The Jerusalem Post: Suriye Kürtleri kazanımlarını kolayca teslim etmeyecekler

DünyaGündem

Kürtlere ve onların merkezinde olduğu Kuzey-Doğu Özerk Yönetimine uluslararası basının ilgisi devam ediyor. Dünyanın farklı ülkelerinin-önde gelen basın-yayın organları neredeyse günde bir-iki haber veya söyleşi yayınlıyorlar. 

Bu haber ve söyleşilerde ki buna Arapça basının ezici çoğunluğu da dahil, Türk medyasının aksine mümkün olduğunca tarafsız bir dille gerçeği aktarmaya çalışıyorlar. Son dönemlerde İsrail basınının da küçümsenmeyecek bir ilgisinin olduğu gözden kaçmıyor. 

 The Jerusalem Post’tan Jonathan Spyer bizzat Rojava’ya gitmiş ve kendi deyimiyle uygulamada ‘dışişleri bakanı olarak görev yapan’ Özerk Yönetim’in Dış İlişkiler Bürosu Eş Başkanı İlham Ahmed’e görüşmüş.

Spyer’in görüşmes sonrası kaleme aldığı yazısı şöyle:

‘’Kürtlerin egemen olduğu Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES) şu anda Suriye topraklarının yaklaşık %30’unu kontrol ediyor. Fiili kontrol alanı Suriye’nin petrol ve gazının büyük bir kısmını,  en iyi tarım arazilerinin ve su kaynaklarının büyük bir kısmını içeriyor. Bu alan aynı zamanda stratejik öneme sahip. 

Esad rejiminin düşmesinden önce, İran’ın savaşçılarını ve malzemelerini Lübnan, Akdeniz ve İsrail’e taşıma kabiliyetine karşı kısmi bir engel teşkil ediyordu. AANES’in askeri gücü olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), IŞİD’e karşı devam eden mücadelede ABD ve küresel koalisyonun başlıca müttefiki. 

Aralık 2024’te Esad rejiminin ani düşüşü, Özerk Yönetim ve SDG’yi yeni bir ikilemler dizisiyle karşı karşıya bırakt. Suriye Kürtleri, şu anda Şam’da hüküm süren Hay’at Tahrir al-Sham (HTŞ) örgütünün Sünni cihatçılarıyla iyi tanışık.

Suriye savaşının deneyimli bir muhabiri olarak, 2013 ortalarında, o zamanlar Nusra Cephesi olarak adlandırılan HTŞ’nin ilk yapılanmasının kendi kontrol bölgelerine girme girişimine Kürtlerin direndiği Sere Kaniye/Rasülayn’daki çatışmaları takip ettiğimi hatırlıyorum. 

Artık siyasetçi ve devlet adamı olarak yeniden markalanan HTŞ liderleri, Avrupa ve diğer ülkelerden gelen üst düzey yetkililerin akın etti Şam’ın mutlu alıcıları. HTŞ, Suriye’nin tüm toprakları üzerindeki otoritesini genişletmeyi amaçladığını açıkça belirtti. 

Suriye için federal bir sistem olasılığını reddediyorlar. Yeni yöneticiler ayrıca, SDG’nin ayrı bir güç veya henüz kurulmamış olan yeni bir Suriye ordusunun özerk bir birimi olarak rolüne devam etmesini reddediyorlar.

İki hafta önce, Suriye’nin kuzeydoğusundaydım ve Özerk Yönetim’in üst düzey yetkililerinden İlham Ahmed ile görüştüm; Suriye Kürtlerinin mevcut durumu ve önlerindeki seçenekleri nasıl gördüklerini duymak için söyleşi yaptım.  Ahmed’in resmi unvanı Özerk Yönetim’in Dış İlişkiler Bürosu Eş Başkanı. Ancak pratikte ise bu organın dışişleri bakanı olarak görev yapmaktadır.

Ahmed’in geçmişi

Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’den gelen Ahmed, deneyimli bir Suriye Kürt muhalifi ve aktivistir. Son yıllarda kendini ifade edebilen ve etkili bir Suriye Kürt yetkilisi olarak ortaya çıkmıştı. Kamuoyuna yansıdığı gibi  2019’da Trump International Hotel’de düzenlenen gayrı resmi bir toplantıda, dönemin başkanı Donald Trump Ahmed’e Suriye Kürtlerini terk etmeyeceğine dair söz vermişti. 

Kendisiyle ilk kez 2016 yılında Qamişlo şehrinde tanıştım ve röportaj yaptım. Son zamanlarda Haseke şehrine yakın bir yerde SDG tarafından kullanılan bir ofiste konuştuk.

Ahmed, Şam’daki yeni yöneticilerin ve kendisinin bir parçası olduğu yönetimin farklı vizyonları sorusuna şu yanıtı verdi:

“Askeri ve idari olarak Suriye’de birçok bölünme var. Kuzeydoğu Suriye’de Özerk Yönetim var. Kıyı şehirlerinin kendilerine özgü özel durumları var. Dürzi topluluklarının kendi yönetimleri ve bölgelerini korumak için kendi oluşumları var. İdlib ve diğer bölgelerde de kendi yönetimleri ve oluşumlar var.

“Bu yüzden şimdi, eğer biri aniden gelip tüm bu insanları tek bir sistem altında toplarsa veya birleştirirse, bu iç iç savaşın yolunu açacaktır. Bu, Suriye’nin farklı bölgeleri tarafından kabul edilemez.”

Peki HTŞ’nin yapmaya çalıştığı bu mu? 

“Endişe, HTŞ’nin Suriye’de ‘tek başına hükümdarlık’ kurma yolunu izlemesi ve diğerlerine katılma şansı vermemesi. Hepimiz HTŞ’nin geçmişini ve tarihini biliyoruz.” 

HTŞ cihatçı kökenlerinden değiştiklerini iddia etti. Bu ciddiye alınmalı mı? 

“Bu konuda sonuç çıkarmak için henüz çok erken. Bu konuya karşı hassaslar ve El Kaide’den ayrıldıkları izlenimini vermeye çalışıyorlar. O yüzden bekleyelim ve görelim.”

Ahmed öte yandan, Şam’daki İslamcı yöneticilere yaptırımların hafifletilmesi ve HTŞ’nin terör örgütü olarak tanımlanması gibi konularda maddi tavizler verilmesine karşı çıkıyor ve mevcut kısıtlamaların devam etmesi gerektiğini söylüyor. 

“HTŞ’nin terör listesinden çıkarılması ve Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması iki şeye yol açacaktır: HTŞ, Suriye’nin tamamını ele geçirecek ve kendi sistemini kuracak, başkalarına rol vermeyecek ve ideolojisini değiştirmeyecektir.”

Peki ya SDG? Belirli koşullar altında, yeni bir Suriye ordusuna katılmayı kabul eder mi? 

“SDG’nin savunma bakanlığının veya resmi Suriye ordusunun bir parçası olmasıyla ilgili bir sorunumuz yok – ancak kendi özel statüsüne sahip olması gerekiyor. Tüm orduya liderlik etmede bir miktar katılımı olması gerekecek.”

SDG ile HTŞ arasında bir kriz çıkması durumunda (ki şu anda bu iki tarafın pozisyonları pek uzlaşmaz görünüyor) ABD’nin rolünün kritik olacağı açıktır.

ABD güçlerinin Fırat’ın doğusundaki varlığını sürdürmesi, Suriye Kürtleri için Türkiye veya müttefik bir İslamcı gruptan gelebilecek olası bir işgale karşı başlıca garanti görevi görüyor. 

Peki Amerika kalacak mı? Ahmef bu konuda iyimser görünüyordu.

“Yılın başında ABD’de birkaç IŞİD saldırısı oldu. Ve bölgemizde de IŞİD saldırılarının oranı artıyor. Türkiye’nin saldırıları IŞİD’i teşvik ediyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında, Trump yönetiminin bu konudaki pozisyonunun net olacağını düşünüyorum.” 

İsrail ile Suriye Kürt liderliği arasındaki ilişkilere nasıl bakıyor?

İsrail medyası raporlarına göre, yakın zamanda Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar ile telefonda görüşen Ahmed, ihtiyatlı ve diplomatik bir şekilde cevap verdi.

 “Herkesin, İsrail ve Yahudi halkının bir rol oynamadığı Ortadoğu krizine demokratik bir çözüm bulma olasılığını bölge için olmayacağını anlaması gerektiriyor. 

“Suriye’deki sınır bölgelerinin güvenliği, herkesin çözüme dahil olmasını gerektiriyor ve İsrail de bunun taraflarından biri. Rolü çok önemli olacak, bu nedenle şu anda İsrail ile görüşme yapmak çok önemli.”

Esad rejiminin düşüşünün daha derin anlamı nedir? Bir an durakladı. 

“Yıllar önce bir kez Lübnan’da Suriye rejimi tarafından tutuklandım. Rejim hapishanesinde iki ay geçirdim. Soruşturulma ve tokatlanma şeklimden Suriye rejiminin gerçekliğini biliyordum.

“Var olduğu sürece, bu ülkede herhangi birinin en ufak bir özgürlüğe sahip olma umudunun olmadığını biliyordum. Bu yüzden onu devirmek elzemdi. Şimdi ihtiyaç duyulan şey, eski rejimin personelinin hesap vermesidir. 

“Şu anda endişelerimiz var ama rejimin devrilmesi en azından Suriye halkı için istediğimiz yeni Suriye’yi inşa etme şansı veriyor.”

Bu umutlu duygulara rağmen, HTŞ ve Özerk Yönetim/SDG’nin gündemlerinin uzun vadede nasıl uzlaştırılabileceğini görmek zor. Birincisi, çok açık bir şekilde, Şeriat hukuku temelinde hükmeden merkezi, İslami bir rejime doğru ilerliyor. İkincisi ise ademi merkeziyetçiliği, kadın hakları ve laiklik vizyonunu savunuyor. 

Ayrıca, SDG’nin gücü ile uluslararası desteğin birleşiminin İslamcı ve Türk saldırganlığını caydırmaya yetip yetmeyeceği, ya da Batı’nın Suriye sorunundan kurtulma arzusunun Kürt yönetimini, meydan okuma ve yenilenen çatışma ya da ortaya çıkan İslamcı rejime teslim olma arasında bir tercih yapmak zorunda bırakıp bırakmayacağı sorusu da var.

Bunu çok geçmeden öğreneceğiz.

Bir şey güvenle söylenebilir: Ahmed ile söyleşi yaptığım SDG’nin üssü düzenli bir orduya benziyordu. Suriye Kürtleri, şu anda sahip oldukları şeyi inşa etmek için 14 yıl harcadılar ve önemli fedakarlıklar yaptılar. Bunu kolayca teslim etmeyecekler.’’

/ The Jerusalem Post/

 

İlginizi Çekebilir

Fırat Aydınkaya: Faşist Unsurlara Tutunmanın Reddi Üzerine Notlar
Vahhab Ayhan: Sanat hayatın en güçlü ifade aracıdır

Öne Çıkanlar