Onu ilk defa 2009’da KCK operasyonlarındaki polislerin nobran tavırlarına karşı çıkarken gördüm. Sonrasında hepimizin bildiği fırtınalı yıllar başladı ve otoriterlikle örülmüş Kürt siyasetinde bir sürpriz olarak sivrilmeye başladı.
Bu başlangıç aynı zamanda bir Kürt liderin kendi karizması ile Türk siyaset dünyasının da havasını söndürdüğü bir sürece dönüşecekti.
Demirtaş, ideolojik bir yapının kültürü ile şekillenmiş ve ona göre basamakları çıkmıştı. Ama onun ve aynı siyasi merkezin beklemediği tarihsel kırılma bizatihi Demirtaş’ın kendisi olacaktı.
Mikrofonu her eline aldığında Kürdistan’da çok şeyin değiştiğini muştuladı ve köprünün altından çok sular akacağını gösterdi. Türkiyelileşme, Kürt siyasetinin son on beş yıllık yatırım alanıydı ve Türk egemen yapısı için de konjonktürel bir çıkardı. Bu yüzden Demirtaş, Murat Bozlak’tan bu yana bütün haleflerinin Türkiyelileşme sevdasını toparlayarak ilerledi. Kürtleri cepte keklik görmenin siyasi alışkanlığı ile bütün açık çekleri Türk tarafına uzattı.
Ama yine de Kürtlerin özlediği rahat, güler yüzlü, sokağın dilinden, kimliğinden konuşabilen ve aileden biri imajını da korumayı bildi.
Son kırk yıllık Kürt ve Türk siyasetini izleyenler bilir ki; Demirel hariç, hiçbir lider, esnafı, taksiciyi ve bakkalı şahsi karizmasıyla ikna edebilme yeteneğine sahip olmadı. Demirel’in şapkasından yıllar sonra Demirtaş’ın şakaları Türk siyaset dünyasının soğuk ve boyun eğdirmeye kodlanmış ideolojik hasmaneliğini ekarte etmeyi bildi.
Aslında devleti korkutan birazda bu cin fikirli Kürt liderin en ücra köşedeki vatandaşa bile ulaşması ve ikna gücünü konuşturması olmuştu.
Barış masasının en gözde simasıydı ve bu masanın nasıl bir oyun masası olduğunu herkes gibi yıllar sonra anlayacaktı. Ama arkadaşları ile bu oyunun kurbanları olarak seçilip hapse atıldığında, Kürt tarihinin ana kodlarını sahiplenmeyen hiç kimsenin başarılı olamayacağını kendisi de yaşayarak görecekti. Yani taktikler işe yaramamış Kürdistan’sız strateji ise kimseyi kurtaramamıştı.
İçerde hiç boş durmadı ve dedesinin ona verdiği Selahaddin’i vasiyete uygun adımlar atmaya devam etti. İçeri atıldığının ertesi günü, “Tabutumu bile buradan dik çıkarın.”diye meydan okudu.
Fakat biz ona kızgındık. Olan biteni iyi tahlil etmediği ve gereksiz çekişmeleri tetiklediği için onu yerden yere vuruyorduk gizli ya da açık kulislerde.
O ise hiç istifini bozmadı.
Defalarca mahkemeye çıktı ve savunmasını hep kendince yaptı. O mertçe davrandıkça birileri ondan korkarak daha çok ceza yağdırdı.
Koltuğu peşinden hapishaneye kadar gitti. Yerine kim seçildiyse koltuk Edirne’den yana döndü. Kitap yazdı. Ketıldan seçim propagandası yapıp, hücreyi miting alanına çevirdi. Cep telefonundan seçmenlere seslenen ilk lider oldu. Şarkılar yazdı, partisinden daha başarılı seçim performansları gösterdi.
Seçmenlerinden bağrına taş basmasını isteyecek kadar samimi ve onlardan riskli taleplerde bulunacak kadar saygılı davrandı. Kürt siyasetinde ilk kez seçmenlerini uzakta da olsa organize edebilen bir lider profili çizdi.
İçerdeydi ama siyasi kaderini belirleme insiyatifini hep korudu. Eşi ve ailesi ile tehdit edildi, hatta devlet erkanının sinirlerini gerecek kadar çalışkan ve dirençli çıktı.
Mayıs seçimlerinde bizi çıldırtan yanlışlara imza attı ve bizde onu dinlemeyip, ona katılmama hakkımızı kullandık. Kürtler olarak birbirimize demokrasi dersi verdik ilk kez.
Ama;
Seçimler bittiğinde siyaseti bıraktığını ertesi gün ilan etti. Seçim yenilgisinden sonra istifa eden tek lider oldu.
Sustu bir ara. Tam kendini sanata vermiş dedik, bu defa Alaaddin’in sihri misali parlak zekası ve cesaretini konuşturmanın bahtiyarlığı ile yeniden milletinin gönül bağına seslendi.
Babasının ölümü vesilesiyle bir nevi Baba ocağına döndü.
Önce meseleyi bin yıllık bir özgüvenle açtı ve “öz yurdunda parya” muamelesini reddetti. Memleketim Kürdistan dedi ve Kürdistan’ı yasaklayan madalyonun yüz yılını gösterdi.
Kürt sokağına tekrar canlılık getirdi. Gerçek dışı kimi yaklaşımların iflas ettiğini siyasi mahallesine, kendisine ve yargılayanlara hatırlattı. Geleceğin lider adayı olduğunu yine hatırlattı.
Tam olarak savunmasını hangi saik ve hesapla yaptığı şimdilik bilinmez ama sınır hatlarına ateş ettiği muhakkak…