alevi Kürtlerin Koçgiri İsyanına ilgisiz kaldığını aktırmıştı. Bununla birlikte Koçgiri İsyanını yürüten Alevi Kürtlerin Kürt Teali Cemiyeti ile bağlantılı olduklarını da özellikle belirtmişti. Öbür yandan Dersimî, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kızılbaş Kürtler mücadele ederken, Sünni Kürtlerin; Sünni Kürtler mücadele ederken de Kızılbaş Kürtlerin ilgisiz kaldığını yazmıştı. Bunun en tipik örneklerinden biri olarak da Şeyh Said İsyanı sırasında yaşananlara işaret ediyor. Dersimî, isyan sırasında pek çok Kızılbaş aşiretin devletle işbirliği yaptığını, özellikle kritik önemdeki Elazığ cephesinde bu aşiretlerin Kürt güçlerini arkadan vurmasının gidişatı epey etkilediğini aktarıyor. Genel anlamda ise, Dersimî, inanç farklılığının söz konusu dönemde Kürt millî davasını olumsuz etkilediğinden emindir ve örneğin Koçgiri’deki isyanın başarısızlığına etki eden faktörleri sıralarken şöyle diyor: 

“Din ve mezhep ihtilafları dolayısıyla Kürtler arasında mevcut itimatsızlığı izaleye muktedir munevûer kütle henüz matlup bir yekûna baliğ olmamıştı.” 

Buna rağmen Dersimî’nin Ağrı İsyanı için ileri sürdükleri ise dikkate değerdir. Söz konusu dönemde Seyyid Rıza’nın yanında olduğunu, hatta onu ikna ettiğini ve böylece Seyyid Rıza’ya bağlı güçlerin Ağrı İsyanına destek vermek amacıyla 1930’da Erzurum ve Erzincan cephelerinde taarruza geçtiğini ve Türk devletine önemli zayiatlar verdiğini ileri sürüyor. Ancak bu girişimler de Ağrı’daki gibi sonuçsuz kalmıştı. 

Kısa ömründe Kürt davasına, 1960’lı yıllar itibarıyla önemli etkilerde bulunmuş isimlerden olan Dersîmli Kızılbaş Dr. Said Kırmızıtoprak’ın (Doktor Şivan) Dersîm Alevileri ile Şeyh Said İsyanı hakkında ileri sürdükleri ise epey çarpıcıdır. Ona göre, Şeyh Said İsyanı sırasında Dersîm Alevilerinin doğrudan katkısı söz konusudur: 

“Dersim’in öteden beri Kürt milli değerlerini hassasiyetle korumakla ün yapmış Koçan Aşiretlerinin direnme ihtilaline fiilen katılmaları ve Seyit Rıza ile diğer Alevi Kürt Aşiretlerinin de Şêx Said Kuvvetlerinin kuzeyini emniyete almaları, 1925 Hareketinin genişliğini ve Kürt milli birliğini aksettiren en müşahhas tarihi delillerdir.”

Erdal Gezik’in araştırması ise pek benzer sonuçlar ortaya koymuyor. Gezik’e göre, Şeyh Said İsyanının esas planlayıcısı ve Azadi Cemiyeti’nin lideri Cibranlı Miralay Halit Bey, başında bulunduğu Hamidiye Alayı ile Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde Osmanlı’nın (Hilafetin) yanında savaşıp önemli işler yapmıştı. Ancak 1919’da Kürt Tealî Cemiyeti’nin bir üyesi olarak Kürtçü faaliyetlere başlamış ve bu çerçevede tutuklanıp kurşuna dizildiği 1924’e kadar özellikle Varto bölgesindeki Alevilerle temasta kalmak ve onları Kürtçü mücadeleye ikna etmek için özen ve çaba göstermişti. Buna rağmen Halit Bey’in hazırlıklarını yaptığı ve Şeyh Said’in liderliğinde patlak veren isyan sırasında Aleviler Sünni Kürtlere karşı cephe almış, sadece Varto’daki Abdalanlar isyancı güçlerle hareket etmişti. Dersîm bölgesinde ise, Nuri Dersimî’nin aktardıklarından hareketle, eski Dersîm Mebusu Hasan Hayri ile isyancı güçler arasındaki bağlantıları yeniden gündeme getiren Gezik, yer yer bazı temaslar olmuşsa da, genelde Alevi Kürtlerin isyana mesafeli durduklarını, hatta bazı cephelerde rejimle birlikte savaştıklarını kaydediyor. Nuri Dersimî de bunları söylüyor. Ayrıca Erdal Gezik, Dersîm Kürtlerinin isyandan uzak kalmaları için devletin Alevilik propagandasını güçlü biçimde kullandığını da aktarıyor. Bütün bunlarla birlikte, Gezik “Alevi ve Sünni Kürtler arası dinsel kutuplaşmanın tarihsel zemini ve yayılımı[nın], şimdiye kadar sanılanın aksine, o denli mutlak ve geneli kapsayacak seviyede” olmadığını belirtiyor ve bunun bir nedeni olarak da şunları ileri sürüyor: 

“[B]u yüzyılın başlarında yaşanan Alevi ve Sünni Kürtlerin katılım gösterdiği politik eylemlilikler (…) Kürt ulusalcılığının her iki grup arasında taraftar bulması ve onlarda toplumsal hareketlenmelere yol açması, ilişkilerin dinsel kutuplaşmanın ötesinde bir boyutunun varlığına da işaret etmektedir. Her ne kadar dinsel bağlılıkların sınırlarını aşmayı başarmamış olsalar da, Alevi Koçgiri ve Sünni Şeyh Said, aynı milliyet kavramlarının farklı inanç zemininde kullanıldığı iki örnektir. Her ikisinde de, (bu 1930 Ağrı ve 1937 Dersîm için de geçerlidir) dini motiflerin belirgin olması, toplumsal yapılarının doğal bir yansımasıdır. Bunun ötesinde yapılabilecek dinsel ağırlıklı yorumların, iyimser bir yaklaşımla, olayların yalnızca bir boyutunun anlaşılmasından öteye bir işlevi yoktur.” 

Nihayetinde, Şeyh Said ve Seyid Rıza ilişkileri çerçevesinde üretilmeye devam edilen Alevilik-Sünnilik karşıtlığının, daha önce belirttiğim gibi bugün büyük oranda aşılmışsa da, Kürt milliyetçiliğinin temel baş ağrılarından olduğu muhakkaktır. Dolayısıyla Hamit Bozarslan’ın şu yorumu, tek başına bu yazının konusu çerçevesinde ele alındığında bile, dikkate değer bir sonuç ortaya koyuyor: 

“1910’lardaki başlangıcından bugüne kadar, yirminci yüzyılın milliyetçi tarih yazımı söylemi Kürt sorununun geniş sosyolojik kartlarını değiştirmedi, değiştiremedi; Kürt hareketini tüm etno-linguistik (Zaza, Kurmanci, Sorani) ve etno-dinsel (Sünni, Şii, Alevi) cemaatler içinde birleştirmekte veya devlet sınırlarına karşı bölünmez stratejiler kurmakta yeterli olamadı. Bu yetersizlikler özellikle 1980’ler ve 1990’larda önplanda oldu. Bununla beraber, Hans Kohn’un milliyetçiliği tanımladığı gibi, bir ‘aklın devleti’ne biçim vermeye katkıda bulundu.” 

Toparlayacak olursam; Seyyid Rıza’nın da Şeyh Said’in de Kürdistan mefkûresi hiçbir şekilde mezhepçi değildi. Kendileri dinî kimlikleri olan liderler olarak öne çıkmışsalar da, her ikisinin beyanlarına ve onlara dair belgelere bakıldığında, Sünni ve Kızılbaş Kürt toplumunun yaşadığı toprakları bir bütün olarak Kürdistan davası kapsamında değerlendirdikleri ve bunun için mücadele ettikleri görülebilir. 

Bugün olup bitenlere bakıldığında ise, en azından burada isimleri zikredilenlerin tarihsel çabalarının sonucu olarak, bütün inanç farklılıklarıyla birlikte Kürtlerin milliyetçi davasının sürdüğünü ve Seyyid Rıza ile Şeyh Said’in bu davanın sönmeyen yıldızları olduğunu belirtmek lazım… 

 

Kaynak

 

Aday, Nesimi (2019). Şeyh Said Dersim’e Geldi mi? http://nesimiaday.com/index.php/2019/05/26/seyh-said-dersime-geldi-mi/ Erişim Tarihi: 30 Mayıs 2019

Bozarslan, Hamit (2005). Türkiye’de (1919-1980) Yazılı Kürt Tarihi Söylemi Üzerine Bazı Hususlar. Abbas Vali (der.), Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri içinde. İstanbul: Avesta Yayınları 

Çiçek, Evin Aydar (1999). Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi. Stockholm: Apec Yayınları 

Dersimi, M. Nuri (1952). Kürdistan Tarihinde Dersim. Halep: Anı Matbaası

Dersimî, M. Nuri (1992). Hatıratım. Ankara: Öz-Ge Yayınları

Dr. Şivan (2014). Kürt Millet Hareketleri ve Irak’ta Kürdistan İhtilali. İstanbul: El Yayınları

Fırat, Nuri (2020). Bitlisî’nin ‘Mezhep Savaşı’: Bedirxan, Dr. Şivan ve Öcalan. https://www.kurdarastirmalari.com/yazi-detay-oku-81 

Gezik, Erdal (2000). Dinsel, Etnik ve Politik Sorunlar Bağlamında Alevi Kürtler. Ankara: Kalan Yayınları

Sebri, Osman (2012). Hatıralarım. Diyarbakır: Lis Yayınları

Soileau, Dilek Kızıldağ (2017). Koçgiri İsyanı / Sosyo-tarihsel Bir Analiz. İstanbul: İletişim Yayınları

Ulugana, Sedat (2019). Seyit Rıza’ya Yardıma Giderken Yakılan Kürdistan Fedaisi Muşlu Hilmi Yıldırım. Diyarbakır: Dara Yayınları

İlginizi Çekebilir

Çakıcı’dan Gergerloğlu’na tehdit: Bir daha boyundan büyük laflar etme
Dünya gözünü Gazze’ye çevirirken İran’da idamlar arttı

Öne Çıkanlar