Behice Feride Demir: Şam ve Öcalan

Yazarlar

Sosyal medyanın en güzel yanlarından birisi, sözü hafifletmesi ve günlük hayatı yansıtmasıdır. Bir söz ya da bir görüntü karesi bir anda milyonlarca insanın duygularına tercüman olabiliyor. Bu nedenle sosyal medya bir dijital düşünce ortamı olduğu kadar hem tarihe tanıklık eden hem de siyasetin mahremiyetini deşifre eden yeni haber merkezi sayılır.

Ekim ayı itibariyle Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Öcalan hamlesi” çoğu insan tarafından şaşkınlık, heyecan ve kuşku ile karşılanmıştı. Kuşku ile karşılanmıştı çünkü devleti devlet aklından tanıyanlar onun çıkar noktasını, baskı ve işkence ile tanıyanlar ise bu çıkar noktasının ardındaki odaklara, olacaklara kafa yoruyordu.

Yani Türkler çıkarlarının, Kürtler ise bu işteki hesabın peşine düşmüşlerdi. Süreç o kadar hızlı ve hayal edilmez önerilerle dolup taşıyordu ki, Cumhuriyet tarihi ile Kürtlerin yaşam ve yasa savaşlarını bile unutmak mümkündü. Mesela Şeyh Said ve Seyit Rıza’yı ilerlemiş yaşlarına rağmen niye asmışlardı, belli değildi. Celal Bayar’ın meşhur Kürt raporu tartışmaya dahil edilmese de olurdu. Necmettin Büyükkaya nasıl işkencede öldürülmüş, Faik Bucak niye suikasta uğramış, Musa Anter neden faili meçhule kurban gitmiş, onlarca Kürt niçin Diyarbakır Cezaevi’nde bedenlerini ölüme yatırmışlardı, sorgulanmaya gelmezdi.

Lice niye yakıldı, Dersim köylerine kaç ay ambargo uygulandı, yüzlerce köyü kim yaktı, milyonlarca insan nasıl yerinden edildi, başka zaman konuşulacak detaylardı. Pozantı Cezaevi’nde çocuklara karşı nasıl planlı tecavüzler gerçekleştirildi, Roboski’yi kim bombaladı ve tarihi Kürt şehirleri Gazze gibi nasıl dümdüz edildi ve buradaki gizli eller kimlere aitti, önemsizdi.

Önemsizdi çünkü varsa yoksa bir an evvel Öcalan konuşsun telaşı vardı. Hatta İmralı’dan konuşması yetmez, tez elden TBMM’ye gelip, bütün aklı başında yöneticilerinin sahnenin dışına atıldığı HDP’nin mirası üzerinde at koşturan DEM Parti’nin başına geçsindi.

İroni bu ya, sıradan bir DEM Partili “Öcalan başkan” deyince derhal Silivri’ye taşınmak zorunda kalıyor ama yılların ülkücüsü, Musul ve Şam’ın plaka ustası ve Türkmeneli Bey’i Devlet Bahçeli, bir anda Öcalan’a kardeşlik davetiyesi çıkarıyordu.

Kuşkusuz bu davet rastgele yapılmıyordu. Emperyal hevesler açıktan ilan edilmişti ama içerdeki iktidarı ele geçirmenin hesapları da iyice saklanmıştı. Zira Türkiye uzun zamandır bir koalisyon şeklinde yönetiliyor ve her iki ortağın devleti ele geçirme planları çok ve farklı amaçlar taşıyor. Ancak MHP devlete yakın olmanın avantajına sahipken, AKP’nin sırtında henüz tam oturtulmamış bir rejimin yükü bulunuyor. Bu nedenle AKP, son on yılını Türkiye’yi büyük güçler arasındaki denge politikasına monte ederek hedefine, MHP ise yaklaşan dünya savaşını fırsat bilerek hem AKP’nin tüm “denge“ alanlarını tehdit etme hem de kendi sürecini olgunlaştırmanın peşinde.

Bu konuda ilk tepkisini CHP ile normalleşme girişimlerini sekteye uğratarak gösterirken, en ölümcül darbesini ise “ Öcalan hamlesinin” içine gizleyerek AKP’nin sendelemesini bekliyor. MHP ve Bahçeli, Erdoğan’in ani dönüşlerinin farkında ve Kürdistan meselesinde bu kartı kullandığı takdirde hem Kürtlerin hem de Erdoğan’ın iktidarı garantileyeceğini ve MHP’nin misyon kaybına uğrayacağını görüyor.

Bu nedenle Suriye sahasından alınan istihbari bilgilerle “Öcalan hamlesi” üzerinden hem uluslararası güçlere kendi teklifini sundu hem de Öcalan’ın anlaşabileceği bir Erdoğan’ın etrafını iyice sardı. Muhtemelen Bahçeli, Şam’ın yeni sahiplerinden de haberdardı ve bunların hem Erdoğan ile hem de SDG ile konuşma mecburiyetinde olduğunu da kavramıştı. Bu ihtimal aynı zamanda SDG, Öcalan ve Batılı koalisyon içinde söz konusu ve Bahçeli bu ittifakın yeni Şam hükümetine zaman tanıyacağını da erken tahmin edenlerden. Kanımca Bahçeli’nin “Öcalan hamlesinde” hükümetin birliğini aramak yerine,liderlik ettiği Turancı yayılma ve kendi rejimini kurmak için ördüğü ideolojik ve hukuki öncelikleri görmek daha yerinde olur.

Bu nedenle Öcalan için hiç olmadığı kadar siyasal şans ile riskli tercihler bir arada gelişiyor. Öcalan ve Şam için tarih, tekerrür mü yoksa hesaplaşma mı öngörüyor bilemiyoruz. Şam’ın el değiştirmesi, Öcalan için fırsat alanı olur mu, şimdilik muamma.
Bildiğimiz şu ki: Şam’ın düşüşü ile ortadoğu’da herkesin ve her şeyin eski hikayeleri tükettiğidir. Suriye’de İsrail’in mavisi, Kürtlerin sarısı ve İslamcıların yeşili kendine yeni sınırlar ve savaşlar için konum arıyor.

Ancak günlük soru şu : İsrail, yeni İslamcılarla anlaşır mı, İslamcılar olması gerektiği kadar tövbekar ve İsrail devletine saygılı mı, Kürtler İran’a karşı Şam ve Ankara’daki İslamcılarla uzlaşmaya açık mı? Kısacası her aktör için, Halep orda ama arşın nerede ve kimdedir henüz belli değil.

İyi okumalar!

İlginizi Çekebilir

BM Güvenlik Konseyi: Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siviller korunmalı
Şam yakınlarında bir hastanede cesetler bulundu

Öne Çıkanlar