Nuri Fırat: ‘Yeni Süreç’; Mesele Bölgesel, Hesaplar Basit

Yazarlar

MHP Lideri Devlet Bahçeli, 22 Ekim’de partisinin grup toplantısında, yine “yeni çözüm süreci” hakkında konuştu. Bu kez konuşmasında, büyük oranda milliyetçi ve resmi ezberi tekrarlamakla birlikte, “yeni sürece” ivme kazandırabilecek veya yeni bir boyut kazandırabilecek sözler de söyledi. 

Her şeyden önce Bahçeli’nin konuşmasında sansasyonel olan kısım, Öcalan’a dairdi. Bahçeli, yine doğrudan sözü Öcalan’a getirdi, bir önceki grup konuşmasında da Öcalan’a çağrı yapmıştı. İkinci kez yaptığı çağrıda içerik aynıydı, Bahçeli ısrarla Öcalan’dan PKK’yi lağvetmesini talep ediyor. Ama ikinci çağrısında bu kez bir karşı teklifte de bulundu. Şayet Öcalan PKK’yi lağvedeceğini açıklarsa, gelip Meclis’te DEM Partinin grup toplantısında konuşabileceğini, açıklamasını burada yapabileceğini söyledi ve ardından “umut hakkı”ndan faydalanabilmesi için yasal düzenlemelerin yapılabileceğini de ekledi.

Bahçeli bu açıklamalarıyla hem PKK’nin hem de DEM Parti’nin Kürt meselesinin çözümü için tek adres olarak işaret ettiği İmralı’yı bir bakıma muhatap kabul etmiş oluyor. “Umut hakkı” meselesi ise, zaten bir süreden beridir Kürt hareketinin dile getirdiği bir talep ve anlaşılacağı üzere Bahçeli, bu talebi Öcalan için ileri sürdüğü şarta bağlıyor; PKK’yi lağvedeceğini açıklarsa adım atılır! Burada bir not düşmekte fayda var: Besê Hozat ve bazı diğer PKK yetkilileri bir süre önce Türk devletinin Öcalan’ın durumuyla ilgili kendilerine “ahlaksız tekliflerde” bulunduklarını ve bunu kabul etmeyeceklerini açıklamışlardı. Muhtemelen bahsettikleri şey, Bahçeli’nin açıklamalarıyla ortaya çıkan hususla ilgilidir.

Kürt hareketinin Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması ve Öcalan’a umut hakkının tanınması yönündeki taleplerine karşılık, muhtemelen örgütün tasfiyesi şartı o zaman da ileri sürülmüştü ve bu kabul görmemişti. Ama Bahçeli, bu kez kamuoyu önünde pazarlığa oturdu ve teklifini yineledi. Bu yönüyle bu teklifin daha önceki gizli tekliflerden ayrılan önemli bir yanı olduğu kabul edilebilir; üstelik ne kadar ciddi olup olmadığını bilmiyoruz ama Öcalan’a Meclis’te açıklama yapma teklifi de sunuluyor. Bu konuda herhangi bir gelişmenin olup olmayacağını Öcalan’dan gelecek açıklamada görebiliriz. 

Peki, ırkçı-milliyetçi bir partinin liderinden esasında beklenmeyecek şekilde, Bahçeli’nin Öcalan hakkındaki bu sansasyonel çıkışı neyi işaret ediyor? İleri sürdüğü şartlar “yeni sürecin” karakteri hakkında neleri gösteriyor? Ve en önemlisi Bahçeli, Öcalan’a yönelik sözlerini ciddiye almamızı gerektirecek ne tür bir açılım yapıyor?

Bu soruların yanıtlarını yine grup toplantısındaki açıklamalarında bulmak mümkündür. Bahçeli’nin okumasını iki ayrı başlık altında değerlendirmek gerekecektir. 

Bahçeli öncelikle “Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil, ortak aklı çalıştırmaya, dürüst ve samimi adımlara, dış dayatmalara kapalı durmaya” vesaireye ihtiyacı olduğunu söyledi. Böylece 2013-2015 aralığındaki çözüm sürecini olmuş bitmiş bir süreç olarak kabul edip raftan indirmiyor. Ama yine de bugün olup bitenleri, kendi özgül dinamiklerine sahip olmakla birlikte, aynı meseleye dair geçmiş süreçlerin devamı olarak kabul edebiliriz. 

Bahçeli, eski çözüm süreci ile yapılan benzerlikleri bir kenara koymakla kalmadı, aynı zamanda “Türkiye’nin bir Kürt meselesi olmadığını” da tekrarladı. Bahçeli’ye göre, “Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür.” Yani Kürt meselesi yok, terör ve bölücülük meselesi var, “Türkiye, bölücü teröre asla rıza göstermeyecektir”, “teröristlerin teslim olması ve Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmeleri tek çıkıştır.” Bahçeli bunları söylerken, bir de Kürtlerin Türkiye’deki diğer bütün yurttaşlar gibi kişisel meseleleri olduğunu ve bunların zaten çözülmesi gereken ayrı konular olduğunu ileri sürdü. Bununla birlikte Bahçeli’ye göre, “kolektif kimlik ve etnik temelde çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir. Kürt sorunu var demek, Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin, yıkım bekleyenlerin ortak propagandasıdır. Türkiye Devleti, asimilasyon politikasına hiçbir zaman teşne olmamıştır.” 

Bu açıklama çerçevesine bakılırsa, aslında “yeni süreçte” Bahçeli hiç de yeni bir şey söylemiyor. Aksine klasik devlet siyaset ve söyleminin dışına çıkmıyor, hatta Erdoğan’ın 2015’ten sonra sistematik biçimde tekrarladığı sözleri bir kez daha söylemiş oluyor. Bununla da yetinmeyen Bahçeli, “yeni süreçte” çağrıda bulunduğu Öcalan’a hitap ederken “terörist başı” gibi sözlerden de taviz vermiyor, bilakis bu tür sözleri üstüne basa basa tekrarlıyor. 

Haliyle bu açıklama çerçevesi ortada yeni bir sürecin olmadığını gösteriyor. Ama Bahçeli, tüm bu milliyetçi ezberleriyle birlikte, kapıları tamamen de kapatmıyor. Bunun bir adımı Öcalan’ı Meclis’e davet etmesi iken, bir diğer adımı da, yine kendisinden beklenmeyecek biçimde, en azından sürecin ilerleyebilmesi için bir tür pazarlık payına imkan sunmasıdır. Örneğin “terörle mücadeleye ayrılan kaynaklar bölgeye ayrılsa işsizliğin, gelir adaletsizliğinin” biteceğini hatırlatıyor, ki bu doğrudur ve son 40 yılda savaş ve silahlı yöntemlere ayrılan trilyon dolarlar sadece bölgeyi değil tüm Türkiye’yi kalkındırmaya yeterdi. Yine Bahçeli, “silahlı mücadelenin terörü sona erdiremeyeceği”ni de kabul ediyor. Bu önemli, zira ortağı Erdoğan ile son 9 yıldır aralıksız şekilde tek yolun silahlı mücadele olduğunu bizzat kendisi söylüyordu. Başka yolların mümkün olabileceğini kabul etmiş gibi görünüyor. Bu yüzden şunları da söylüyor: “Terör örgütünün taleplerini kabul etmek tehdide boyun eğmek değildir”, “terörü yaratan ortamın iyileşmesi için demokratik adımlardan imtina edilmesi yanlıştır”, “demokratik reformların yapılması akla en yatkın seçenektir.” 

Anlaşılacağı üzere Bahçeli bir yandan klasik ezberi tekrarlarken, öbür yandan bir şeylerin olabilmesi için kapıları bir şekilde aralık tutuyor ve bunun için de örneğin ekonomik gerekçeler vesaire ile de kamuoyunda rıza oluşturmaya gayret ediyor; hatta henüz kamuoyuna yansımamışsa da, muhtemelen çizdiği çerçevede İmralı’da pazarlık da yapıyordur. Ayrıca Bahçeli’nin kapıları açık tutan açıklamaları, ortağı Erdoğan’ın bir önceki çözüm sürecindeki yaklaşımlarını da hatırlatıyor. 

Bu arada bir husus da şu: Bahçeli yeni sürecin liderliğine soyunurken, Erdoğan daha ziyade Bahçeli’yi arkadan destekleyen bir pozisyonu tercih etmiş gibi. Ama elbette gerçek böyle değildir. Bir önceki çözüm sürecinin liderliğini Erdoğan üstlenmişti ve Bahçeli karşıt pozisyondaydı, şimdi ikisi ortak. Erdoğan, sonuç pek umduğu gibi olmasa da, bir önceki sürecin kazanımlarını partisinin ve şahsının hanesine yazmakla meşguldü, o yüzden “eski Türkiye” diyerek karşıtlarını yerden yere vuruyordu. Ama şimdi bir yandan Bahçeli’nin liderliği ile “yeni sürece” yönelik olası milliyetçi tepkiler minimalize edilirken, öbür yandan olup bitenlerin tastamam bir devlet projesi olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Bu durumda Bahçeli’yi öne süren de Erdoğan’ın kendisi oluyor. Zaten bugün devlet demek Erdoğan demektir! 

Bahçeli ve Erdoğan ikilisinin, mümkün mertebe Kürt meselesini, son 25 yılda pek çok kere denendiği üzere, bir “iç mesele” olarak kısmi bazı tavizlerle ve elbette “terör meselesi” çerçevesinde çözmeye çalıştıkları anlaşılıyor. Burada da yeni bir şey yok. Bununla birlikte son 9 yıldaki ağır çatışmalı dönemin durabilmesi ve en azından konuşabilme imkanlarının ortaya çıkması açısından “yeni sürecin” bazı gelişmelere yol açabileceği öngörülebilir. Sürecin nasıl ilerleyebileceği konusunda kritik isim Öcalan ve ondan gelebilecek bir açıklama önemli olacaktır.

Bir önceki yazıda da dikkat çektiğim üzere, bu “yeni süreci” bir bakıma Türkiye için zorunlu hale getiren yanı başındaki dış gelişmelerdir ve bu da Kürt meselesine doğrudan etkide bulunuyor. Örneğin İsrail-İran savaşının, Suriye ve Rojava ilişkilerine, İran ve Rojhılat meselesine ve bunlardan dolayı Türkiye’deki Kürt meselesine etkisi rahatlıkla öngörülebilir. Haliyle ortada Türkiye’nin baş etmesi gereken bir “iç mesele” yok, aksine iç meselenin de eklemlendiği bölgesel ve hatta müdahil olan taraflar göz önünde bulundurulduğunda uluslararası bir mesele var. Bunun çözümü ise, Bahçeli’nin çizdiği çerçeveyi fazlasıyla aşıyor. 

Sonuç olarak; Bahçeli’nin açıklamaları, öyle ya da böyle ortada bir sürecin olduğunu netleştirdi. Bu sürecin ilerleyip ilerlemeyeceği ise Öcalan’ın olası açıklamalarıyla açıklığa kavuşur. Ancak sürecin nihayetinde nasıl ilerleyeceğini veya ne tür sonuçlar doğuracağını şimdiden kestirmek çok zor; zira mesele kişisel hesapları, klasik çözümleri ve iç dinamikleri fazlasıyla aşmış durumda. 

Podcast yayını için

https://www.youtube.com/watch?v=9YoIQegCS8U 

İlginizi Çekebilir

Mihyedîn Nahrîn: Gelo Sînema Tenê Ji Bo Ziman û Çand e?
Amerika: Rusya ve İran, ABD seçimlerinden sonra protestoları körükleyebilir

Öne Çıkanlar