Genel ve yerel seçimlerden sonra Türkiye’de yeni bir yönetim şekli oluştu. Bu yönetim şekli Ernest Fraenkel üzerinden dile getirecek olursam (İkili Devlet, İletişim yay., 2021) ikili bir yönetimdir. Biri diğerinin muhalifi değildir. Biri diğerinin yardımcısı değildir. Bir iktidar var ve ikisi bu ikisi iktidarı paylaşıyorlar. Buna göre CHP, yerel yönetimleri, AKP’de bürokrasiyi yönetecek; yetkiler paylaşılmış, sınırlar netleşmiştir. CHP dindar kartını, AKP laik söylemini geliştirmiştir. CHP’nin laiklikten uzaklaşması, onu zayıfta düşürmüyor, İslamcı kesimde olan takiye, laik kesim de fevkalade taktik olarak yorumlanabilir. Dahası CHP hiçbir zaman laik bir parti de olmamıştır; dini ve hatta dinin şubeleri olan tarikatları kendine göre yontmak, kendisi gibi din adamları yetiştirmek özünde vardır ve en nihayetinde CHP bir partiden çok, seküler bir dindir. Pratik, bildik pek çok örnekleri de vardır.
CHP, Ekrem İmamoğlu şahsında dini bütün (Kuran okuyan, namaz kılan), laik, demokrat (Atatürk ilkelerine bağlı) ve milliyetçi (amcam milliyetçiydi) bir rolle sahneye çıktı. Bu kayışın eksik düğmelerini de şimdi Özgür Özel tamamlıyor. Özel, gençliğinde hafif radikal sola meyletmiş, sonraları çoluk çocuğa, iş hayatına atılmış, uslu biri olmuş, siyasete girmiş, buradan yükselince de esneme payına, kimi adımlar atmıştır. Örneğin Bülent Arınç’ın bir yakınının taziyesine katılmış, iyi dileklerde bulunmuş, Cübbeli Ahmet’e selam göndermiş; hapisteyken ziyaretine gitmiş, Türkiye’nin medarı iftiharı din âlimine sahip çıkmıştır. Elbette ki bunlar anlaşılır şeylerdir, elbette ki Manisalı olmakla, Arınç’a taziyelerini bildirmek insani bir şeydir, hatta videoları gişe rekorları kıran Cübbeli de anlaşılır ama bunların dinsel ya da kültürel değerlerle bir ilgisinin olmadığı açıktır: Bunlar, yatırım amaçlı, bir gün imar verilirse, yapılacak villa için uygun arazilerdir.
Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalefetiyle dikkat çekti. Herkes iyi bilir ki asıl muhalefetin merkezi İmamoğlu’ydu; o geleceğin cumhur adayıdır. Kılıçdaroğlu, kazanacaktır belki ama eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa İmamoğlu, belediyeyle sınırlı kalacaktır; bu ilki, ikincisi şimdi içinde olduğumuz ekonomi ve Kürt sorudur. İmamoğlu/ Özel kazanmak istiyorlar ama bu iki meseleyle nasıl uğraşacaklarını bilmiyorlar. Bu yüzden, AKP’nin bir dönem daha kalmasını istiyorlar. Manzara vahimdir; hayat pahalılığı artıyor, yılsonuna kadar doların kırkı bulacağı ön görülüyor. Emekli ve memurların durumu vahimin ötesindedir. CHP böyle bir yükün altına girmek istemiyor. CHP, durumun farkındadır, AKP’yle dirsek temasına girerek, hem ekonomi ve hem de toplumsal ilişkileri, Kürt sorunu da dahil, stabilize etmek istiyor. Seçimlerden bu yana Kürt sorunu demiyor, kayyum meselesine yaklaşmıyor, işçi sınıfına da sırtını dönmüştür, 1 Mayıs’ta kitleleri Taksim’e davet etti ama kirişi ilk kıran da CHP oldu, bütün bunları da çok mahirce yapıyor, ekonomi meselesinde bir çözüm sunmuyor, AKP eleştirisi bile yok, kayyum için sembolik bir heyet gönderiyor, kendi belediyesine kayyum atansa, aynı şeyi yapar mıydı? CHP, AKP’nin ekonomi ve Kürt meselesi bağlamında anlayabilir, hatta bunca yıl iktidarda kalmış AKP’yi anlamak zaruridir de ama kitleleri ayartmayla anlamak aynı şeyler değildir.
Gelelim somut adımlara. Erdoğan ve Özel, iki kezdir görüşüyor. Görüşmede kim ne konuştu bilinmiyor. Üçüncü görüşme için tarih verilmedi ama görülen o ki görüşmeler, ikili yönetimin sahne sanatı bakımından sürecek: Erdoğan ve Özel, Kıbrıs’a gidecekler. Amaç birlikte Barış Harekâtı’nın 50’inci yılını kutlamaktır. Bu şu demektir, artık iktidarın vitrininde AKP’nin yanında CHP’de yer alacaktır: Normalleşme, diyalog, amaç ve daha bir dizi kavram ve ifade de buna eklenebilir.
Normalleşme herkesi kapsamıyor, yalnızca iki parti arasında bir normalleşme var. AKP jest yapmada usta bir partidir. Erdoğan ve Özel görüşürken, arada bir jest yapıldı: Kepez Belediye Başkanı, jet hızıyla serbest bırakıldı. Hem de Türkiye’nin üçüncü partisi olan DEM Parti’nin belediyelerine kayyum atandığı bir sırada… Aklımıza şu da gelebilir: AKP, CHP’ye Kepez Belediye Başkanını serbest bırakarak jest yapmadı, sus dedi? Neye sus! Hakkari’ye sus, diğer belediyelere sus, ilerde gelecek olan Suriye meselesine sus. Trajik olan da burada bir belediye başkanının serbest bırakılması değil, hukuk sisteminin sırası geldiğinde ne kadar hızla hareket ettiğidir… Kepez belediye başkanı siyasetten mi içeri girdi, yoksa hukuki bir yolsuzluğu mu vardı? Bunun şu an tek bir önemi var, o da şudur: İkili yönetim, adalet önünde her iki partinin de eşit olmasını istiyor. Kepez belediye başkanı bunun ilk örneği oldu. Ayrıca başka şeyler de oldu: Tahir Elçi davası düştü, Ogün Samast berat etti… İkili yönetim pata haliyle ilk nüveleri verdi. Tuhaf olan Özgür Özel’in bundan sonra partisinden milletvekili seçilen Türkan Elçi’nin yüzüne nasıl bakacağı… Elçi Davası bir haysiyet meselesidir ve bu mesele siyaset ve hukukla artık hiçbir ilişkisi olmayan, iş adamı formundan başka, teknik olanaklarla, her konuda bir video çeken Sezgin Tanrıkulu’nun açıklamaları ya da etkinliklere katılımıyla açıklanmayacak kadar büyüktür.
Özel’in bu kadar hızlı yükselişini de anlamak zordur; Haziran 2023’te, gurup başkanı oldu, Eylül’de “genel başkan olacağım” dedi, Kasım’da başkandı… Bu bir siyasi yükseliş değildir, bu devlet adamlığıdır. Siyaseten kimse bu kadar hızlı yükselemez ve AKP’nin medyasında bir anda önemli bir lider olarak görülemez. Ancak devlet adamlığı, böyle olmaz, ideal adam, ideal devletin peşinden koşar… Türkan Elçi’nin vekil olması, Özel’in Şenyaşar ailesinin ziyareti sembolik bir düzeyi kaldıramaz.
CHP, Kürtler sayesinde büyüdü, belediyelerle de gücünü pekiştirdi. Tamam, peki ya bundan sonra…