1978 yılında kurulan DDKAD, Kürt kadın mücadelesine katkılarıyla unutulmazdır. Ağırlıklı olarak üniversiteli kadınların oluşturduğu dernek; mitingler, geceler ve üyelikler yoluyla taban ile tavan arasında sessiz bir siyasi koridora dönüşmüştür. Sol düşünce örgütlenmeye hâkim olsa da, Kürdistan’daki gerçeklikler derneğin çalışmalarına esneklik kazandırmış ve derneği daha da tanınır kılmıştır…
Kürt Kadınları Tarihinden Seçmeler: DDKAD ve HADEP Kadın Kolları
Bugün, bazı üyeleri artık hayatta olmayan, bazıları siyaset içinde emeklilik yaşına yaklaşan, bazıları ise üniversite çağında çocuk sahibi olan kişiler ve dönemin, Kürdistan kadın tarihi için birer fenomen oldukları , zaman ilerledikçe çok daha iyi anlaşılacaktır. Şüphesiz, bir asrı geride bırakan Kürt ulusal mücadelesine dair gelişmeler; her Kürt bireyi, partisi ve parçası için geniş, çeşitli ve karmaşık bir kanaat oluşturacak kadar derindir. Her parçanın kendine özgü dinamiklerle beslendiği bu uzun yolculuk, bugün yeni zorunluluklarla karşı karşıyadır.
Uluslararası ilişkilerin bile köklü değişimlere başvurduğu bu dönemde, Kürdistan gibi sayısız çözümsüz tarihi sorunu bağrında taşıyan bir coğrafyada, hem makûs talihini yeniden yaşama hem de bu kaderi aşma hikâyesi iç içe geçiyor. Bu hikâyenin egemenler tarafı sayısız strateji barındırırken, bizim tarafımız ise yalnızca deneyimlerimizden ibarettir. Bu nedenle, Kürtlerin egemenlerin niyetlerini deşifre ettiği bazı ara dönemler, tarihin akışını bir anda değiştirebilecek anlar olarak öne çıkıyor. Sayısız isyandan çıkarılan dersler bizi bir statü gerekliliğine yöneltirken; savaşsız inşa imkânı bulduğumuz dönemlerde ortaya çıkan ekonomik, kültürel ve sosyal birikimler, gelecekteki tehlikelere karşı bir koruma kalkanı oluşturuyor.
Nefes alma, toparlanma, kendini tanıma ve yeteneklerini gözden geçirme olarak tanımlayabileceğimiz bu kısa anlar, Kürdistanlılar için unutulmaz olmuştur. 1946 ile 12 Eylül darbesi arasındaki yıllar, Kürtler için savaş dışı yeteneklerin savaşı önlemede nasıl etkili olabileceğini ve hatta olası bir savaşa nasıl çeşitlilik katabileceğini göstermiştir. Kuzey Kürdistan’a sınırlı da olsa yansıyan çok partili hayat dönemi, yeni olaylar ve olgular doğurmuştur. Bu olayların temelini oluşturan yetkin lider adayları, dernekler, siyasi parti arayışları, kültürel çalışmalar, gazete ve dergi yayınları ile kadınların görünürlüğünü artıran organizasyonlar, kendinden sonraki yılların kaldıraçları olmuştur. Kürtler, bedelini ağır ödeyerek katıldıkları bu sivil, kültürel ve demokratik çeşitliliğin bağımsızlığa hizmet edebileceğini ve yeni konumlanmalarla ciddi politik kazanımlar elde edilebileceğini bu yıllarda fark etmiştir.
Bu durum, kadın haklarının tartışılması, kadınların sosyal, ekonomik ve kültürel hayata katılması ve siyasette güç olma mücadelesinde de kendini göstermiştir. Ulusal hakları gasp edilen Kürt kadınları, sömürgeci politikaların kurbanları olarak elbette büyük haksızlıklara maruz kalmışlardır. Ancak bu ortak kader, ulusal mücadelelerinde olduğu gibi, karşılarına çıkan ilk fırsatı değerlendirme noktasında da onları durduramamıştır. Değişen dünya koşulları nedeniyle eski yaptırım gücü ve moral değeri kalmayan 8 Mart’ı karşılarken, bugünü yeniden gözden geçirme ve kadınların eşitlik taleplerini Kürdistan’ın ve dünyanın yeni düzenine göre revize etmek gerektiğine inanıyorum.
Özellikle sivilleşme ve silahsızlanmanın tartışılacağı bir gelecekte, Kürdistan kadın hareketinin kendi angajmanlarını yenilemesi zaruridir. Kürt kadınlarının sivilleşme deneyimlerine dair elimizde, kuzey merkezli iki önemli dönem bulunmaktadır. DDKAD’li yılların sosyal ve politik tutumu bize çok partili hayatın, HADEP Kadın Kolları ise 2000’lerdeki Kürt siyaset dünyasının yaşadığı daha modern bir sivilleşmenin kitlesel ve örgütlü örneklerini sunuyor. Bunlardan ilki olan DDKAD süreci, Kürt kadınlarının modern dönemdeki ilk legal derneği olarak dikkat çekiyor. Araştırmacı-yazar Rohat Alakom’a göre, “DDKAD, hem Türkiye Kürdistanı’nda hem de Diyarbakır’da kurulan ilk Kürt kadın derneği olarak tarihe geçmiştir. Bu bakımdan önemi büyüktür. Devrimci, demokrat ve sol görüşlü bir kadın derneği olarak bilinen DDKAD’nin kuruluşu, bazılarına göre bir milat kabul edilir.” (Alakom- Kürt Tarihi Dergisi, Sayı-39-2020)
Gerçekten de derneğin kuruluşu iki açıdan milattır. Çünkü dönemin gençlik hareketleri içinde yer alan Kürt kadınları, Türkiye sol kadın hareketinden ideolojik çelişkiler nedeniyle ayrılarak kendi sorunları etrafında tartışmalar yürütmüştür. 1978 yılında kurulan DDKAD, Kürt kadın mücadelesine katkılarıyla unutulmazdır. Ağırlıklı olarak üniversiteli kadınların oluşturduğu dernek; mitingler, geceler ve üyelikler yoluyla taban ile tavan arasında sessiz bir siyasi koridora dönüşmüştür. Sol düşünce örgütlenmeye hâkim olsa da, Kürdistan’daki gerçeklikler derneğin çalışmalarına esneklik kazandırmış ve derneği daha da tanınır kılmıştır. Mayıs 1979’da Bitlis’te düzenlenen miting, hem dernek hem de Kürdistanlı kadınlar için bir ilktir. Kürtçe pankartlar ve ulusal giysileriyle her kesimden kadının katıldığı bu miting, DDKAD’ı bir anda bir dernek olmaktan çıkarıp siyasi bir harekete dönüştürmüştür. Anadile vurgu yapan ve toplumsal görünürlüğü artıran bu girişim, aynı zamanda dernek için sonun başlangıcı olmuştur. Ancak, DDKAD, kendisinden sonra gelen Kürdistan kadın hareketlerinin daha rahat faaliyet gösterebilmesi için psikolojik bariyerleri yıkmış ve kadınların bir araç değil, amacı tamamlayan en büyük güç olduğunu tarihe not düşmüştür. Bu notu bulup okumak ise son Kürt hareketine kalacaktı.
Kürt hareketi bu yönüyle oldukça şanslıdır. PKK ile Kürt kadınları arasında ulusal kimlik, özgürlük ve toplumsal eşitlik ekseninde uzun yıllardır süregelen dayanışma ve tartışma bu şansın bir parçasıdır. Hareket, çağın ve kendi ideolojik çizgisinin gereği olarak kadınları devrimin bir unsuru saymış ve onlara alan açmıştır. Ancak bu, karşılıklı bir alışveriştir. Zira kadınlar, hem devrimin yüzü hem de yürütücüleri olarak, bulundukları her konumu pratik ve teorik katkılarla yeniden şekillendirerek hak etmişlerdir. Hayatın her alanı, Kürt kadınları tarafından doldurulmuş, devrim modelleri benimsenmiş ve toplumsal değişim en ücra köşelere kadar taşınmıştır. Nihayetinde, hareketin yetkililerinden zaman zaman duyduğumuz “kadın partisi” ifadesi, bu emeklerin bir yansımasıdır.
Bununla birlikte, Kürt kadınları ile Kürt hareketi arasındaki asıl siyasal dönüşümün boyutlarını 2000’ler sonrasında daha net gözlemleyecektik. Bu değişim o kadar hızlı ve yaygın bir şekilde gerçekleşecekti ki, legal alandaki Kürt siyasi hareketi, kadınların oluşturduğu bu zemin sayesinde örgütsel bir canlılık kazanacak ve genel örgütlülük bile kendini yeniden yapılandırmak zorunda kalacaktı. Şüphesiz, PKK liderinin yakalanması, ateşkes ilan edilmesi ve Türkiye’de siyasi partiler yasasına eklenen kollaşma hakkı, bu gelişmelerin diğer faktörleri sayılırdı.
Kollaşma süreci her ne kadar bir yan faaliyet gibi anlaşılsa da, Kürt kadınları için bu, kimlik bulma ve kamusal bir güç olmayı ifade ediyordu. Savaşın durması, elbette Kürtleri bir anda siyasete yönlendirmiş ve siyasetin ağır, hantal ve klikçi yanlarını bir anda boşa düşürmüştü. Bu nedenle HADEP Kadın ve Gençlik Kolları, bir an için illegal alan ile kitle arasındaki tüm boşlukları doldurarak hareketin kırsalda yaşadığı türbülansı da bertaraf etmeye yardımcı olmuştu. 6 Kasım 2000’de Ankara’da ilk olağan kongresini yapan HADEP Kadın Kolları, Ankara’ya tam örgütlülüğünü sağlayarak gitmişti. Kürdistan ve Türkiye’nin bütün merkezi illerinde tam teşkilatlanma yapısı siyasetin ezberlerini bozacaktı. Belki de Kürt siyaseti ilk kez savunmadan çıkıp, karşı tarafın sahasında pres yapmayı kadın ve gençlik hareketinin halk arasında yarattığı dinamizmle elde edecekti. Güçlü kadro hedefi temel bir ilke olarak öncelenmiş ve kendini sürekli eğiten çalışma tarzı kadın hareketinin vazgeçilmezi olmuştu.
Halk arasında ve halkın gündemi ile paralel yapılan örgütlenme faaliyetleri, aynı zamanda genel örgütünde toparlanmasını sağlamış ve Kürt siyaseti yerelden merkeze doğru hareketlilik kazanmıştı. Bu açıdan 2001’deki İzmir, İstanbul, Diyarbakır ve Adana’daki 8 Mart mitingleri, Kürt kadın hareketinin 1979’daki Bitlis mitingi gibi psikolojik bariyerleri ve Türkiye kadın hareketini aşıp kendini bulduğu ikinci deneyim olmuştur.Elbette siyasete getirilen yenilikler bu kadar değildi. Kota hakkının iç mekanizmada uygulanması, sivil toplum dernekleri ile istişareler, alt birimlerin kesintisiz işletilmesi kadın kollarının siyasete kazandırdığı ölçülerdi. Kuşkusuz bu çalışmalar, ulusal ve uluslararası yönleri ağır basan bir mücadele için yeterli değildir. Ancak tarihin tıkandığı anlarda güçlü kadrolar, tarihi amaç, yaratıcı ve özgür düşünebilen kişilerin varlığı çağın ruhuna uygun olarak bir bir ulusun yenilmez sermayedir.
DDKAD ve HADEP Kadın Kolları’nı seçkin ve unutulmaz kılan da budur.
İyi pazarlar.
Not: Gün vesilesiyle HADEP İzmir il Kadın Kollarında yer alan ve emek veren arkadaşlarımın 8 Mart’ını Eylül Nazlıer’in bir kılamı ile kutluyorum. Link