23 Şubat’ta federal parlamento için yapılan seçimlerde Birliki partileri SDU/CSU sandıktan birinci çıktı. Ancak sağ-radikal AFD oylarını ikiye katladı. İkinci parti oldu. SPD çöktü. İktidar ortağı yeşiller ise oy kaybına uğradı. Sol parti ise 3.8 gibi haylid eğerli bir oy artırdı. Parlamento’da güçlü bir grup oluşturmayı başardı.
Sol parti’de ayrılan sol-popülist BSW ise çok az bir farkal FDP ile birlikte dışarıda kaldı. Bu seçim sonuçlarına göre Birlik partileri ile SPD koalisyonu gündemde. Yeni başbakan ise Hırıstiyan Demokrat Birlik partisi lideri Friedrich Merz olacak. Merz’in seçim akşamı kesin sonuçlar belli olmadan ABD-AB ilişkilerine ilişkin yaptığı açıklama hayli keskindi. BBC’nin AB editörlerinden Katya Adler bu çıkışı analiz etmilş.
Almanya’nın yeni başbakanı olması beklenen Friedrich Merz kesin seçim sonuçlarını beklemeden ABD-Avrupa ilişkilerinde yeni bir dönemin başlaması gerektiği açıkladı.
ABD’nin bu kıtanın kaderine kayıtsız kaldığını ilan eden Friedrich Merz, NATO’nun geleceğini sorguladı ve Avrupa’nın kendi savunmasını güçlendirmesini talep etti.
ABD’nin yakın müttefiki ve tutkulu bir Atlantikçi olarak bilinen Friedrich Merz’in bu tavrını birkaç ay önce hayal etmek bile imkansızdı.
Politik gözlemcilere göre bu sismik bir değişim. Bu abartılı bir ifade gibi okunabilir, ancak şu anda transatlantik ilişkiler açısından deneyimlediğimiz şey, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana geçen 80 yılda benzeri görülmemiş bir şey.
Trump yönetiminin, 1945’ten bu yana Avrupa’ya uygulanan güvenlik garantilerini iptal edebileceği yönündeki açıklamaları, büyük Avrupa güçlerini derinden sarstı.
Pazar gecesi, Friedrich Merz, Donald Trump’ın Amerika’sını Rusya ile aynı kefeye koydu. Burada genel olarak Avrupa için bir güvenlik tehdidi olarak görülüyor. Avrupa’nın artık iki ülke tarafından sıkıştırıldığını ve bu yüzden acil eylemde bulunması gerektiğini söyledi.
İngiltere Başbakanı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un pazartesi günü gerçekleştirdiği ziyaretin ardından perşembe günü Washington’a gidiyor.
Friedrich Merz, dolaylı olarak, bir Fomo duygusuna – bir şeyi kaçırma korkusuna – sahip olduğunu itiraf ediyor. Almanya’nın da bu hafta orada olması gerektiğini söylüyor. Berlin, Fransa ve İngiltere ile birlikte Avrupa’nın Büyük Üçlü güçlerinden biri.
ABD ile Rusya’nın Ukrayna konusunda ikili görüşmeler yapması (ama Ukrayna ile görüşmemeleri) küresel çapta büyük güç politikalarına geri dönüldüğü hissini yaratıyor.
Ancak Almanya, Avrupa ve dünya sahnesinde uzun süredir ‘’kayıp’’ durumda. Giden hükümet, vahşi iç çekişmelerle zayıflatılmış ve dikkati dağılmıştı. Bu, ekonomi ve göçe acilen odaklanmak isteyen Alman seçmenleri, Rusya, güvenlik ve savunma konusunda harekete geçilmesini talep eden Avrupalı müttefikleri çileden çıkardı.
Merz, Almanya’nın en önemli önceliklerinden birinin uluslararası alanda yeniden etkileşim kurmak olduğunu söylüyor.
Ülke halihazırda ABD’nin ardından Ukrayna’ya askeri yardımda bulunan ikinci büyük ülke konumunda.
Merz bu desteği sürdürmek istiyor ancak Fransa ve İngiltere’nin aksine, Ukrayna’da olası bir ateşkesi desteklemek için oraya asker gönderme fikrine karşı çıkıyor.
Ancak Almanya’nın geçmiş performansına bakılırsa – Ukrayna’ya destek konusunda her aşamada ayak diremiş olmasına ve buna rağmen Avrupa’daki komşularından daha fazla yardım ulaştırmış olmasına rağmen şimdi ‘Hayır’ demek, Ukrayna’ya asker göndermeye veya Ukrayna’da kurulacak bir Avrupa “güvence gücü”nün herhangi bir biçimine katılmaya sonsuza dek ‘Hayır’ demek anlamına gelmiyor.
Almanların şimdilik en çok endişelendiği askerler, ülkelerinde görev yapan ve kendilerini güvende hissettiren 35 bin Amerikalı asker.
Seçim zamanında dış politikanın seçmenlerin en çok endişe duyduğu konu olması oldukça sıra dışıdır. Ancak bu hafta sonu Almanya’da, ekonomi ve göçün yanı sıra, seçmenler Avrupa’daki barış konusunda endişelendiklerini ve kendilerini çok güvensiz hissettiklerini söyledi.
Almanya İçişleri Bakanlığı, Kasım ayında sivillere acil barınak sağlayacak sığınakların bir listesini hazırladığını duyurmuştu.
Ukrayna çok uzakta olabilir ama Almanlar iki nedenden dolayı Rusya’dan büyük bir risk altında hissediyorlar.
Öncelikle, ülkelerinin Ukrayna’ya gönderdiği askeri teçhizat miktarı. Aşırı sağcı, Almanya İçin Alternatif (AfD), “Önce Almanya” sloganıyla, Berlin’in Kiev’den çekilmesi ve Rusya ile ilişkilerin yeniden kurulması için kampanya yürüttü. Partinin vurgulamayı sevdiği gibi, Donald Trump’ınkine çok benzeyen bir strateji.
İkincisi, Almanya’daki birçok kişi, Rusya’nın Avrupa’yı gerçekten istikrarsızlaştırmak istemesi halinde, Büyük Üçlü’den birini uzun menzilli bir füzeyle vurmayı düşünebileceğini düşünüyor.
Fransa ve İngiltere nükleer güçlerdir. Almanya değildir. Geleneksel ordusu bile yetersiz personel ve donanıma sahip. Bu yüzden Almanya onun kolay bir hedef olduğundan korkmaktadır.
Özellikle Başkan Trump Almanya’daki aktif askerlerini çekerse durum daha da vahim olacak.
ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını önemli ölçüde azaltma sözü verdi.
Almanya’da derin bir iç güvensizlik duygusu yaşanması, Friedrich Merz’in geçen hafta ABD’nin nükleer garantilerinin yerini alacak bir Avrupa nükleer şemsiyesi oluşturmak için Fransa ve İngiltere’ye yönelebileceğini öne sürmesine neden oldu.
Seçim kampanyası sırasında gündeme getirilmesi kolay bir fikir, ancak gerçekte son derece karmaşıktır; yetenekler, bağlılık ve kontrol konularını içerir.
Gerçek şu ki: Friedrich Merz, Almanya ve Avrupa’yı güvence altına alma planları için çok paraya ihtiyaç duyacak ve Almanya’nın ekonomisi de durgun.
Ayrıca, Almanya’da gelecek hükümeti kuracağı koalisyon ortağı veya ortaklarıyla, ayrıca İngiltere gibi diğer Avrupa ülkeleriyle de anlaşmaya varması gerekiyor.
Ve ABD’ye karşı bu kadar sert bir ton kullanmak istemeyebilirler.
Bu seçim Almanya’dan daha güçlü bir liderliğin habercisi olabilir. Peki Avrupa’nın geri kalanı hazır mı?
/BBC Word/
