Dilawer Alaaddin: Türkiye’deki çözüm süreci ve bölgesel etkileri

Genel

‘Erdoğan-Öcalan’ın Türkiye’de yarım asırdır devam eden çatışmaları sona erdirmeye yönelik yeni girişimi, ciddi bir barış sürecinin başlangıcı olabilir. Bu süreç, başarıya ulaşırsa, bölgenin tüm dinamiklerini yeniden şekillendirme potansiyeline sahip. Türk liderlerinin hedefleri net: PKK’nin silahsızlandırılması, güney komşularıyla askeri gerilimlerin sona erdirilmesi, iç ekonominin canlandırılması ve ABD ile Avrupa ilişkilerinin iyileştirilmesi. Bu adımlar, önümüzdeki genel seçimler öncesinde atılıyor. Türk liderler, bu süreçten kazançlı çıkmayı hedeflerken, Iraklılar, Suriyeliler, Arap ülkeleri ve uluslararası toplum da dostane ve sürdürülebilir bir çözümde rol oynayabilir.

Türkiye

Türkiye, dünyadaki Kürt nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor; bu sayı 40 milyonu aşıyor. Aynı zamanda milyonlarca Türk olmayan insanın da yaşadığı bir ülke. Ancak, Türkiye bir Türk ulus devleti olarak yönetiliyor ve Türk olmayanların asimilasyonu sürekli bir tartışma konusu. Bu durum, ülkede süregelen protestolar ve iç çatışmaların temelini oluşturuyor. 2015’teki barış sürecinin çöküşünden sonra, Türk liderler önce askeri yöntemlerle PKK’yi zayıflatmayı hedefledi. Abdullah Öcalan kartını ise, barış sürecini kendi şartlarıyla başlatmak için stratejik olarak kullandılar. Öcalan’ın beklenen çağrısıyla birlikte, savaş yorgunu PKK üyelerinin yasal siyasi partiler (DEM Parti) aracılığıyla Türkiye’nin siyasi sürecine katılmaları bekleniyor. Bu süreç, PKK ve Öcalan için af çıkarılması ve Kürt çoğunluklu şehirlerdeki merkezi kontrolün gevşetilmesiyle devam edebilir.

Irak

Türkiye’deki çatışmalar, Irak ve Irak Kürdistanı için bir tehdit oluştururken, barış süreci bu ülkelerde refah ve gelişmeyi teşvik edebilir. Şimdiye kadar hem Türk silahlı kuvvetleri hem de PKK, Irak Kürdistanı’nda güçlü askeri üsler kurdu ve en etkileyici dağlık bölgelerden bazılarını savaş alanına çevirdi. Türkiye onlarca yıl boyunca defalarca Irak’ı işgal etti, Kürdistan Bölgesi’nin derinliklerinde İHA ve uçaklarla saldırılar gerçekleştirdi ve hem Bağdat hem de Erbil başkentleriyle ilişkilerini askerileştirdi.

Türkiye aynı zamanda, enerji, ticaret ve altyapı geliştirme gibi Irak’taki ekonomik çıkarlarına da odaklanıyor. Irak Kürdistanı liderlerinin olayları büyük bir ilgiyle takip etmeleri ve çok taraflı ve sınır ötesi diyaloglara katılmaları şaşırtıcı değil. Türkiye ve PKK arasındaki çatışmanın sona ermesinin Kürtler için daha istikrarlı bir bölge ve Irak ile Türkiye arasında çok daha sağlıklı bir ilişki anlamına geleceğini biliyorlar.

Suriye

Türkiye’deki iç çekişmeler, Suriye Kürtlerini ve Rojava yönetimini diğer ülkelerden daha fazla etkiliyor. Barış sürecinden en çok kazanç sağlayacak olanlar da yine onlar. Abdullah Öcalan’ın muhtemelen PKK mensuplarına Suriye’den çekilmelerini ve Suriye’deki Kürt meselesini Suriyeli Kürt liderlere bırakmalarını isteyeceği öngörülüyor. Bu durum, Suriyeli Kürtlerin herhangi bir dış etki veya Türkiye’nin işgal tehdidi olmadan Şam’daki vatandaşlarıyla geleceklerini müzakere edebilecekleri bir zemin yaratabilir. Aynı zamanda, Türkiye’nin ve vekillerinin Rojava’ya saldırmaktan kaçınması da mümkün hale gelebilir.

Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtler ve Kürt olmayan vatandaşlar, uzun süredir kopuş ve dışlanma yaşıyor. Geçtiğimiz on yılda IŞİD işgaline karşı verdikleri varoluş mücadelesiyle kendilerini dünyaya tanıttılar. Şimdi ise eşit vatandaşlık, insan hakları, siyasi ve kültürel haklarını güvence altına almak için mücadele ediyorlar. Bir kez daha ırkçı bir Arap ulus devleti içinde asimile edilmek istemiyorlar.

Suriyeli Kürt liderler, Ankara ve Şam’ın Rojava’ya özel bir federalizm modelini kabul etmeyeceğinin farkında. Ancak, tüm Suriye bölgeleri ve vilayetleri için idari bir adem-i merkeziyetçilik düzeyi kabul edilebilir bir çözüm olabilir. Neyse ki, Suriye’nin yeni liderleri şimdiye kadar Kürtlere ılımlı bir tonla yaklaştı. Ancak, Kürt haklarının birleşik bir Suriye çerçevesinde nasıl kurumsallaştırılabileceği konusunda netlik sağlayamadılar. Yeni Suriye’nin tek taraflı ve aşırı merkeziyetçi bir yönetimle birleştirilemeyeceğini anlamış görünüyorlar. Tüm vilayetlerde bölgesel idari özerklik temelinde sağlam bir model üzerinde anlaşmak, güven inşası, uzlaşmanın geliştirilmesi ve ulusal birliğin korunması için büyük önem taşıyacaktır.

Uluslararası Toplum

Arap ülkeleri de dahil olmak üzere uluslararası toplum, büyük ölçüde Kürt davasına sempati duyuyor ve Türkiye’nin bölgedeki hegemonyasını dikkatle izliyor. Suriye’de İran hegemonyasına karşı çıkarken, aynı zamanda ülkenin Türkiye’ye bağımlı bir devlet haline gelmesini de istemiyorlar. Batılı ve Arap ülkelerinin, Türk-Kürt barış sürecine önem göstermeleri ve Türk liderlerine güney komşularıyla, özellikle Suriyelilerle ilişkilerini iyileştirmeleri için baskı yapmaları büyük önem taşıyor. Birleşik bir Suriye çerçevesinde Kürt haklarını savunarak, Şam ve Suriye Kürtlerine yapıcı bir şekilde çalışmaları ve müzakere yoluyla geleceklerini şekillendirmeleri için yardım etmeleri gerekiyor. Bu, Suriye’ye egemenliğin daha hızlı geri kazandırılmasına ve bölgesel istikrara katkıda bulunacaktır.

Kürtlerle kapsamlı bir barış süreci, Türkiye’nin Batı’daki konumunu da yükseltecektir. Amerika ve Avrupalılar, bölgedeki istikrara büyük siyasi, mali ve askeri yatırımlar yaptılar. Türkler ve Kürtler arasında sürdürülebilir bir barış, bölgedeki devlet ve devlet dışı aktörler ağı arasındaki karmaşık güvenlik dinamiklerini gevşetebilir. Aynı zamanda sınır ötesi çatışmaları, şiddet içeren aşırılıkçılığı, nüfus yerinden edilmesini (mülteciler dahil) ve ekonomik yatırım önündeki engelleri azaltabilir. Batı’nın da istediği budur. Karşılığında Batı, bölgedeki ilgili taraflar arasında daha derin ve kurumsal diyaloğu teşvik etmek ve ilerletmek için çeşitli etki hatlarını kullanarak yardımcı olabilir. Başkan Donald Trump dönemindeki yeni ABD yönetiminin, bölgemizde barış ve ekonomik ortaklığı savunacağı ve Türk-Kürt barış sürecini memnuniyetle karşılayacağı öngörülüyor. Bu süreç, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının azaltılmasına da yol açabilir.

Sonuç

Türk-Kürt barış süreci, Türk liderlerine hem Türkiye içinde hem de dışında daha geniş Kürt meselesini çözmek için kapsamlı bir politika benimseme fırsatı sunuyor. Diğer taraftan, bölgedeki Kürt liderleri bu girişimi kucaklayabilir ve onu sürdürülebilir bir barış için yol haritasına dönüştürebilirler. Türkler ve Kürtler, yapıcı roller oynamaları ve daha geniş bölgesel barış ve refaha yatırım yapmaları için diğer bölgesel ve uluslararası aktörleri davet etmeye açık olmalıdır.

/ Kürdistan Bölgesi’ndeki MERI araştırma merkezi direktörü Alaaddin’in bu yazısı rudaw‘dan alınmıştır/

İlginizi Çekebilir

Zelenskiy: Barışı görüşmek üzere kısa sürede Trump ile bir araya gelmem gerekiyor
Trump, FBI’ın direktör yardımcılığına Dan Bongino’yu atadı

Öne Çıkanlar