Alexander Dugin 62 yaşında bir ‘’filozof’’. Radikal-sağ görüşleriyle tanınıyor. Bir siyaset bilimcisi aynı zamanda. Diğer bir özelliği ise Rusya Devlet Başkanı Putin’ın en yakın danışmanı. Hatta onun için ‘’Putin’in beyni’’ diyeler bile var.
Alexander Dugin Londara merkezli Al Majalla’ya özel bir röportaj verdi. Ahmed Mahir’ın sorularını yanıtlayan Dugin ‘’Batı’yı kaybediyor olabiliriz ama dünyayı yeniden keşfediyoruz.’’dedi.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı Rus siyaset bilimci ve filozof Alexander Dugin’le gerçekleştirilen röportajın tam metni şöyle:
-Sayın Trump’ın göreve başlamasına neredeyse iki ay kaldı: Ukrayna savaşındaki gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Savaşın gidişatı açısından sadece konvansiyonel silahların kullanımını dikkate alırsak, zafer kaçınılmaz olarak Rusya’nın olacaktır. Bu zaferin yakın mı yoksa uzak mı olduğunu söyleyemesem de sahada açıkça görüldüğü üzere inisiyatifi yeniden ele geçirdik. Hem nitelik hem de nicelik açısından konvansiyonel silahların savaşın gidişatını temelden değiştirmeyeceği de ortada. Kursk’a yapılan saldırıya rağmen stratejik güç dengesi sabit kaldığı için bu durum, ABD seçimlerinden önce de açıktı.
Beyaz Saray’dan ayrılmak üzere olan Başkan Biden’ı, özellikle Trump’ın savaşı sona erdirme ve Ukrayna’ya barış getirme arzusunu ifade ettiği açıklamalarıyla birlikte, bu dengeyi bozmak için umutsuz girişimlere iten de bu. Trump’ın Ukrayna rejimine yönelik büyük yardım akışını durduracağına inanıyorum ve bunu umuyorum. Bu gerçekleşirse zafer çok yakında bizim olacak. Çünkü Ukrayna rejimi silahlanma alanında tamamen Batı’nın devasa yardımına bağımlı.
-Sayın Biden’ın Ukrayna’da uzun menzilli füzelerin kullanılmasına izin veren son kararı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu karar, göreve geldiğinde Sayın Trump’ı töhmet altında bırakmayı mı amaçlıyor?
Mesele de bu. Gerçek sebep bu. Gerçekte, Rusya topraklarını hedef alan saldırılar temel güç dengesini etkilemeyecek. Bu saldırılar, acılara ve kayıplara neden olabilir ama ilişkileri ya da büyük dengeleri değiştiremez. Bu hamlelerle ulaşılabilecek tek provokasyon Rusya’nın nükleer silahlarla karşılık vermesi olur.
Bu bağlamda ve bu acil koşullar altında, seçimden sonra görevde kalma şansını kaybeden Biden, Trump için zor koşullar yaratmaya ve Rusya ile savaşı sona erdirmesini zorlaştırmaya çalışıyor gibi görünüyor. Bu strateji, yeni ABD yönetimini utandırmayı ve onu dış politika ve uluslararası ilişkiler açısından zor bir duruma sokmayı amaçlıyor.
Umarım Başkan Putin kırmızı çizgileri aşmaktan kaçınacak kadar akıllı davranır ama bu kez Rusya’nın tepkisinin son derece tehlikeli olabileceğini düşünüyorum.
Biden’ın ABD’nin çıkarlarına aykırı hareket etmesi, herkesçe açıkça görülen şekilde bunaması ve sorumluluğunu üstlenebileceği kararlar alamaması nedeniyle tüm insanlığı büyük bir tehlikeye attığı için vatana ihanetle suçlanması gerektiğine inanıyorum. Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünü, sadece ABD’nin ulusal çıkarlarını riske atmakla kalmayıp aynı zamanda pervasız liberal yaklaşımlarıyla bir bütün olarak insanlığın geleceğini de tehdit eden bu ‘çılgın küreselciler’ grubundan hesap sormak için bir fırsat olarak görüyorum.
Umarım Başkan Putin kırmızı çizgileri aşmaktan kaçınacak kadar akıllı davranır
Ama bu kez Rusya’nın tepkisinin son derece tehlikeli olabileceğini düşünüyorum. Avrupa başkentlerinin şu anda gerçek bir tehditle karşı karşıya olduğuna inanıyorum. Ukrayna’nın NATO üyelerinin desteğiyle Rusya topraklarına uzun menzilli füzelerle yapacağı yeni bir saldırı, Rusya’nın NATO’ya karşı nükleer bir karşılık verilmesine yol açabilir. Bu artık açık ve ciddi bir olasılık.
-Peki, sizce Sayın Putin nükleer silahları kademeli olarak kullanma tehdidini hayata geçirme konusunda gerçekten ciddi mi?
Ciddi olmanın da ötesinde… Rusya’nın nükleer doktrinini gözden geçirdiğine dair pratik kanıtlar sunarak Avrupa başkentlerine açık ve doğrudan bir mesaj verdi. Daha önce hiçbir hava savunma sisteminin karşı koyamayacağı hipersonik bir silaha sahip olduğumuzdan bahsettiğimizde bize inanmadılar. Oysa Avrupa’da ya da NATO üyesi bir ülkenin topraklarında herhangi bir yeri, herhangi bir engele takılmadan kolaylıkla hedef alabiliriz.
-Ancak Putin’in Batı’nın Ukrayna’da uzun menzilli füzeler konuşlandırılmasına verdiği agresif yanıtın, Trump’la bir barış anlaşmasına varma ihtimalini zayıflatabileceğini düşünmüyor musunuz?
İyi ama durumu kim agresifleştiriyor? Eğer Başkan Biden, Ukrayna’ya Rusya topraklarına uzun ve orta menzilli füzelerle saldırma izni verdiyse, bu başlı başına bir agresiflik değil mi? Bu kesinlikle saldırgan bir eylem. Eğer Sayın Trump, ülkesinin bize karşı ilan ettiği savaşta kendimizi savunma kabiliyetimizden endişe duyuyor ve bunu yapamayacağımızı düşünüyorsa, bu büyük bir talihsizlik olur. Ancak biz kesinlikle karşılık vereceğiz. Çünkü bu tür eylemlere müsamaha gösteremeyiz.
Batı’nın gerilimi tırmandırdığını ve aynı zamanda bizim karşılık verme hakkımızı reddettiğini düşünün. Batı’nın gerilimi tırmandırmasına izin veriliyor ama bizim bunu yapmamız yasak öyle mi? Bu kesinlikle kabul edilemez. Onlar gerilimi tırmandırırsa, biz de tırmandırırız. Onlar saldırırsa, biz de saldırırız.
Putin, nükleer silah kullanma konusunda çok ciddi. Rusya’nın nükleer doktrinini gözden geçirdiğinin pratik kanıtlarını sunmuştu. Bu da Avrupa başkentlerine açıktan ve doğrudan verilmiş bir mesajdır.
Öte yandan, eğer tepkimiz zayıf olursa, kendimizi Gazzelilerin ve Batı Şerialıların ya da Lübnan’daki Hizbullah’ın yaşadığına benzer bir durum içinde bulma riskiyle karşı karşıya kalırız. Böyle bir senaryoda bizi basitçe yok edecek ve ortadan kaldıracakları kesin. ABD’nin önemli bir müttefiki olan İsrail, karşılık veremedikleri için Gazze halkını fiilen yok etti. Filistinlilerin kendilerini savunacak silahları yoktu ve şimdi kendilerini savunma hakları bile ellerinden alındı ve bu da Filistinlilerin neredeyse soykırıma uğramasına yol açtı. Bu duruma düşmek istemiyoruz, bu yüzden gerekli ve uygun gördüğümüz en kısa sürede karşılık vereceğiz.
-Ancak bu savaşı 2022 yılında başlatan Rusya oldu. Putin’i eleştirenler, Putin’in Ukrayna’yı işgali olarak adlandırdıkları şey olmasaydı, bu senaryoya ulaşamayacağımızı söylüyorlar. Bu savaşı kim başlattı, Sayın Putin’in kendisi mi?
Hayır, bu savaş Sayın Biden, küreselciler ve Nazi benzeri bir hükümeti destekleyen ve onu bize karşı iten Demokratlar tarafından başlatıldı. Her şeyi bizi kışkırtmak amacıyla planladılar. Ukrayna’da (eski Kiev yönetimine atıfla) 2014 yılında darbeyi gerçekleştirdiler ve Ukrayna’yı bize karşı silahlandırmaya başladılar. Bu onların hatası ve sorumluluğuydu.
Trump görevdeyken özellikle Rusya yanlısı değildi, asla olmadı. Katı bir liderdi. Yine de çatışma dondurulmuştu. Minsk anlaşmaları mükemmel olmasa da bir şekilde devam ediyordu. Trump’la birlikte bir çözüm olasılığı vardı. Trump fırsatı, Biden ise kıyameti temsil ediyordu.
-Savaşın maliyetinin yıllık 100 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Bunları resmi istatistiklerden okuyorum, 2024 bütçesi askeri harcamalarda yüzde 70’lik bir artış gösteriyor. Savaş uzadıkça işler daha da zorlaşıyor. Demek istediğim: Bu savaş Rusya için sürdürülebilir mi?
Kesinlikle sürdürülebilir. Yaptırımlar uygulanırken ve ekonomimiz askeri sanayiye daha fazla odaklanırken kayda değer bir ekonomik büyümeye tanık olmamız gerçekten ilginç bir paradoks. Savaş ekonomisinin gerçekten de genel ekonomimizin ana itici gücü haline geldiğini fark etmeye başladık. Bu yaptırımlar olmasaydı, potansiyelimizin büyük bir kısmını kaybetmiş olurduk. Yaptırımlar Batı’ya olan aşırı bağımlılığımızı azaltarak ekonomimizi güçlendirdi. Yerli üretime ve sanayi sektörünün gelişimine yöneldik. Bu ise Rus ekonomisinde kayda değer bir büyümeye yol açtı.
Bu eğilimlerle bir yandan ekonomimizin büyümesini sürdürürken, diğer yandan onlarca yıl savaşabiliriz. Halkımız arasındaki dayanışma güçleniyor ve moralimiz sürekli yükseliyor. Buna karşın Ukrayna, daha da harap oluyor ve tamamen Batı kaynaklarına bağımlı hale geliyor. Bağımsızlığından ya da egemenliğinden geriye hiçbir şey kalmadı, ekonomi ve finans sektörleri tamamen çöktü.
Bir büyüme evresindeyiz. Rusya ekonomisi savaş nedeniyle değil, yaptırımlar nedeniyle patlama yaşıyor. 1990’lı yıllarda ve belki de daha sonraki aşamalarda, Batı ile ekonomik ilişkilerimizin önemini abarttık. Ancak şimdi Küresel Güney’de yeni fırsatlar keşfediyoruz. Özellikle Suudi Arabistan, BAE, Türkiye, İran, Katar, Endonezya ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerle yeni ittifaklar kuruyoruz. Rusya tarihinde ilk kez Müslüman dünyası bizim için gerçekten önemli. Aynı durum Hindistan, Çin, Afrika ve tabii ki Latin Amerika için de geçerli. Evet, Batı’yı kaybediyor olabiliriz ama dünyayı yeniden keşfediyoruz.
/ Al Majalla/