Merhaba,
Bugün size hayatımızda derin izler taşıyan bir nesneyi kendimce anlatmaya çalışacağım.
Güneşin doğduğu coğrafyadan, medeniyetin filizlendiği topraklardan gelenim ben.
Zamana, savaşlara, işgallere, talana direnen, dimdik ayakta kalanım.
Uygarlıkların, kavimlerin, hikâyelerin ve sırların sessiz tanığıyım.
Bazen ardımda bir saltanat, bir şehir, bazen bir ev saklarım.
Tanırsınız, bilirsiniz beni.
İnsanlığın kendini güvende hissetme arzusunun vücut bulmuş hâliyim.
Bazen gönülden gelen bir davetle açılan, bazen gözden düşen bir ret olup, kapanan.
Evet, tanıdınız…
Ben kapıyım.
Çok çeşidim var: Menteşeli, dönen, Fransız, tambur…
Çıkılan, girilen, bekletilen, kapanan…
Bazen, önünde sohbetler, arkasında dedikodu yapılan,
Bazen, ”Gülen Anne, gülen çocukların” olduğu, ” huzur ve güven dolu hayatın bütün güzelliği ile sıcacık sofranın etrafında akıp gittiği” evlerin kapısı…
Bazen de, yalnızlığın hüküm sürdüğü, hüznün çöktüğü, hasret kokan kapı…
Evet, Kapıyım ben,
Gönülde doğan anlam, sezgi ve bilgi olan hakikat kapısıyım.
Dört kapıdan geçerek, insanı insan yapan gönüllerin eşiğinde taht kuranım.
Tarihin Gözünden: Kapının yolculuğu
Tarihim eskidir.
Geçmişten gelen, zamana direnen, her gün yeniden yaşam bulanım.
Evlere damlardan girildiği zamanlardan gelenim ben.
İlk 4000 yıl önce, ışığın doğudan yükseldiği topraklarda, Mısır’da doğdum.
Antik çağlarda ölümden sonraki yaşama açılan bir geçittim.
Romalılar beni kutsadı.
Kapılar ve geçişlerin tanrısı Janus’un adını verdiler bana.
İnançlarda yankılandım, iyiliğin simgesi cennetin, kötülüğün simgesi cehennemin kapısı oldum.
Direnişin Yankısı
Ölümsüz sırların bekçisiyim, taşlara kazınmış direnişin yankısıyım.
Sanatla can bulur, zamana meydan okurum.
Modern şehirlerin soğuk siluetlerinde çelikten ve camdan bedenimle ayakta dururum.
Kürdistan’da Medrese Kapıları
Ben, dilimi koruyup, geliştiren medrese kapılarındaydım.
Mele Selîm’in özlemine, Feqiyê Teyran’ın, Ahmedê Xanî’nin helbestlerine açılan, Memê Alan ve Mem û Zîn ile destanlaşan, Şeyh Ubeydullah’ın özgürlük hayaline tanıklık edendim.
Ben, Cizre’de Bedirhan Bey’in sarayına açılan, Dersim’de Seyid Rıza’nın eşiğinde duran, Âmed zindanında Kemal Pir’in direnişiyle yıktığı kapıyım.
Eşiğin Ortasında: Kapının iki yüzü
Kapıyım,
Her sabah yeni umutlara, her akşam hüzünlere açılan bir geçit…
Victor Hugo, “Kapılar hem geçişi hem de yasaklamayı temsil eder” der
Kapıyım ben,
Bazen bir tutsağın özgürlüğünü engelleyen, bazen tutsak bir ruhu salıveren.
Ahmed Arif der ki:
“Akşam erken iner mahpushaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe…”
Bazen bin bir odalı saraylarda, zevkin, şatafatın, şölenlerin,
bazen de yokluğun, çaresizliğin, yoksulluğun kapısıyım ben.
Kimi zaman gizli dünyalara açılan, kimi zaman saklı hikâyelerin bekçisi.
İnsanlık onurunun işkenceye karşı direndiği çağda,
zulme açılan odaların, kırılması gereken kapısıydım ben.
Kadınların ve çocukların çığlıklarının yankılandığı,
Sessiz tanığı olmaktan utanç duyduğum kapılar…
Narin Güran’ı katledenlerin, cinayeti örtbas etmek için ”derin” ilişkileriyle entrikalar kurduğu kötülüğün kapısıydım ben.
Ve aynı zamanda;
Nanoteknoloji ve inovasyonun konuşulduğu, algı oyunlarının, diplomasi savaşlarının döndüğü “arka kapı diplomasisiyim.”
Bir eşiğin tam ortasındayım.
Ya açığım, ya kapalı.
Seçim ve Geçiş
Ama unutmayın: Ben bir nesneyim.
Seçim sizin.
Beni araladığınızda yeni bir hayata yürürsünüz, beni kapattığınızda geçmişi ardınızda bırakırsınız.
Kapıyım, Her Yerdeyim…
Ben hayatın her anında karşınıza çıkanım.
Bazen unutkanlık sebebinizim.
Bir odaya girer, neden geldiğinizi hatırlamazsınız.
Psikologlar buna “Kapı Sendromu” der. Ama belki de bu, zihninizi arındırmanın bir yoludur. Bir kapıyı geçerken, eski düşünceleri geride bırakmak…
Her kapı, geçmeye cesaret edenler için açılır.
Victor Hugo’nun dediği gibi, “Kapılar, insan ruhunun sınırlarını belirler.”
Ve Goethe:
“Her kapı, içeriye açılan bir bilinmeze davettir.”
Halkların, Dillerin ve İnançların Kapısıyım
Ben kavimler kapısıyım. Kuzeydoğu Suriye’nin halklarına açılanım.
Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin, Çerkeslerin…
Müslümanların, Hristiyanların, Êzidîlerin, Alevilerin eşiğiyim.
Kadim topraklarda, Qamışlo’nun, Hesekê’nin, Rakka’nın, Dêrik’in, Kobanê’nin kapısıyım.
Bir kilisenin girişinde haç ile kutsanan, bir caminin kapısında dua ile aralanan, bir cem evinde semaha dönülen, bir Êzidî mabedinde dilek tutulanım.
Kapıyım,
Bazen mültecilerin umuda geçtiği eşik, bazen ayrılığın tel örgüler ile çizilmiş sınırıyım.
Ben, bir zamanlar oyunlar oynanan, sevinç çığlıklarının kuş seslerine karışıp duvarlara sindiği o sıcak yuvaların kapısıydım.
Şimdi ise göç yollarına düşen çocukların ardında bıraktığı, ruhsuz, yalnız ve boş bir kapıyım.
Ben, uçakların ve SİHA’ların vurduğu şehirlerin, yıkımın ve küle dönen sokakların çığlığıyım. Zülmün karanlığına direnenlerin, küller arasından doğan mücadelenin tanığıyım.
Ben halkımın ” Yarını, Umudu, yüzakı, hıncı, namusu..” olan, yüreği ile direnen ”Rojava”nın kapısıyım.
Anılar ve Son Söz
Kapıyım, bir eşiğin ötesinde saklı umutları, bir koridorun sonunda gizlenen geleceği ve bazen, unuttuğunuz anıları hatırlatan o ince çizgiyim.
Ben, Hacı Hüseyin Ağa’nın Silvan’daki konağında herkese açık kalan, Babaeskiye sürgüne gönderilirken bile kapanmamı istemediği kapıyım.
Ben, bilgeliğin, zarafetin ve sevginin kokusunu taşıyan, yüzümü sürüp, eşiğinden geçtiğim Musa Anter‘in evinin kapısıyım.
Ben, Mehdi Zana’nın Silvan’da filizlenen, Amed Zindanında direnen, sürgünlerle süren, boyun eğmeyen mücadelesini hatırlayan ve unutmayan kapıyım.
Ben, yapımında, Meşe yerine Kayın ağacı kullanılan, boşa emek verilen, çabuk çürüyüp, boyası dökülen, kalitesiz kapılardan değilim.
Kesimi yanlış, işlemesi uygun yapılmayan, biraz ilgi ve özen gösterildiği için kendini ”Antika” sayan, dış kapının mandallarından değilim.
Ben, sizin öfke ile kalkıp, hırsla çarparak, çıkacağınız defolu kapılardan değilim.
El emeği, göz nuru ile yapılan, desenler ve motiflerle işlenip, ruh bulanım ben.
Sabırla örülen, direnişle yeşeren, vefa ile biçimlenen gönüllerin kapısıyım.
Umuda açılan, gönülleri kucaklayan, vicdanı aralayan ve zamanın acımasız akışına direnen sonsuzluk kapısıyım ben…