Ortadoğu’da süregelen savaş 7 Ekim Hamas saldırısıyla görünür olmasına rağmen henüz yaygınlaşmadığı için kimi taraflarca bir savaş olarak kabul edilmiyor. Oysa savaşlar insanlık tarihinin burçlarına “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” sloganı yazılıncaya kadar devam edecektir.
Sol dünya görüşünün gerek emperyalist devletlerin dolaylı veya bizzat katıldığı savaşlarda, gerek bir anlamda (İsrail-Iran) savaşında, gerekse ulusal kurtuluş savaşlarında, yaşadığı iç tartışmalar şunu net olarak gösterdi ki; ortak bir noktada buluşup tavır almak henüz mümkün değil. Ancak tartışmanın gündeme gelmesi ve sürmesi olumludur. Hem kafa karışıklığını gidermesi, hem de kimin, hangi gerekçeyle ve hangi tarafta yer aldığını göstermesi açısından bir netlik sağlayacaktır.
Marxist ideolojinin oluşturduğu düşünce ve davranış bütünlüğünün sahiplenilmesinde, “Marxizme rağmen Marxizm için” diyebileceğimiz teorik bir yanlışlık öne çıkıyor. Oysa Marx yaşadığı dönemde, her toplumsal olayı iç ve dış dinamiklerinin değişimini sürekli temel kabul ederek yeniden ve yeniden değerlendirmiştir. Örneklemek anlamında iki tarihsel noktayı yazmak gerekir. Engels’e yazdığı bir mektupta “Daha önce İrlanda’nın Britanya’dan kopmasını olanaksız buluyordum (İrlanda’nın kurtuluşunun ancak İngiliz işçi sınıfının zaferiyle elde edileceğini), şimdi ise (İrlanda, Ingiltere’den ayrılmadan Ingiliz işçi sınıfının özgürlüğünün olamayacağını) kopmadan sonra bir federasyon gelse bile, bunu kaçınılmaz buluyorum.” Ikinci örnek ise Paris Komünü dönemine ait. Bilindiği gibi Komün kurulmadan önce Marx, Komün’ün kurulmasının yaratacağı yıkıcı sonuçlara dikkat çekmiş ama Komün kurulduktan sonra da desteklemekten asla vazgeçmemiştir. Marx’ın maddeyi her koşulda iç ve dış çelişkileriyle yeniden değerlendirmek veya diyalektiğin yöntem olarak anahtar görevi görmesini ifade etmesi düşüncesinin zeminini oluşturuyor. Ancak buna rağmen Kurdistan ve Türkiye’ye baktığımızda sol hareketler düşünce ve davranışta çoğunlukla 1917 Ekim Devrimi ve izleyen bir kaç yıldan itibaren günümüze gelemediler. Verilen örnekler, takınılması gereken tutumlar hep sekter bir tavra bürünerek yüzyıllık bir tutukluk sağlıyor. Örneğin ulusal sorunların ancak sömürge bile olsa ezen ulus proletaryasının veya öncü devrimci gücünün öncülüğünde olması ileri sürülüyor.
Türk sol tarihine baktığımızda neredeyse bütün yapıların oybirliğiyle Türkiye proletaryasının öncülüğünde bir kurtuluşu ve bunun ardından da var olan coğrafi, tarihi, kültürel kimliğin, bir anlamda (Türklük Sözleşmesinin) devam ettirilerek Kürtlerin ve diğer halkların kurtuluşunu savundular. Misak-i Milli çerçevesinde bir “ilerici sol” anlayışı dayatıldı. Kurdistan Özgürlük Mücadelesi bu anlamda gerçek bir turnusol görevi gördü. Türkiyeli sol örgütlerin Kurdistan ulusal sorununa nasıl baktığı ayrışarak su yüzüne çıktı.
Sol örgütsel yapılar kimi, neyi ve niçin desteklemeli? Temel noktalar biliniyor. Sol; direniş-kurtuluş çizgisinde ilerici bir özellik taşıyan yapılar icindeki “sol” niteliklere sahip anlayışları desteklemeli. İdeolojik ve siyasal duruşunu din odaklı belirleyen bir siyasal hareket devrimci bir niteliğe sahip olabilir mi? Emperyalist veya diktatör bir güce karşı savaştığını iddia eden ama iktidarı alınca aynı yönetimi devam ettiren gerici yapıları desteklememelidir. Yakın tarihten hatırlarsak TUDEH mollalarla birlikte Şah rejimine karşı savaşmış, Şah gidince de ortak bir yaşam kurulacağını hayal etmişti. O ortak yaşamdan İranlı sol-demokratların payına öldürülmek düşmüştü. Türkiyeli sol örgütler miting, yazı ve toplantılarla Şah diktatörlüğünün gitmesi için mollaların gelmesini tercih sebebi saymışlardı. Geçen onca yıl ve yaşanan onca tecrübelerden sonra gerici unsur taşıyan Hamas, Hizbullah gibi yapıların emperyalizme karşı savaştıklarını söyleyip desteklenmesi, Marx’ın sözüyle “celladını kurtarıcısı olarak gören bir toplum, kasabın bıçağını yalayan aptal danaya benzer.” Siyasal olarak sürekli Kürtlerin ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin karşısına Hamas, Hizbullah veya benzer yapılardaki örgütlerin eylemliliklerin desteklenmesi ve neye karşı mücadele ediyorlarsa yanlarında yer alması gibi bir tutum çıkarılıyor. Bunu adeta bir kanıt olarak istiyorlar.
Ancak Kürdistan özgürlük hareketi özgürleşmeye, halkların haklarına ve tanınmasına yönelik her mücadeleyi doğası gereği destekledi, desteklemeye de devam ediyor. Hamas, Hizbullah gibi örgütlerin amaçları için savaşmasının desteği isteyenlerin cevap vermesi gereken soru: Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin amaçları için desteklenmesi anlamında ne bunu isteyenlerden, ne de Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerden bir ses çıkmadı. Tam tersi Arafat’tan Nasrallah’a kadar hepsi Kürtlerin var olan durumlarının devamının daha iyi olacağını savunan açıklamalarda bulundular. Kürtlerin statü sahibi olmasının kendilerine neden sorun teşkil edeceğini açıklama zahmetinde bulunmadılar bile. Sorun, “onlar bize destek sunmadı, biz de onlara destek sunmayız” gibi düzeysiz bir tavır almak değildir. Sorun; uğruna mücadele ettiğimiz amaçların çok ayrı i̇deolojik ve siyasal tutum göstermesidir. Örneğin Esad’la beraber Kürtlere karşı savaşan bir siyasal örgütle Kürtler ne adına ve ne için birlikte olmalıdır sorusunun cevabının belli olmasıdır.
İsrail’in sivillere karşı işlediği insanlık suçlarına karşı tutum almak ile Orta Çağ karanlığını savunanlarla aynı tutumu almak ayrı bir şeydir.
Ortadoğu’nun siyasal ve sosyal düzeni yeniden kuruluyor. Bu savaş bir süre sonra İran’a ulaşacaktır. Hindistan’dan başlayan enerji hatlarının sömürü ve ulaşımının hakimiyeti ile Ortadoğu’nun kaderinin çizilmesinin yolu kesişti. İran’a ulaşacak savaş; Irak, Suriye ve Türk devletini de kapsayacaktır. Iran belki bir kara saldırısına uğramak yerine zorla bastırdığı iç sorunların başkaldırısının yaratacağı savaşın başlangıcıyla sarsılmaya başlayacaktır.
Türk devletinin şimdilik her iki tarafla yürüttüğü ilişkiler sonunu hazırlayacaktır. Ya Iran, ya da karşı tarafı seçmek zorundadır ortası kalmadı bu politikanın. Gerek Güney Kurdistan, gerekse Suriye ile kurmak istediği ilişkiler yaklaşan tufandan kendine pay çıkarmak isteğidir. Bütün olasılıklar Kürtlerin bu savaştan sonra henüz niteliği belli olmayan bir statüyü elde edeceğidir. Bu savaşı ulusal anlamda karşılamak yerine sürdürülen parçalı direniş, Kurdistan’ın parçalanmışlığının devam etmesi demektir.
Sol ideoloji ulusal ve direniş yapılarını destekler ama bunların gerici nitelik taşıyanlarını desteklemez, toplumsal ilişkileri daha üst bir iklime taşıyacak olanlarını destekler. Emperyalizme karşı savaşma iddiasıyla ortaya çıkıp, emperyalist ideolojinin sürdürücüsü olanları desteklemez.
Kürtlerin bin yıllık özgürlük arayışında, bin yıllık düşmanlarına gösterecek ne minnet, ne de vefa duygusu kaldı. Emperyalizme karşı savaşı sloganlarla yürütenlerin aklına da ihtiyacımız yok.