🔴 Kongra-Gel Eş Başkanı Kartal, ” Türkiye’nin kendi iradesiyle Başkan Apo ile yeni süreci başlatması Türkiye’ye büyük bir kazanım sağlayacaktır. Türkiye’yi bütün bölgede ve dünyada örnek bir ülke haline getirecektir. Türkiye her yerde demokratik, siyasal öncülük yapan, her yerde sözü dinlenen, dikkate alınan, etkili olan bir konuma gelecektir. Adres İmralı’dır.” dedi.
Yeni Yaşam Gazetesi‘nden Nezahat Doğan Kongra-Gel Başkanı Remzi Kartal ile Suriye’deki yeni gelişmeleri ve Abdullah Öcalan’ın rolünü konuştu.
Süreç hızlı ve her an pek çok şey değişiyor. Suriye’de şu anda tam olarak ne yaşanıyor?
Suriye’nin şu andaki tablosunda belirsizlikler var ve yeni Şam rejiminin nasıl şekilleneceği, halklar, inançlar boyutuyla nasıl bir yapılanmaya gidileceği belli değil. Ayrıca Heyet Tahrir el Şam’ı yaratan güçler, onun için “bunlar değişti artık kafa kesen değil, kravat bağlayan” gibi yeni bir tarif yapıyorsa da İslam Devleti şeriat sistemi tarlasından her zaman onlara destek veren güçleri de şaşırtacak kadar yeni ve tehlikeli sürprizler çıkabilir. Din eksenli bir Baas milliyetçiliği, yeni Saddam Hüseyinler oluşabilir. İşte Türkiye’de Erdoğan bir biçimde böyle bir tipolojiyi temsil ediyor. Bu süreçte Arap Alevilere yönelik, halka yönelik saldırılar da basına yansıyor. Dolayısıyla yeni Şam rejiminin nereye gideceği, nasıl şekilleneceği konusunda bir belirsizlik karşımıza çıkarıyor.
Diğer taraftan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi sadece Kürtler için değil, bütün halklar ve bütün inançlar için tüm Suriye’de çok büyük bir şans. Yanlışlara karşı çıkacak, itiraz edecek, direnecek, tüm Suriye halkları ve bütün inançlar için gelişmelerin daha sağduyulu, daha doğru bir istikamete yönelmesinde rol oynayacak bir güç ve varlık. Tabi bir taraftan Kürtler açından acil bir konu da Türkiye’nin saldırılarında ısrar ediyor olması. Bu konuda ABD Dışişleri Bakanı Türkiye ile görüşüyor, Ankara ile Rojava arasında Amerika’nın yani içerideki koalisyon güçlerinin bu konudaki çalışmaları var. Yani nereye gider, nasıl bir tablo ortaya çıkar, net bir şey söylemek zor.
Mazlum Abdi yaptığı açıklamada, ABD’nin arabuluculuğunda Türkiye ile bir ateşkes yapılması çalışmasına vurgu yaptı. HTŞ ile QSD’nin bir noktada anlaştığı açıklandı. Bundan sonra Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin atacağı siyasal ve çözüme dönük adımlar nasıl bir sürece evriliyor ve önümüzde ne görünüyor şu an?
HTŞ ve QSD arasında, yani Kuzey ve Doğu Özerk Yönetimi arasında özellikle de uluslararası koalisyonun birinci derecede etkili olduğu bir ilişki var. Çünkü her iki tarafla da etkili ilişkileri bulunuyor. Bu da iki taraf; Fırat’ın batısı ve Fırat’ın doğusu arasında bir bütün olarak demokratik bir ilişkinin gelişmesi için bir ortaklaşmanın birlikte yürütülmesinin işaretlerini veriyor. Suriye konusunda esas sorun dışarıdan Suriye’ye yönelik yapılan saldırılardır.
Dışardan derken neyi, nereyi kastediyorsunuz?
Türkiye’dir… Sadece Suriye yeni bir yere gelmedi. Aslında Türkiye’de Kürt sorunu da artık yeni bir yere geldi. “Türkiye, Kürt sorununda bugüne kadar uyguladığı politikalarda ısrar ederse Ortadoğu’da büyük değişimlerin, harita değişimlerinin, yeni Ortadoğu düzenlemesinin gündemde olduğu böyle bir tarihi süreçte çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalır mı?” sorusu söz konusu. Şunu da belirtmek istiyorum: Dünden beri Türkiye’de Eşme Köyü’nden söz ediliyor. Türkiye’nin orada askeri şehitliği ve Süleyman Şah Türbesi vardı. Geçmişte o türbe DAİŞ tehlikesinden dolayı QSD-Rojava yönetimiyle ilişki içerisinde oradan taşındı. Başkan Apo buna “Eşme Ruhu” demişti.
Neydi Eşme Ruhu?
Türk tarafıyla Kürtlerin ortak hareket etmesi, birlikte hareket etmesi, sorunları çözmesi… O bilinen inkâr ve imha politikalarının ötesinde, onu aşarak bir demokratik diyalog, kabul ve beraberlik sağlanmış ve önemli bir gelişme olmuştu Eşme. Şimdi Türkiye’nin yükselen saldırıları ve Rojava’ya yönelik “bitireceğiz, sınırda 30 kilometre mesafede boydan boya güvenlik koridoru oluşturacağız” söylemlerine karşı Türkiye Cumhuriyeti devlet yetkililerine şu tarihi hatırlatmayı yapmak istiyorum; Osmanlı, Kürtlerin ve Türklerin buluşmasıyla ortaya çıktı. Kürtlerin ve Türklerin 1071’de Malazgirt’te bir araya gelmesi ve onun devamındaki süreçte büyük bir imparatorluk oluşturdu. Bu imparatorluk yani din eksenli bir imparatorluk değildi.
Çünkü bütün inançlar bu çatı altında birlikte yaşadı. Yine ulus eksenli bir çatı da değildi. Yani bütün halklar, bütün uluslar orada birlikte yaşadı ve birbirlerine karşı ne din ne de ulus temelinde bir egemenlik kurmadı. Bu emperyalist güçlerin I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı parçalamasına, 22 Arap devleti oluşturmasına kadar sürdü. Türkiye Cumhuriyeti devletini oluşturma sürecinde, Türk tarafında oluşan bölünme paranoyasının yarattığı milliyetçilikle, o geçmiş tarih bir tarafa bırakılarak Kürdü inkâr eden, Kürdün imhasına dayalı bir yeni süreç başlattılar.
Birinci meclis döneminden sonraki süreç…
Evet. Türkiye 100 yıldır Kürdü inkâr eden, imha eden süreçten çok şey kaybetti ve bu politikalarda ısrar Türkiye’ye yine çok şey kaybettirecektir. Bu aşamada yeni bir dünya savaşı var ve Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Burada Kürt tarafı son derece büyük bir şans yaratıyor. Bu şansı yaratan Başkan Apo’dur. Yani ırkçılık, milliyetçilik, dincilik temelinde değil, tam tersine halkların, inançların eşitliği, kadın özgürlüğü temelinde yeni bir birliktelik sunuyor: Ulus devlet eksenli, coğrafyayı böl parçala, devlet yarat anlayışının ötesinde, tamamen mevcut sınırlar çerçevesinde, toplum eksenli bir çözüm bu.
Bu toplum eksenli çözümde Türkiye için fırsatlar nedir?
Türkiye için çok büyük bir şans olabilir… Nasıl ki Osmanlı’da Kürtlerle Türkler buluşarak büyük bir imparatorluk yaptılarsa şimdi de Kürtler ve Türklerin buluşarak tamamen demokrasiyle, özgürlükle, yeni bir uygarlık anlayışıyla, yeni bir felsefeyle Kürtler ve Türkler buluşarak bütün Ortadoğu’da ve bütün dünyaya yeni bir açılım, yeni bir örnek sunarak, çok büyük bir medeniyet yaratma şansları var. Bu nedenle eski politikada ısrar Türkiye’ye çok şey kaybettirecektir ve yeni Suriye oluşturulurken, bununla birlikte yeni Türkiye’nin de şekillenmesi gerekiyor. Türkiye’nin Rojava’ya yönelik, Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları sürerse asıl tehlike Türkiye için söz konusu olur. Bu süreç herkes için büyük bir tarihi değerlendirmeye vesile olmalı. Yeniden buluşma, Kürt ve Türk halklarının yeniden birbirini kabul etmesi, birlikte demokratik, uygar bir yaşam yaratma ve bununla bütün Ortadoğu’ya ve dünyaya örnek olma imkânı var. Bu vesileyle bu çağrıyı yapmak istiyorum.
İktidarın barışa giden yolu “Tecrit kalksın ama PKK silah bıraksın,” şeklinde tarif ettiği ve Rojava’ya, Kobanê’ye saldırıları sürdürdüğü noktada PKK Lideri Abdullah Öcalan bu süreci nasıl etkileyebilir? Türkiye’nin tam olarak yapmak istediği şey ne?
Suriye’nin nereye doğru gideceği konusunda nasıl bir belirsizlik varsa Türkiye’de de aynı belirsizlik var. Türkiye şu anda barıştan, Kürt kardeşliğinden bahsediyor ama bir taraftan da topyekûn saldırı politikalarını sürdürülüyor. Yani Türkiye Kürt sorununda bilinen klasik politikalarında ısrar ediyor, fakat son 10 yıldaki başarısızlığından dolayı saldırı politikalarını yeni bir konseptle sürdürmek istiyor. Bir taraftan Başkan Apo’dan bahsediyorlar “gelsin parlamentoda konuşsun ama örgütünü tasfiye etsin,” diyorlar. Eş başkanların elini sıkıyor, öbür taraftan da partiyi kapatılmakla tehdit ediliyor. Belediyelere yönelik kayyım politikaları, halka yönelik çok yoğun tutuklamalar ve Rojava’ya yönelik savaş politikaları var. Bütün bunların ötesinde barışın çatısı olarak da İmralı’ya yaklaşım bir şantaj. Görüşmeyi yaptırmayı bir araca dönüştürmüşler.
Bu durumun belirleyicisi kim?
Kürt sorununda önceki 10 yıllarda değiliz ve 2024 yılı sonuna gelirken Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. Böyle bir süreçte parti başkanı, hatta Cumhurbaşkanı olarak hiç kimsenin devletin karar organları dışında kendi başına bir şey yapma, söyleme gücü ve şansı yoktur. Geçmişte bunu gösterenler oldu. Turgut Özal adım atmak istedi. Öyle bir açılımın Türkiye’nin önünü açacağına inanıyordu ve doğru bir düşünceydi. Bu temelde hareket etti ama bedelini kendi hayatıyla ödedi. Onun için bu konudaki açılan yeni tablo da bir derin devlet planlamasıdır. Bu planda Bahçeli’ye verilen bir rol var. Çünkü bu rolün Erdoğan tarafından yürütülmesi mümkün değildi. Geçmişte bu konuda kötü bir tablo çizdi. Şaşırtıcı, beklenmeyen, umulmayan bir kişilikten, umulmayan bir mesajla başlangıç yapılmak istendi.
Neden henüz somut bir adım atılmadı?
Çünkü gündemi tamamen kendi kontrollerine almak istiyorlar. Öyle bir giriş yapmak istiyorlardı ki hem uygun birisiyle olmalıydı hem de vereceği mesajla Türkiye kamuoyunun gündemini oluşturulmalıydı. Gündemi altüst etmeliydi. Muhalefet seçimlerden birinci parti CHP, sonra DEM Parti olarak güçlü çıkmıştı. Bu partilerin muhalefet gündemini ellerinden almak, gündem oluşturmak, muhalefeti gündem dışına itmek, kendilerine göre bir gündem oluşturmak istiyorlar.
Bunu başardılar mı size göre?
Evet bunu başardılar. Çünkü şu anda gündemi Bahçeli ne söyledi? Bu hafta ne söyledi? Önümüzdeki toplantıda ne söyleyecek? Erdoğan ne söyledi? Nasıl olacak? Soruları belirliyor. CHP bu konuda tamamen gündem dışı. DEM Parti’de bu konuda bir şeyler yapıyor ama yani olması gereken düzeyde değil. Sadece Kürt sorunuyla sınırlı değil, Türkiye açısından daha etkili bir muhalefet olabilir. Şu anda ortaya koyulan devlet planlaması yürüyor. Özel savaş medyası da gerçek dışı söylemlerle bunu destekliyor.
Bu süreç başladığında sizinle de ilgili tartışmalar oldu?
Tamamen gerçek olmayan; Türkiye’den Remzi Kartal’a, bilmem Avrupa’daki yöneticilere falanca filanca gitmiş görüşmeler olmuş gibi haberler… Tamamen gerçek dışı. Doğru olmayan şeylerle gündemi saptırmak, gündem oluşturmak istediler.
Peki bütün bu devlet planı içerisinde nasıl bir algı yaratılmak isteniyor?
Kürt tarafı aslında çözüme hazır değil, Kürt tarafında kafa karışık algısı yaratmak istiyorlar.
İmralı’yı bile dinlemiyorlar, çok başlılık var algısıyla Türkiye’yi meşgul etmek isterken esas hedefleri Rojava… Rojava’ya yönelik şu anda bilinen bu sürecin içindeler ve aktif bir şekilde burada kendilerince sonuç almak istiyorlar. Rojava’da oluşturulan Rojava devriminin kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyorlar. Açık, net bir şekilde.
Rojava’da bunun gerçekleşmesi mümkün mü?
Çok açık, net bir şekilde ifade ediyoruz, bunu başaramazlar. Bu mümkün değil. Çünkü Rojava’da halk ve savunma güçleri bir bütün olarak devrimci halk savaşı temelinde eğitildiler. Buna göre bir hazırlık içerisindeler. Onun için de ölümüne, sonuna kadar mücadeleden ötesi yok. Ama Rojava yönetimi bir taraftan da sonuna kadar Türkiye ile diyaloğu esas alıyor. Çünkü Rojava yönetimi gerçekten o Eşme ruhu dediğimiz ruha sahip. Yani Kürtlerle Türklerin yeniden buluşmasını, Kürt inkarına, imhasına yönelik bilinen yüzyıllık politikaların aşılmasını ve yeni bir başlangıç istiyor. Bu yeni başlangıçta ne Rojava’nın ne de PKK’nin Türkiye’ye yönelik bir tehdidi yok.
Başkan Apo’ya yönelik “örgütünü feshetsin” çağrılarına karşı şunu belirtmek isterim; Başkan Apo’nun yarattığı hareket Türkiye için bir tehdit değil, tam tersine Türkiye açısından büyük bir kazanımdır. Ama elbette değişen, demokratikleşen; Kürtler ve Türklerle yeni bir buluşmanın sağlandığı Türkiye için. Bu sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Kürtlerin yaşadığı bütün bölgelerde; sınırlara yönelik hiçbir itirazı olmadan, sınır sorunu, devlet sorunu yaşamadan, toplum eksenli, Suriye, Irak, İran, bütün Ortadoğu ve dünyada yani Türk halkının Kürtlerle büyük açılım sağlayacağı bir tabloda geçerlidir.
PKK bütün güçleriyle Türkiye için büyük bir güçtür. Türkiye gücüdür. Yani Türkiye’yi bölme, parçalama gücü değildir. Burada sorun PKK’nin askeri güçlerinin varlığı veyahut Rojava’nın statüsü değil, düşünce zihniyetteki Kürt düşmanlığının aşılmasıdır. Bunun aşılması halinde hem PKK’nin askeri güçleri hem Rojava Türkiye açısından en büyük ittifak, en büyük güç olacaktır. İşte Eşme ruhu buydu. Bu ruh Başkan Apo’nun tarifidir. Türkiye’nin böyle yaklaşması halinde yeni Suriye çok daha etkili, çok daha güçlü, Türkiye için de çok iyi bir komşu olarak gelişecektir. Yeni Suriye’yi tartışırken Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkilileri, siyasi partileri, iktidarı ve muhalefeti demokratik Türkiye açısından da bunu bir büyük fırsata çevrilmelidir.
Rojava’ya, Kobanê’ye saldırılar sürerken Suriye’de neler oluyor, Kürtler ne yapıyor, Kürtler nasıl bir tehditle karşı karşıya? Ne türlü riskler ve sorunlar var?
Suriye’deki bu gelişmeler üzerinde şu andaki en büyük risk ve tehlike gerçekten Türkiye’dir. Fakat Türkiye’nin 30 kilometre güvenlik koridoru, Kobanê’ye yönelik kazanımların ortadan kaldırılması gibi hedefleri hem Rojava devrimi açısından hem de şu andaki uluslararası koalisyonun politikaları açısından tamamen hayalidir ve mümkün değildir. Çünkü bölgede DAİŞ tehlikesi ciddi biçimde devam ediyor. Yine HTŞ ve yeni Suriye rejiminin şekillenmesi ve geleceği konusunda belirsizlikler ve ciddi sorunlar var. O açıdan da Rojava devrimine, oradaki kazanımlara sadece Kürtlerin değil, uluslararası koalisyonun da ihtiyacı var.
Türkiye yönetimi bu gerçeği kabul etmek zorunda. Ama asıl anlamlı ve değerli olan Amerika’nın ve uluslararası koalisyon güçlerinin Türkiye’yi zorla bir noktaya getirmesi değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bunu görmesidir. Şu anda Rojava Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarını temsil ediyor. Suriye’deki Kürtlerin kazanımları bütün Kürtleri ilgilendiriyor. Türkiye’deki Kürtleri, Arapları, İran’daki Kürtleri, bütün dünyaya yayılan Kürtleri ve Kürtlerin dostlarını. Dolayısıyla Suriye Kürtlerinin oradaki halklarla birlikte yarattığı bu sisteme yönelik düşmanlık her taraftaki Kürt halkı ve Kürt dostları tarafından büyük tepkiyle karşılanacak ve buna karşı da büyük bir mücadele yürütülecektir. Bunun Türkiye’ye her anlamda büyük yansıması olacaktır.
Türkiye Kürt sorununun çözümünde ne yapmalı, nasıl adımlar atmalı? Çatışma değil müzakere diyalog sürecine nasıl geçilmeli?
Türkiye artık Kürtleri inkâr temelinde, ya da Hüda Par gibi kendi yarattığı Kürt’ü kendi temsilcisi, diğer Kürtleri yok sayma ve onlarla savaşma politikasını sürdüremez. Burada ısrar Türkiye’ye kaybettirir. Başkan Apo şu anda Türkiye açısından çözüm, barış ve demokratik Türkiye için büyük şanstır ve buna hazırdır. Son mesajı açık ve mesajı net ama tecrit devam ediyor. İmralı’da tecrit devam ettiği sürece biz devlet aklında çözüm var diyemeyiz. Çözümün ölçüsü İmralı’ya yaklaşımdır.
Başkan Apo “bir hafta içerisinde süreci barış ve demokratik çözüme evriltme gücüm vardır,” demişti. Son gelişmeler artık ne Rojava’da ne de Türkiye’de eski politikalarla sonuç almanın imkânı olmadığını gösteriyor. Türkiye bunu görmeli. Türkiye’nin kendi iradesiyle Başkan Apo ile yeni süreci başlatması Türkiye’ye büyük bir kazanım sağlayacaktır. Türkiye’yi bütün bölgede ve dünyada örnek bir ülke haline getirecektir. Türkiye her yerde demokratik, siyasal öncülük yapan, her yerde sözü dinlenen, dikkate alınan, etkili olan bir konuma gelecektir. Adres İmralı’dır.
İmralı kapılarının açılma ihtimalini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye Kürt sorununun çözümünden kaçamaz. Bunun için de İmralı kapıları açılacak. İmralı kapılarını halkımız, mücadelemiz, dostlarımız, uluslararası gelişmeler, bölgesel gelişmeler, açacak. İmralı kapılarını kapatan, Kürt sorununda eski çözümde ısrar eden bir Türkiye bölünmeden ve parçalanmaktan kurtulamaz. Çünkü yüz yıl önce imparatorluğu bölen ve yeni bir dizayn yaratan güçler şimdi Ortadoğu’yu yine dizayn ediyor. İsrail’in güvenliği temelinde bölge coğrafyaları bölünüyor, parçalanıyor. Türkiye’nin Suriye, İran, Irak ve bütün bölgelere yönelik böyle bir bölünme ve parçalanmanın önünü kesebileceği tek adres İmralı’dır.
İmralı’da bölünme, parçalanma yok… Başkan Apo, birlikte toplumsal ve ulusal birliği sağlayarak, şu anda var olan sınırlar içerisinde, demokratik bir çözümle halkların birlikte yaşamasını esas alıyor. Türkiye’nin düşman gözüyle değil dost yüreğiyle, negatif değil pozitif anlamda Başkan Apo’nun ne yapmak istediğini anlaması gerekiyor. Türkiye çok daha ağır bedeller ödeyerek bir çözüm noktasına gelmektense, diyalog temelinde -ki bu diyalogun adresi İmralı’dır- yaşanana acılardan ders çıkarmalı, “artık yeter,” demelidir. Türkiye’yi demokratikleştirerek Kürt sorununu çözme temelinde Türkiye’yi bütün dünyada eşsiz emsalsiz bir demokratik uygarlığın merkezi haline getirebiliriz. Yeter ki bu konuda sağduyulu olalım, demokratik aklı esas alalım.
Nasıl bir yol var önümüzde?
Başkan Apo’nun öncülük edeceği demokratik bir sürecin yaşanacağı dönem önümüzdedir ama bu yol rahat ve kolay da değil. Bunun için ciddi mücadele yürütmek gerekiyor. Türkiye’nin Rojava’da yürüttüğü politikalar ortada. Bu politikaların önünü kesmek, bunlardan sonuç çıkmayacağını göstermek için dört parça Kürdistan ve yurt dışında herkesin çok ciddi çalışması lazım.
Bu noktada Türkiye’deki muhalefet nasıl bir yol izlemeli?
Türkiye muhalefetine başta da DEM Parti’ye büyük iş düşüyor, DEM Parti kendisini anamuhalefet gibi örgütlemelidir. Şu anda Türkiye’de anamuhalefet CHP, demokratik çözümün öncülüğünü yapan DEM Parti’dir. AKP ve MHP’nin yarattığı gündem içine sıkışmamalı. Kendi Türkiye gündemini oluşturmalıdır.
Siz anamuhalefetin ve DEM Parti’nin bir alana sıkıştığını mı düşünüyorsunuz?
Aynen öyle düşünüyorum. AKP-MHP İmralı açılımıyla şu an gündemi tamamen kontrolüne almada başarılı oldu. Tam tersine hamle yapmalılar. Tabi ki İmralı kapıları açılmalı, tabi ki Başkan Apo ile ailesi, avukatları, milletvekilleri ve herkes görüşebilmeli. Ama çalışmaları sadece bu parantez içinde tutarsak AKP-MHP bizi orada meşgul edecek ve görüştürmeyecek, süreci yavaş yavaş ve kendi kontrolünde tutarak yürütecektir.
Son iki aydır da gelinen noktada somut adımlar bir türlü atılmıyor. Anamuhalefetin, DEM Parti’nin somut adımları, siyaseti ne olmalı?
Mesela şu anda muhalefet Suriye ile ilgili kendi politikasını söylemeli. AKP’ye, MHP’ye değil Türkiye’ye seslenmeli. AKP-MHP’nin yürüttüğü Suriye politikaları Türkiye toplumunu felakete götürür. Türkiye yeni çatışma senaryoları ile değil, demokratik açılım ve barış politikalarıyla kazanır. Bahçeli dünyada ve içimizde barışı sağlamalıyız diyor ama AKP Rojava’ya yönelik barış değil savaş politikaları yürütüyor. Muhalefet ve DEM Parti buna karşılık kendi politikalarını Türkiye toplumuna alternatif politikalar sunmalı. Şu anda CHP’nin Suriye politikası yok, AKP-MHP ve devlet politikasının arkasında duruyor. Bu olmaz, böyle muhalefet olmaz. Onun için DEM Parti anamuhalefet gibi hareket etmeli. Çünkü CHP’nin de sistem partisi olduğunu biliyoruz. Türkiye halkları açısından şans olan demokrasi, özgürlük ve geleceğe yönelik önerileri ile DEM Parti her yerde alternatif politikalarını anlatmalı, halka seslenmeli, mücadeleyi her boyutta direnişi yükseltmelidir. Böyle bir konsept AKP-MHP parantezini ortadan kaldırır ve Türkiye kamuoyunda baskı oluşturur.
Remzi Kartal’ın derdi nedir?
Derdim Başkan Apo ile fiziki kucaklaşmaktır. Demokratik bir Türkiye, demokratik, özgür bir yaşamdır. Böyle bir Türkiye derdimiz var.