Cumhurbaşkanın Suriye’de “ihtilafların müzakere masasında ve karşılıklı diyalogla çözülmesini samimiyetle temenni ediyoruz” sözünün gerçekleşmesi ve sürdürülebilir olması için, Türkiye’nin Kürt hakları karşıtı politikalarını değiştirme yoluna girmesi şart.
*
İktidarın en önemli gündemlerinden biri de Suriye devlet başkanı Beşar Esad ile ilişkilerin normalleştirilmesi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son iki aydır bulduğu her fırsatta gündeme getiriyor. İlk defa Mayıs 2023 seçimlerinden önce dile getirmişti. Esad oralı olmadı.
Son dönemde yine Suriye söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanın ağzından adeta bal damlıyor. NATO toplantısından dönüş yolunda uçakta gazetecilere ‘ihtilafların müzakere masasında ve karşılıklı diyalogla çözülmesini temenni ediyoruz’ ve ‘sıkılan yumrukların açılmasında fayda olduğuna inanıyoruz’ gibi sözlerle açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı, Suriye ile normalleşmenin yol haritasını muhataplarıyla birlikte belirlemek ve gerekli hazırlıkları yapmak için Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı görevlendirdiğini de açıkladı.
Konuşmasında yakın zamanda önemli gelişmeler olacağına dair beklentisini ifade ederken, “barışın yanında olan herkesi bu tarihi çağrımıza desteğe bekliyoruz” biçiminde çağrı da yaptı.
Şimdi merakla beklenen, daha fazla zaman geçmeden, Suriye lideri Beşar Esad ile görüşmenin ne zaman ve nerede yapılacağının netleşmesi. Tabi ki, Suriye ile barışın muhtevası.
Salı günü kabine toplantısı sonrasında “Büyük güçler arasında paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde, dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için bir tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğuna inanıyoruz. İhtilafların müzakere masasında ve karşılıklı diyalogla çözülmesini samimiyetle temenni ediyoruz” biçiminde açıklama yaptı. NATO toplantısından dönüş yolunda uçakta yaptığı “Biz Suriye’de barış istiyoruz” ifadesinin siyasi bir tercih değil, zorunluluk olduğunu ifade etti.
MECBURİYETİN İFADESİ
Ankara’nın izlediği politikanın sürdürülemez olduğunu ve yıkım getirdiğini anlatanları, itiraz edenleri düşman, hain ilan edenlerin, “ne oldu da geç de olsa Esad ile masaya oturmaya, sorunları müzakere etmeye ve barışmaya karar verdiler” sorusunun yanıtı, yine Cumhurbaşkanının yukarıdaki açıklamasında gizli.
Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığına dikkat çekmesi ve bölgesel gelişmelerin bir tür zorunluluğu olduğunu ifade etmesi, 11 yıldır sürdürülen dış politikanın ve Bölge politikasının yeni bir düzleme geçme mecburiyetinin ifadesi olsa gerek.
Bir anlamda Türkiye’yi barışa zorlayan, yanlış politikalardan dönüşe zorlayanın, dış dinamiklerdeki değişim ve gelişmelerle, bölgesel dengeler ve dinamikler olduğunu itiraf ediyor.
Ancak sorunun çözümünde kilit role sahip konulara ilişkin Türkiye’nin, AK Parti’nin bir geçmiş muhasebesi yaptığına dair ortada belirgin emare yok.
İktidarın, Ankara’nın Suriye politikasını belirleyen iki temel sorun ve bir de bunlara bağlı konu var.
Bunlar Ankara’nın Kürt sorununa yaklaşımı ve politikası, Suriye’deki cihatçı silahlı muhaliflere/örgütlere kol kanat germesinin yarattığı siyasal sorunlar ve Suriyeli mültecilerkonusu.
Siyasal iktidar bugüne kadar her üçüne de kendi siyasal bekası için araçsal ve palyatif çözümlerle, toplumsal algı yaratmak hedefli yaklaştı. Bu nedenle de sorunlar karmaşıklaştı. Artık bunlar miadını doldurdu.
Her üçüyle ilgili müzakere masasında birlikte bir tür ortak noktada buluşulabilir. Ancak sürdürülebilir politikalar üretilmesinin çok fazla zorluklarının olduğuna, bunların ciddi bir zaman alacağına hiç kuşku yok.
Türkiye’yi Suriye ve barış arayışlarında etkin hale getirebilecek, Bölgesel ve küresel güçler karşısında güçlü kılacak olan birinci konu, Ankara’nın Kürt sorununa yaklaşımı ve politikalarında ne derece açılım yapacağı ile doğrudan bağlantılı.
Son 8 yıldır her türden Kürt kazanımlarına karşı çıkan ve mesafeli duran politikalarda ısrar etmek, Cumhurbaşkanın sözünü ettiği adil barışın gerçekleşmesini engelleyecektir.
Kürt hakları söz konusu olduğunda bölgesel ve küresel dengelerin ve dinamiklerin kaygan, kaypak ve ilkesiz olmasına güvenerek veya umarak elinin güçlü olduğunu sanmak, tek başına sonuçsuz kalan Astana görüşmeleri bile yeni müzakere sürecini ve Türkiye’yi ne türden ciddi riskler beklediğini gösterecektir.
TÜRKİYE’NİN KÜRT SORUNUNDA YENİ BİR YOLA VESİLE OLABİLİR
Bu anlamda Cumhurbaşkanın Suriye’de “ihtilafların müzakere masasında ve karşılıklı diyalogla çözülmesini samimiyetle temenni ediyoruz” sözünün gerçekleşmesi ve sürdürülebilir olması için, Türkiye’nin Kürt hakları karşıtı politikalarını değiştirme yoluna girmesi şart.
Bir anlamda Suriye barışının kilidini açacak olan bu olsa gerek. 2013-2015 çözüm sürecinin akamete uğramasında etkin rol oynayan Suriye sorunu, bugün Suriye’de kurulacak barış masasında Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünde yeni bir yola girilmesine vesile olabilir. İstenirse barışın kapısını aralar.
Tabi ki çözüm süreci sonrasında her şey değişti, toplumsal ve siyasal dinamikler çok farklılaştı. Bu anlamda eskisinin tekrarı olamaz ama yeni bir yol açmadan yeni yarınlar inşa edilemez. Yani yeni bir yol, yeni bir tarzla ve yeni bir çerçevede.
İmkânsız ve zor gibi görünenler her zaman barışın yolunu açar. Mesele siyasal, toplumsal aktörlerin buna hacimleri, takatleri ve cesaretleri olup olmadığında düğümleniyor. Barışı daha fazla geciktirmemek için, tecrübelerimiz ışığında imkânsızın peşine düşmeye, zorlukları aşmaya çabalamak gerekiyor.
/yeniarayis.com/