Ali Engin Yurtsever: Kemalizm ve Matruşka 

Yazarlar

Matruşka… Ahşaptan oluşan, el yapımı ve boyutları gittikçe küçülen iç içe yerleştirilmiş bebeklerden oluşan bir üründür. Genelde hepsi birbirine benzeyen bir yapıdadır. Yerel seçimler, kazananlar, kaybedenler denilince Kürtler ve az sayıda devrimcilerin oluşturduğu siyasal örgütlenmeleri bir kenara ayırırsak önümüze “matruşka” çıkacaktır. En büyük ve görünenin Kemalizm olduğu, bu ahşabın içinden çıkanların ise hem birbirine, hem de hepsinin bütününü oluşturan ve içinden çıktıkları en büyüğüne benzediklerini görüyoruz. “Bireylerin yaşamlarını ortaya koyuş bicimleri, onların ne olduklarını çok kesin olarak yansıtır”… K. Marx. Bu, gerçekliği tartışılmaz olan ve hem birey, hem de bireylerin oluşturduğu örgütlü yapılara bakarak kimin kendisini nasıl ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu da bize gösteriyor ki süslü ve yıldızlı sözlere kulak vermek yerine pratiklerine bakmak yeterli ölçüde bilgi ve fikir sağlayacak, onlara karşı nasıl bir tutum takınmamız gerektiğini pusula olarak gösterecektir. 

Yerel seçimlerin ardından Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin direnişi ve özerk yönetimlerin olduğu alanlara saldırıyla beraber hem geçen yüzyılda başarılamayan soykırımın tekrar yürürlüğe konulması, hem de Kurdistan coğrafyasının uluslararası konjonktür izin verdiği ölçüde Türk devleti tarafından işgal ve ilhak edilmesi gerçek gündem olarak tekrar ağırlığını gösterdi. Rojava’da özerk yönetim adına yapılan açıklamada Türk devletinin Kobani’ye saldırı niyetinin daha da yakınlaştığı, bu konuda yeterli bilgi ve belgelerin varlığının bilindiği söylendi. Bundan ayrı olarak medyaya düşen listelere baktığımızda saldırı ve işgalde yer alacak korucuların isimlerinin bile hazırlandığını görüyoruz. Bu düzeyde bir açıklamanın spekülasyon değil, ciddiyet taşıdığı anlaşılıyor. Çünkü özerk yönetim ciddi ve saygınlığı olan bir tutum takınmayı ilke olarak benimseyip uyguladığı için önümüzdeki süreçte yaşanacakları bu anlamda değerlendirmek gerekiyor. 

Yerel seçimlerde CHP beklenmeyen bir oy oranıyla “zafer” olduğu söylenen bir başarı elde etti. Bazı yerlerde nasılsa kazanılamayacak diye meclis üyelerinin bile eksik aday gösterilmesine rağmen sayım sonrası kazanıldığı görüldü. Görünenin gerçek olmayıp bilime başvurulması gereken yerdeyiz. Türkiye ve Kurdistan’da yoğun bir devlet baskısı, aparat durumuna gelen medya ve adliye başta olmak üzere devletin bütün imkanlarına rağmen AKP-MHP’nin oy kaybı “demokrasinin zaferi” olarak empoze edildi. Bugüne kadar seçim kaybetmemek üzere strateji ve taktik yürüten iktidarın bu sefer, bunu elden bıraktığına inanmak en hafif deyimle “saflık” olur. Elbette ekonomik-politik koşulların kitlelere yansımasını inkar edemeyiz. Fakat Türk toplumsal yapısı bunu her seferinde ters yüz etmesiyle dünya çapında bir ünvana sahiptir. Fındık ve çay fiyatlarına üreticiyi mağdur edecek şekilde zam yapılmasına rağmen bu bölgelerden aldığı rekor oylar bir kanıttır. 

Türk devletinin “Erdoğan”laşma süreci sona yaklaşırken birden bire tekrar başa dönmeye başladı. Ortadoğu’da başlayan siyasal islam rüzgarı Erdoğan üzerinden Türk devleti ve Kurdistan’da da temsil edilmeye başlamıştı. Iran gibi sert olmayan bir devrim modeli izleyen ve toplumsal yapılara adım adım ılımlı İslamın dayatılma süreci 2010’lu yıllardan itibaren sona ermişti. Ancak Erdoğan uluslararası konjonktürden ve islami düşüncenin yerleşik kültüre olan hakimiyetinden de yararlanarak devleti baştan sona dizayn etmeye başladı. Ancak Ortadoğu örneklerinde de görüldüğü gibi siyasal İslamın kendisinden başka hiçbir şeye yaşama hakkı tanımaması, bu kisveyle iktidara gelenlerin yolsuzluk ve ağır bir baskı ortamı oluşturması nedeniyle kısa süre sonra terk edilmeye başlandı. Elbette bir iktidara sahip her düşünce gibi bir anda tarih sahnesinden çekilmeyecek. Bir çok yerde olduğu gibi kanlı bir sürece imza atarak çekilecektir. 

Kemalizm düşüncesi kuruculuğunu yaptığı devlette kendi ilkeleri ve varlığı korunmak suretiyle iktidarın sağ veya sol düşünceye geçmesine itiraz etmez. Tehdit oluşturan yapıları da kanlı bir şekilde tasfiye eder, edemediğini de uzun sürede içini boşaltmaya çalışarak tasfiye etmeye çalışır. Örneğin F. Gülen hareketinin palazlanmasının önünü açtı ve bu hareket iktidarı hedeflediği anda kanlı bir şekilde hem de, islamcı bir iktidar aracılığıyla tasfiye etti. İslamın en başta Ortadoğu’da gücünün etkisizleştirilmesi ve bölgenin görece demokratik diye tabir edilen yönetimlere kavuşması uluslararası sermayenin tercihi olarak beliriyor. Erdoğan ve devletin iç içe geçmesi bu tasfiyenin Türk devleti içinde zorlu geçeceğini gösteriyor. Yeni gelecek olan ne demokratik, ne islamist bir yönetim olacak. 

Devlet bu seçimlerde de görüldüğü gibi Erdoğan’ın tasfiyesine karar verdi. Yerine “matruşka”nın içinden çekip çıkardığı CHP’yi öne sürdü. Bir iki yıl içinde erken seçime gidilerek Erdoğan döneminin ne kadar kötü olduğu ve ülkenin kurtulduğu bolca hikaye edilecek. Muhtemelen Kemalist devlet veya derin devlet Erdoğan’ın gönül rızasıyla çekilmeyeceğini biliyor. Süreç içinde güçlenen Erdoğan’ın devletin temel kodlarını okuyup ele geçirdiğini sandığı bir anda siyasal İslamın iflasının 2010’lu yıllarda başlamasına rağmen görmeyip devam ettirmeye çalışmasının bedeli kanlı olacak ama siyasal islam bir daha kendine yaşama alanı bulmakta zorlanacak. Erdoğan direnirse kendisiyle beraber devleti çöküşe götürecek, direnemezse kendi sonunu hazırlayacak. Ancak Erdoğan’dan sonra geriye devlet kalmayacak. 

Kurdistan Özgürlük Hareketi ve Türkiyeli devrimcileri çıkardığımızda Kurdistan ve Türk devletinin siyasal yapısı bir “matruşka”dan farksız. Bu nedenle TKP’sinden TİP’ine, EMEP’inden CHP’sine değişen bir şey yok. Yüzlerinde görünen o sahte gülümseyiş bizler açısından büyük derslerle yüklü bir geçmişten başka bir şey değil. Tahtadan yapılan matruşkalara karşı çelikleşmiş bir irade ve geçmişten bugüne diri tutulan bir hafızamız var.

İlginizi Çekebilir

ABD başkanlık seçimleri: Trump hüküm giyerse ne olacak?
Amerika ve Çin arasında yapay zeka donanımlı dron sürüsü rekabeti

Öne Çıkanlar