Nuri Fırat: Atatürk’ün ‘Adamı’ Meğer Kürtlere Çalışıyormuş!

Yazarlar

21-22 Eylül 1937 tarihli Türk gazetelerini incelediğinizde ilk sayfalarında İkinci Türk Tarih Kurultayı’na genişçe yer verildiğini göreceksiniz. Bunun en önemli nedenlerinden biri bir yabancının, İsviçreli Eugene Pittard’ın bu kurultaya katılmış olmasıydı. Pittard ilk gün açılışta konuşmuştu, daha sonra da kendisi bir sunum yapmıştı. Elbette bu kadar “mühim bir insanın onurlandırdığı” kurultaya Mustafa Kemal ve arkadaşları da üst düzey bir katılım sağlamışlardı. 

Bazı haberlere göre, Pittard bizzat Mustafa Kemal’in ve manevi kızı Afet İnan’ın davetiyle bu kurultaya katılmıştı ve Türklerce son derece önemli bulunan tezlerini anlatmıştı. Bu arada elbette bu Pittard’ın Türkiye’ye ilk gelişi değildi. 

Anlaşıldığı kadarıyla ilk olarak 1928’de Türkiye’ye gelen Pittard, pek çok Anadolu ve Kürdistan kentini gezmiş, çeşitli gözlemler yapmış ve Avrupa’ya döndükten sonra gezisine dair bir kitap da yazmıştı. Bu kitapta bol bol Mustafa Kemal ve yeni kurduğu devleti övmüştü. Bundan olacak ki, Türklerin Pittard sevgisi depreşmişti. 1930’larda manevi babası Mustafa Kemal’in isteğiyle tüm dünyayı Türk ilan eden zırvalar yayan ve bu nedenle de sıradan bir tarih öğretmeniyken daha sonra profesör yapılan Afet İnan da Pittard’ın yanında eğitim görmüştü. Pittard, işte Mustafa Kemal ve Afet İnan ile olan bu yakınlıkları sayesinde Tarih kurultayına davet edilmişti. 1938’de yine Türkiye’ye gelen Pittard, İstanbul Florya’da bizzat Mustafa Kemal tarafından ağırlanmıştı. Daha sonra bir ay kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerini eşiyle birlikte gezen Pittard’ın harcamalarının bizzat devlet tarafından karşılanması için Mustafa Kemal özel bir kararname bile çıkarmıştı. 

Pittard’ın katıldığı Eylül 1937’deki İkinci Türk Tarih Kurultayı’na tekrar dönecek olursam… 

Pittard, açılış konuşmasında Mustafa Kemal’i ve kurduğu yeni devletini epey övmüştü. Daha sonra kongrede yaptığı sunumda ise, Avrupa’da bulunan bazı iskelet ve kafataslarından hareketle tarihsel bir medeniyet analizine girişmişti. Pittard’a göre, Avrupa Medeniyeti esasen Ön Asya, daha spesifik olarak da Anadolu kökenliydi. Anadolu’dan göçen insanların Avrupa’ya medeniyet taşıdığını iddia eden Pittard, gazetelerde de yayınlanan konuşmasında, bu medeniyet taşıyıcılarının Hititlerle olan bağlantısını anlatmaya çalışmıştı. Yani Pittard’a göre bir zamanlar Anadolu’da medeniyet kurmuş olan Hititler sayesinde Avrupa medeniyetle tanışmıştı. Ama Pittard, bu uzun konuşmasının hiçbir yerinde Hititler veya Ön Asya ile Türk ibaresini birlikte kullanmamıştı ya da böyle doğrudan bir irtibat kurmamıştı ve üstelik konuşmasının sonunda da “Türk kardeşlerinden” kongrede yaptığı bu konuşmaya bakarak “lüzumundan fazla gurura düşmemelerini” istemişti. 

Ama Türk kardeşleri, Pittard’ın da pek farkında olduğu üzere, bir süreden beri zaten tüm medeniyetleri ve hatta tüm dünyayı, Adem ile Havva’yı bile, Türk yapmışlardı. Bu durumda Hititlerin lafı bile olmazdı, onlar zaten Türk’tüler; hatta Pittard’ın katıldığı bu ikinci kurultaydan 5 yıl önce yapılan birinci kurultayda, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Genel Katibi Dr. Reşit Galip, Hititlilerin giydiği “burnu yukarı bükülmüş kunduraları”nı Türk olduklarının kanıtı diye haykırmıştı (Beşikçi 1986:47). Daha ne olsun! Haliyle Türk gazeteleri ve koca ordinaryüs ve profesör unvanlı Türk tarihçileri ve hepsinin tek şefi Mustafa Kemal için durum gayet açıktı. Onlara göre, Pittard’ın kastettiği şey, Avrupa medeniyetinin kökeninin Türklere dayandığıydı! Eh, Pittard’ın da pek bir itirazı olmamış gibiydi. Herkes halinden memnundu!

Bu tür zırvalıkların zirvede olduğu bu kurultaydan bir süre önce Türk devleti, dünyanın sayılı ırkçı çalışmalarından birine başlamıştı bile. Bu, Antopometri çalışmasıydı. Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan başkanlığında 19 Haziran 1937’den başlayıp 31 Ekim 1937 tarihine kadar bir saha çalışması yapıldı, bu kapsamda 64 bin kadın ve erkeğin kafatasları dahil çeşitli özellikleri incelendi, bu kişilerden 14 bini Kürt idi. Bu çalışmanın parasını maliye bakanlığı vermişti, saha çalışmasında görevli kişiler de devletin kadrolu doktorlarıydı, Kürtlerin kafataslarını ölçenler ise askeri doktorlardı. Yani Kürtlerle yine asker muhatap olmuştu. Afet İnan, manevi babası Mustafa Kemal ve arkadaşları, Pittard’ın da hazır bulunduğu 1937’deki tarih kurultayına bu ırkçı saha çalışmasının verileri ve heyecanıyla katılmışlardı. Bu çalışma, bizzat Afet İnan’ın yazdığı üzere, Mustafa Kemal’in emriyle gerçekleştirilmişti (Beşikçi 1986:133). 

Afet İnan, daha sonra 1947’de bu çalışmanın sonuçlarını “Türk Irkının Vatanı Anadolu” adıyla doktora tezi olarak kitaplaştırdı ve yayınladı. Ancak ilginç biçimde o sıralarda İsviçre’de bulanan İnan, daha sonra kitabına sahip çıkmadı. Muhtemelen o sıralarda Avrupa’yı mahveden Adolf Hitler’in İkinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve ardından ırkçı görüşlerin ve çalışmaların dünyada lanetli görülmeye başlanması bunda etkili oldu. Her nedense artık bu çalışmasına pek sahip çıkmayan İnan, artık daha yüksek sesle tüm dünyanın Türklerden türediğini savunmamışsa da, Kürtler konusundaki ırkçı görüşlerinden de taviz vermedi; ölünceye kadar da ona göre Kürt diye bir şey yoktu, onlar Türk kavmiydiler. 

Afet İnan, Anadolu ve Kürdistan’da 64 bin kişi üzerinde gerçekleştirdiği kafatası ölçümlerinden sonra “Anadolu’da ırk birliğinin mevcut” olduğu sonucuna varmıştı; yani aslında sonucu önceden belli olan epey masraflı ve tamamen zırvalıktan ibaret olan bir çalışmadan söz ediyoruz. Bu çalışmasında İnan’ın temel bir referansı da Eugene Pittard’dı. 

Dersim Katliamının bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada yapılan bu ırkçı çalışmada diğer bütün milletler gibi Kürtler de fiziksel antropoloji yöntemleriyle ve resmi ideolojiye uygun olarak Türk ilan edilmişti. Bununla birlikte, Afet İnan’ın bu kafatası ölçümlerine dair daha sonra yazdığı kitapta bizzat Kürt ifadesinin geçtiği bir bölüm de vardı. Bu bölümde İnan, kendi çalışmalarından önce yapılmış bazı benzer çalışmaların verilerine de yer verdiklerini ve mukayesede bulunduklarını belirtiyordu. Sözünü ettiği çalışma da kendisinin ilham perisi olan Eugene Pittard’ın 1920’li yıllardaki çalışmasıydı. Pittard çalışmasında adlarını bizzat yazdığı Kürtler, Lazlar, Gagavuzlar, Tatarlar, Yahudiler, Bulgarlar ve Romenler hakkında bazı sonuçlar paylaşmıştı. Pittard’ın verilerine de kendi çalışmalarında ortaya çıkan herkesin Türk olduğuna dair sonucu doğruladığı için yer verdiğini belirten İnan, şöyle yazmıştı: 

“Türklerde ayrı ayrı kabile isimlerini zikrederken, başka adlar altında da olsa Türk ırkı birliğini tebaruz ettirmek [yani belirlemek, bariz hale getirmek] istedik. Bilhassa Anadolu’da bu anketten önce yapılmış olan incelemelerde [Pittard’ın incelemesinde] bazı kabile isimlerine göre (Mesela, Laz, Kürt gibi) rakamlar verilmiştir. Biz bunları coğrafî bölgeleri gösterdiği için öylece koyduk. Bu karşılaştırmalarda görülmüştür ki, Türkiye’de bir ırk birliği mevcuttur.” (Beşikçi 1986:136)

Afet İran’ın kapsamlı antropometri anketinde, yani kafatası ölçümlerini konu alan kitabında Kürt sözcüğü sadece burada geçiyordu ve görüldüğü gibi Kürtleri veya onların adını gösteren Kürt kelimesini kullanmamak veya manipüle etmek için de bin bir türlü takla atıyordu. Yani Afet İnan’ın ille de Kürt ismini anmasının nedeni, birincisi başka bir kaynaktan alıntı yapmak zorunda kaldığı, ikincisi de en fazla coğrafi bölgeleri gösterdiği içindi. Kürt’ten ayrıyeten söz etmenin bir manası yoktu. Zira İnan’a göre, “Türkiye’de bir ırk birliği mevcut”tu ve manevi babası Mustafa Kemal zaten sonucu tastamam böyle olacak şekilde sipariş vermişti. 

Aradan bir süre geçtikten sonra ilginç bazı şeyler oldu. Mesela Atatürk artık yoktu, ölmüştü ve Afet İnan da, belirttiğim gibi, ırkçı çalışmasına artık sahip çıkmıyordu. 1960’lara gelindiğinde ise, çok daha ilginç bir şey oldu. Mustafa Kemal’in ve manevi kızı Afet İnan’ın el üstündü tuttuğu Pittard meğer Kürtler için çalışıyormuş!

1930’larda Afet İnan’la birlikte hararetli biçimde tüm dünyanın ve haliyle Kürtlerin Türk kökenli olduğunu savunan isimlerden biri de Profesör Hasan Reşit Tankut’tu ve bu zat da Pittard’ın katıldığı kongrede hazır bulunmuştu. Aradan 20 küsur yıl geçtikten sonra Tankut Pittard için başka bir hikaye yazmaya başlamıştı. 

27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında devlet yönetimine Kürtler hakkında bir rapor sunan Reşit Tankut, Pittard hakkında bambaşka şeyler yazmıştı. Raporunun “ırk bakımından” Kürtleri değerlendirdiği bölümünde Tankut, Eugene Pittard’ın “Les Races et L’Histoire” (Irkların Tarihi) adlı kitabına dikkat çekmişti. Tankut, Pittard’ın kitabında “Kürt ırkı için bir fasıl” ayırdığından söz ederek, bazı alıntılar yapmıştı. 

Pittard, Kürtlerin “politik bakımdan iki devlete [İmparatorluk Türkiye’si ve İran’a] bağlı” bulunduklarını, özellikle Türkiye’deki Kürtlerin “bölgenin çetinliği içinde kapanık olarak yaşamış” olduklarını ve bu durumun da “onları ırk bakımından bozulmaktan” koruduğunu belirtiyordu. Pittard, hem fiziki antropoloji yöntemleriyle Kürtler hakkında yapılmış bazı çalışmalardan hem de Kürtlere dair yazılmış başka kaynaklardan hareketle Kürt toplumunun özelliklerini yazıyordu. Açıkçası yazdıklarına bakılırsa Pittard genel olarak örneğin İngiliz Claudius James Rich’in (2018) dönemine göre popüler olan Kürtler hakkındaki görüşlerinden çok da farklı şeyler ileri sürmüyor gibiydi, ki Rich Pittard’ın bir referansıydı. Pittard, ayrıca şöyle yazmıştı: 

“Kürdistan; eski Medya’nın en çetin parçasına ve Asur ilinin büyük bölümüne düşer. Ermeni topraklarını da gasp yoluyla içine almıştır. Böyle olmakla beraber Kürtler; bugün kendi adlarını taşıyan yerlerin hepsine taşmışlardır. Bugün olduğu gibi eski zamanlarda da bazı dar ve çetin yerlerde tek başlarına yaylacı çobanlarını bırakmışlardı.”

Afet İnan’ın yoldaşı Hasan Reşit Tankut, Pittard’ın kitabından Kürtlerle ilgili bu alıntıları yapmıştı ve hemen ardından Pittard’ın “Kürtleri Ermeniler’le birlikte İran ırkına” bağladığına işaret edip devletini uyarmıştı. Çünkü Tankut’a göre, Pittard’ın bu görüşleri Kürt aydınları tarafından “ezberlenmiş gibi” biliniyordu ve her ne kadar “Kürt unsurunun yarıdan fazlası bugün dahi” Türk devletiyle hareket ediyorsa da, Kürt aydınlarının “bildikleri ve konuştukları” tehlikeliydi ve “tedbirlerde gecikmek, felaketi tezleştirebilir”di (Bayrak 1994:221)

Ve ironiye bakın; Afet İnan ve manevi babası Mustafa Kemal’in ilham kaynağı Pittard’ın görüşleri, meğer onlardan daha çok Kürtlere yarıyormuş! Zira Pittard, Kürtleri Türk yapmıyordu. Bu yüzden de Mustafa Kemal’in kalemşörü ve Afet İnan’ın da yoldaşı olan Reşit Tankut, 1960 darbecilerine Mustafa Kemal’in Ankara’ya davet edip el üstünde tuttuğu Pittard’ı yasaklamalarını tavsiye etmişti. 

Podcast yayını

https://www.youtube.com/watch?v=9J4usUHzh78 

Atatürk’ün Afeti: 14 Bini Kürt 64 Bin Kişinin Kafatasını Ölçtüler! https://www.youtube.com/watch?v=7-pb0P0PJqA 

Kaynakça

Bayrak, Mehmet (1994). Açık-Gizli / Resmi-Gayrıresmi Kürdoloji Belgeleri. Ankara: Özge Yayınları

Beşikçi, İsmail (1986). Türk Tarih Tezi ve Kürt Sorunu. Stockholm: Dengê Komal

Rich, Claudius James (2018). Aşağı Dicle’den Bağdat’a Bir Yolculuk / Şiraz İle Persepolis’i Ziyaret / Kürdistan ve Eski Ninova’da Bir Yaşamöyküsü. İstanbul: Avesta Yayınları

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever:  Suriye’den Sonra Sıra Irak ve İran’da
ABD, Rusya, Ürdün ve İran vatandaşlarına seslendi: Suriye’yi terk edin

Öne Çıkanlar