Ali Engin Yurtsever: Suriye’de Yönetim Şekillendirilmesi

Yazarlar

     Suriye’de baş döndürücü bir şekilde iktidarı ele geçiren HTŞ nasıl bir i̇deolojik yönetim anlayışıyla yeni dönemi karşılayacağını şimdilik belirsizliğe gömmüş bulunuyor. İslamın geleneksel kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan tavrı mı, demokratik nüveler taşıyan islam anlayışı mı hakim olacak henüz bilinmiyor? Ancak medyaya düşen bilgilere baktığımızda bazen kendisi dışında olan halklara ve inançlara yönelik insan ölümlerini de içeren ağır baskıların görüntüsü ve HTŞ liderinin “biz herkesi kucaklayacağız” açıklamalarına bakarak elde edeceğimiz sonuç şudur: İslamın siyasal yönetimi ve anlayışı geleneksel olarak kendi i̇deolojik tutumunu reddedemez. Kendi anlayışını dayatmak, diğerlerini ya yok etmek, ya da diz çöktürmek zorundadır.

İktidar gerçeğinden baktığımızda da hiçbir iktidar tarihte ikinci bir iktidarı kabul etmemiş, bir süre beraber olsa bile güçlendiği anda ortağını en zalim yöntemleri kullanarak acımasızca yok etmiştir. Bu nedenle HTŞ her iki olgudan yola çıkarak Kürtler, Aleviler, Dürziler başta olmak üzere bütün “ötekileri” güçlendiği anda yok etmeye çalışacaktır. Örgütsel anlamda da tarihi böyle yazılmıştır. Kendisiyle aynı i̇deolojik tutumu alan örgütleri bile şiddet yoluyla ezerek kendisine biat ettirmiştir. Bu tutumu diğerlerine karşı sergilemeyeceğine, onlarla ortak bir yönetime razı olacağına inanmak, şimdi yaşanan “lale devri” sürecini kalıcı sanmak demektir. Humeyni iktidarı eline aldığında neyi hedeflediğini bir ay saklayabilmiş, daha sonra kara bir bulut gibi toplumun üzerine çökmüştü. 

      Suriye’de iktidar henüz kurulmuş değil. 12-13 güne sığan iktidarı ele geçirme mücadelesinin muhasebesinin de henüz sağlıklı olarak yapılmadığını da unutmamak gerekir. Şöyle bir örnekle açıklamak isterim. İran’da iktidarı kaybeden Pehlevi Ailesi zaman zaman yaptığı açıklamalarda “geri döneceğiz, devam edeceğiz” türünden bir umudu halen söylem düzeyinde de olsa sürdürüyor. Oysa Esad açısından baktığımızda bir tuhaflık zinciri var ortada. İç savaş başladığından beri sürdürülen kendisine yönelik saldırılara karşı siyasi ve askeri sert tutum iki haftalık bir süre içinde elden bırakıldı. HTŞ Şam yürüyüşü boyunca neredeyse hiçbir ciddi engelle karşılaşmadan yoluna devam etti. Binlerce asker, ağır silahlar vd etkenler hiç yokmuş gibi iktidar Esad’dan alındı. Esad Rusya’ya kaçtıktan bir hafta sonra “dostlar alışverişte görsün” mantığından hareketle sıradan bir basın bildirisi yapıp bıraktı. 1970 yılından itibaren elde edilen iktidar sanki demokratik seçimler yapılmış gibi teslim edilip vazgeçildi. 

       Suriye’de 1 mart tarihinde geçici hükümetin kurulacağı söyleniyor ancak bu tarihte kurulacak mı, nasıl bir hükümet olacak belli değil. 

       Güç belirleyicidir. Haklılık veya mazlumluk tarihin kazananlar sayfalarında yer almıyor. Şiddetin dili ve yöntemi belirleyicidir. HTŞ gücü elinde tutuyor. Elbette geri planda verilen destekler, hesaplanan uzun vadeli bölge düzenlenmesi gibi etkenleri unutmamak kaydıyla şimdilik gücün görünen sahibinin HTŞ olduğunu belirtmek gerekir. Kürtlerin ağırlıkta olduğu özerk yönetim bölgesiyle kurulan ilişkiler henüz netlik kazanmadı. Ancak QSD tarafından yapılan ve gerçek olduğunu bildiğimiz açıklamalara baktığımızda önerilerin kabul görmediği, sadece birbirleriyle çatışmamak anlamında güvenlik eksenli bir durumun olduğu ve siyasal bir iletişimin olmadığı belirtiliyor. Bu, açıkça gelecekte çatışmaya evrilme tehlikesinin olduğunu gösterir.

Öte yandan SMO adındaki Türk devleti destekli salt askeri yapılanmanın gücünü ve elinde tuttuğu bölgeyi ne zamana kadar koruyacağını süreç belirleyecektir. Çünkü bu guç sadece bir kukla görevini görmekte, siyasi ve askeri eylemini Türk devletinden gelecek talimatlara göre ayarlamaktadır. Suriye’de istenilse de artık merkezi bir yönetimin olması mümkün değil. Bunu gören Türk devletinin şimdilik işgal ettiği alanlardan bir süre sonra çıkarılacağını da biliyor olması ve bu nedenle kukla yönetimler kurmak istemesi, bunun yanında da HTŞ’yi kısmen de olsa kontrol etmeye çalışması adına yürüttüğü politika şimdilik kendi kitlesine “zafer havası” olarak yansıyabilir ama göreceğiz ki kısa sürede “zafer” gidecek, geriye “hava” kalacak. 

     Erdoğan’in Kobane’yi işgal etmek için yıllardır sürdürdüğü ısrarlı politika bir süre sonra gerçekleşebilir. Gerek ABD, gerekse AB ülkeleri tarafından yoğun bir şekilde yapılan durdurma amaçlı uyarılara karşın sınıra sürekli askeri yığınak yapması, çeteleri sevk ve idare ederek her iki koldan saldırıya hazırlaması tehlikenin sürdüğünü gösteriyor. Bir optimist bakış açısıyla bu açıklamalara büyük değer biçiliyor. Oysa bunların ne ölçüde gerçekleşeceğini geçmişten de görebiliriz.

Devletler çıkarları doğrultusunda harekete derler, dostlukları yoktur. Hele kapitalist devletlerin dostlukları hiç yoktur. Türk devletinin saldırganlığını bir hamleyle durdurabilirler ama yapmıyorlar. Çünkü Türk devletine şimdilik ihtiyaçları var. Suriye’de değişen koşullar ileride “suç”olarak adlandırılacaksa bir “suçlu” bulmak gerekecektir. Öte yandan Suriye’nin yeni yönetimi İran’a karşı yürütülecek savaşta bir cephe görevi görecektir. Bu değişim Esad’ın “diktatör” olduğu için gerçekleşmiş değil. 

       Iki özgür basın çalışanı daha katledildi. Halkın gerçek haberleri alması için çalışan ve bu nedenle hedef seçilen iki Kürt basın emekçisi daha katledildi. İlk değildi, son da olmayacak. Ders almamız gerekirse Türk devletinin bu tavrını unutmayarak ders alalım, ileride hesabını soralım. 

       Her koşulda Kürtleri dışlamak mümkün değil. Bunu en başta Türk devleti bir kez daha ve kalıcı olarak son defa öğrenecektir ama öğrendiğinde şimdiki yapısını sürdürmesi mümkün değildir. Kürt nefreti kendisine cehenneme giden yolu açtı, yuvarlanması an meselesidir artık.

       

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Bir Kürt Bahadırı- Neco
ABD Senatosuna ”2024 Türk Saldırganlığıyla Mücadele Yasası” tasarısı sunuldu

Öne Çıkanlar