Murray Bookchin’in Rojava’daki İzleri: Özgürlük Düşü Savaşta Yeşeriyor

Yazarlar

Bookchin, sosyalizmin otoriter yüzüne isyan etti. Sovyet modelini reddetti. Yerine komünalizm önerdi: Yerel halk meclisleri, doğrudan demokrasi, hiyerarşisiz bir toplum. Sosyal ekoloji, onun manifestosuydu. İnsan, doğayla uyum içinde olmalıydı. Sınıf, cinsiyet, ırk hiyerarşileri yıkılmalıydı. Bu fikirler, Abdullah Öcalan’ın ilgisini çekti..

*

Prompt yazarı : A. Halûk Ünal

Metin Yazarı : @Grok

Rojava, Suriye’nin kuzeydoğusunda, savaşın gölgesinde bir umut hikayesi yazıyor. Bu hikayenin köklerinde, Amerikalı düşünür Murray Bookchin’in fikirleri var. Onun komünalizm ve sosyal ekoloji hayalleri, Rojava’nın demokratik konfederalizm modeline can veriyor. Bir Vermontlu komünalistin yazıları, nasıl oldu da Ortadoğu’nun kaosunda yankı buldu? Rojava, Bookchin’in düşlerini ne kadar gerçeğe taşıdı? Avrupa’daki ve Türkiye’deki solculara ne söylüyor? Devlet denen o devasa yapıyla nasıl başa çıkılacak? Ve toplumsal dönüşüm için başka hangi düşünürler ilham verebilir?

Bir Fikrin Yolculuğu: Bookchin’den Öcalan’a

Bookchin, sosyalizmin otoriter yüzüne isyan etti. Sovyet modelini reddetti. Yerine komünalizm önerdi: Yerel halk meclisleri, doğrudan demokrasi, hiyerarşisiz bir toplum. Sosyal ekoloji, onun manifestosuydu. İnsan, doğayla uyum içinde olmalıydı. Sınıf, cinsiyet, ırk hiyerarşileri yıkılmalıydı. Bu fikirler, 1990’larda hapisteki Abdullah Öcalan’ın ilgisini çekti.

Öcalan, PKK’nin Marksist-Leninist çizgisinden kopuyordu. Yeni bir yol arıyordu. Bookchin’in yazılarında, devletsiz ama örgütlü “demokratik bir toplum” gördü. 2004’te avukatları, Bookchin’e mektup gönderdi. Fikir alışverişi yapmak istiyordu. Bookchin yaşlıydı, sağlık sorunları vardı; arzu ettiği iletişim olmadı. Ama Öcalan, Bookchin’i “yüzyılın en büyük düşünürlerinden” saydı. 2006’da PKK, kongre kararıyla Bookchin’in fikirlerine bağlılık ilan etti. Bu, Öcalan’ın hayalini resmileştirdi. Bookchin’in izinden, demokratik konfederalizm doğdu.

Rojava’da Komünler Yeşeriyor

2012’de, Suriye iç savaşı kaos getirdi. Rojava, bu kaosta özerk bir yönetim kurdu. Kürtler, Araplar, Süryaniler birleşti. Bookchin’in komünalizm fikri, burada hayat buldu. Mahallelerde komünler kuruldu. İnsanlar, sokaklarının, köylerinin kaderini tartıştı. Kararlar, doğrudan demokrasiyle alındı. Savaşın ortasında, bu meclisler bir mucizeydi.

Bookchin’in sosyal ekolojisi, Rojava’da kök saldı. Savaş, kıtlık, yıkım vardı. Ama Rojava, ekolojiyi unutmadı. Permakültür tarımı denendi. Su kaynakları korundu. Yenilenebilir enerji projeleri başladı. Bookchin’in “doğayla barışık toplum” fikri, bir umut oldu.

Rojava’nın konfederal sistemi, Bookchin’in devlete alternatif önerisiydi. Farklı halklar, özerk topluluklar halinde birleşti. Ne ulus-devletin baskısı ne de anarşinin dağınıklığı. Bookchin’in düşlediği özgür bir ağ doğdu.

Kadın Özgürlüğü: Bookchin ve Öcalan Arasındaki Fark

Bookchin, hiyerarşilere karşıydı. Erkek egemenliğini, eşitsizliğin kökü görüyordu. Ama “kadın devrimi” demedi. Cinsiyet eşitliği, sosyal ekolojinin parçasıydı. Öcalan, bu fikri aldı, ama başka bir yöne taşıdı. Jineoloji adını verdiği bir çerçeve çizdi. Kadın özgürlüğünü/kadın devrimini, Kürt hareketinin kalbine koydu. Ama o da “cinsiyet özgürlükçü devrim” diyemedi. Onun dili, “kadınların toplumsal rolü” üzerineydi.

Bu, Bookchin ile Öcalan arasında bir fark yaratıyor. Bookchin, cinsiyeti hiyerarşi olarak ele alır. Kadınları tanımlayıcı bir “devrimci özne” olarak görmez. Öcalan ise kadınları devrimin öncüsü yaptı. Rojava’da sonuçlar çarpıcı oldu. Kadınlar, komünlerde eşit temsil edildi. Veto hakkı kazandı. YPJ gibi savunma birlikleri kurdu. Kooperatifler, eğitim programları kadınların eseriydi. Ama bu, Bookchin’in evrensel eşitlik düşünden farklı bir vurguydu. Öcalan, kadın özgürlüğünü ideolojik bir bayrak yaptı. Bookchin ise sistemik bir eşitlik hayal etmişti.

Bu gerilim, Rojava’nın gücünü artırıyor. Bookchin’in teorisi, Öcalan’ın pratiğiyle buluştu. Kadınlar, sadece eşit olmadı; dönüşümün motoru oldu. 

Türk Solunun Bookchin ve Öcalan Paradigmasına Bakışı

Türkiye’deki sol, Bookchin ve Öcalan’ın paradigmasına karmaşık duygularla yaklaşıyor. Rojava, bir yandan ilham veriyor, bir yandan tartışma yaratıyor. Türk solunun fraksiyonları, bu deneye farklı pencerelerden bakıyor.

Marksist-Leninist Çizgi: Geleneksel sol, Öcalan’ın demokratik konfederalizmine temkinli. Devleti, devrim için vazgeçilmez görüyorlar. Bookchin’in devletsiz modeli, “ütopik” bulunuyor. Rojava, sınıf mücadelesinden sapma olarak görülüyor. Bu bakış açısının en büyük handikapı da henüz devrimin ufukta görülmediği bir tarihten başlayarak, “işçi sınıfının yegane öncüsü” olacağını varsaydıkları örgütlerini minyatür bir devlet gibi kurmaları ve böyle bir örgütün yarattığı merkeziyetçi, hiyerarşik kültüre teslim olmaları.

Anarşist ve Özgürlükçü Sol: Türkiye’deki anarşistler, Bookchin’in komünalizmine sıcak bakıyor. Rojava’nın komünleri, heyecan uyandırıyor. Ama “PKK’nin hiyerarşik yapısı ve Öcalan’ın liderliği,” çelişki yaratıyor. Yine de Rojava, onlar için bir umut ışığı. 

Kürt Hareketiyle İttifak İçindeki Sol: HDP çevresindeki sosyalistler, Rojava’yı sahipleniyor. SODAP gibi gruplar, Rojava’yı devrimci bir model sayıyor. Kadın özgürlüğü ve ekolojik vurgular, hitap ediyor. Ama Türkiye’nin siyasi atmosferi, bu dayanışmayı zorlaştırıyor.

Akademik Çevreler: Türkiye’de Bookchin, sınırlı ama büyüyen bir ilgi görüyor. Sosyal ekoloji, ekofeminist ve anarşist çevrelerde tartışılıyor. Rojava, bu fikirlerin pratiği olarak inceleniyor. Ama güvenlik politikaları, tartışmaları akademiden öteye taşımıyor.

Türk solu, Rojava’yı konuşurken ikiye bölünüyor. Kimileri, Bookchin’in özgürlükçü ruhunu alkışlıyor. Kimileri, Öcalan’ın geçmişini sorguluyor. Rojava, hem ilham hem ayna: Solun hayalleriyle korkularını yüzleştiriyor.

Devletle Dans: Bookchin/Öcalan ve Hegemonya Arayışı

Bookchin ve Öcalan, devleti ele geçirmek istemiyor. Devleti kurmak peşinde de değiller. Ama toplumsal ihtiyaçlar –güvenlik, altyapı, sağlık– klasik devlet yapısını çağırıyor. Rojava bu çelişkileri nasıl çözüyor? Türkiye gibi burjuva devletlerin egemen olduğu yerlerde devleti yıkmak nasıl olacak? 

Klasik Marksist-Leninist sol, devleti ele geçirmeyi veya yıkmayı hedeflerdi. Partiler, merkeziyetçi, hatta otoriterdi. Askeri, konspiratif modellerle hareket ederlerdi. Kadrolar, bu hedefe göre şekillenirdi. Bookchin/Öcalan paradigması ise sivil bir tarz öneriyor. Yerel, demokratik, hiyerarşisiz. Ama mücadele tarzı belirsiz. Antonio Gramsci’nin hegemonya ve kuşatma savaşı fikirleri, bu boşluğu doldurabilir mi? Ya da Antonio Negri’nin çokluk ve imparatorluk kavramları, yeni bir ilham sunabilir mi?

Suriye’de Yeni Bir Devlet İnşası ve SDG’nin Rolü 

Suriye’de devlet çöktü. Rojava, bu boşlukta özerk bir yönetim kurdu. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Rojava’nın omurgası. Ama SDG, klasik bir devlet kurmuyor. Bookchin’in komünalizminden ilhamla, konfederal bir sistem savunuyor. Merkezi otorite yerine, yerel komünler ağı öneriyor. Suriye’nin geleceğinde, SDG’nin rolü kritik. Eğer merkezi bir devlet kurulursa, SDG, özerk bölgelerin tanınmasını isteyebilir. Bu, Bookchin’in devletsiz vizyonuna ters görünebilir. Ama Rojava, pragmatik davranıyor. Güvenlik için merkezi koordinasyon gerekiyor. Sağlık, eğitim için de. SDG, bu ihtiyaçları komünlerle dengelemeye çalışıyor. Sağlık hizmetleri, komünler üzerinden organize ediliyor. Ama savaş, merkezi planlamayı da zorunlu kılıyor. Bu, Bookchin’in purist yaklaşımından bir sapma. Öcalan’ın pratiği, ideali gerçeklikle buluşturuyor. SDG, Suriye’de devlet inşasına katılırsa, bunu konfederal ilkelerle yapmayı hedefliyor. 

Gramsci’nin hegemonya fikri burada devreye girebilir. SDG, askeri güçle değil, demokratik ve ekolojik değerlerle toplumsal rıza inşa etmeyi başarabildiğini kanıtladı. Öz savunma temelinde, kuşatma savaşı gibi, yavaş ama derin bir dönüşümle. 

Negri’nin çokluk kavramı da ilham sunuyor. Negri, merkezi bir devlete karşı, farklı toplulukların (çokluk) özerk ama bağlantılı mücadelesini savunur. Rojava’nın konfederal yapısı, bu çokluğa benziyor. Kürtler, Araplar, Süryaniler, farklı kimlikleriyle bir ağ oluşturuyor. Negri’nin imparatorluk fikri, küresel kapitalizmin merkezi olmayan ağını eleştirir. Rojava, bu ağa karşı yerel, özerk bir alternatif sunuyor. SDG, Suriye’de devlet inşasına katılırken, Negri’nin çokluk fikriyle, hegemonik bir rıza yerine, çoğulcu bir dayanışma kurabilir.

Türkiye’de Devlet 

Türkiye gibi burjuva devletlerin egemen olduğu yerlerde, Bookchin/Öcalan paradigması ne öneriyor? 

Klasik Marksist-Leninist sol, devleti ele geçirmek için silahlı mücadele ve merkezi partiler önerirdi. Bookchin ve Öcalan, yerel demokrasi diyor. Ama bu, devleti nasıl dönüştürecek? 

Türkiye’de devlet, çok güçlü bir otorite; sömürgeci yapıyı ve sömürgeci sermayeyi korumak için var. Polis, ordu, bürokrasi her yerdeler. Yüz yıldır her demokratik toplumsal gelişmeyi şiddetle yok etti. Bookchin’in komünleri, bu yapıyı nasıl aşacak? Öcalan, demokratik konfederalizmi Türkiye için ne öneriyor. Yerel meclisler, kooperatifler, özerk topluluklar. Ama bu, devleti “yıkmak”tan çok, yanından dolanmak gibi.

Gramsci’nin hegemonya fikri, bir köprü olabilir. Gramsci, devleti ele geçirmeden önce toplumsal rıza kurmayı savunur. Sivil toplumda, kültürde, eğitimde alternatif değerler inşa etmek. Bookchin/Öcalan’ın sivil tarzı, bu hegemonya savaşına uyuyor. Yerel komünler, kooperatifler, kadın hareketleri, ekolojik projeler, devletin otoritesine karşı alternatif bir dünya kurabilir. Gramsci’nin “kuşatma savaşı” gibi: Ani kanlı bir devrim yerine, uzun soluklu dönüşüm. 

Negri’nin yaklaşımı, bu stratejiye yeni bir soluk katabilir. Negri, çokluk ile, merkezi bir parti veya devlete ihtiyaç duymadan, tabandan gelen çoğulcu bir hareket önerir. Türkiye’de bu, mahalle meclisleri, sendikalar, feminist kolektifler, ekolojik girişimler olabilir. Negri’nin imparatorluk kavramı, devletin ötesinde, küresel kapitalizmin ağlarını hedefler. Bookchin/Öcalan’ın yerel odaklı mücadelesi, bu küresel ağlara karşı tabandan bir direniş sunabilir. Örneğin, Türkiye’de kooperatifler veya yerel dayanışma ağları, kapitalist piyasaya alternatif oluşturabilir. 

Ama riskler var. Devlet, bu girişimleri bastırabilir. Öcalan’ın “demokratik özerklik” önerisi, “bölücülük” suçlamalarıyla karşılaşıyor. Yine de Bookchin/Öcalan, Gramsci ve Negri’yle buluştuğunda, sivil, yerel, ama stratejik bir mücadele tarzı doğabilir. Gramsci’nin hegemonyası, rıza inşa eder. Negri’nin çokluğu, bu rızayı çoğullaştırır. Yani tartışacak, çözecek çok sorunumuz var.

Avrupa’ya Düşen Kıvılcım

Rojava, Avrupa’daki solcular için bir umut oldu. Soğuk Savaş, sosyalizmi otoriter rejimlerle lekelemişti. Rojava, özgürlükçü bir alternatif sundu. Almanya’daki Antifa, Fransa’daki ZAD, İspanya’daki anarşistler, Rojava’yı bir laboratuvar gördü. Dayanışma kampanyaları patladı. Bookchin’in kitapları raflardan indi.

Entelektüeller, Rojava’ya kulak verdi. David Graeber, Rojava’yı Bookchin’in mirası saydı. Üniversitelerde, sosyal ekoloji seminerleri Rojava’yla doldu. Ekososyalistler, Rojava’nın çevre projelerini alkışladı. İspanya’daki Barcelona en Comú, Rojava’nın yerel demokrasisinden ilham aldı.

Ama Rojava, Avrupa’nın çelişkilerini de gösterdi. Bazıları, savaşın gölgesindeki modelin “yeterince saf” olmadığını söyledi. “PKK’nin geçmişi,” bazı anarşistleri rahatsız etti. Avrupa’nın refah toplumlarında, Rojava’yı taklit etmek zordu. Yine de Rojava, Bookchin’in mesajını taşıdı: Özgürlük, yerelden öz savunmayla başlar.

Kırılgan Ama İnatçı Bir Umut

Rojava, Bookchin’in düşlerini kusursuzca gerçeğe çevirmedi. IŞİD saldırıları, Türkiye’nin tehditleri, ambargolar engel oldu. Komünler, bazen aksadı. Savaş, merkezi kararları zorunlu kıldı. Ama Rojava’nın gücü, mükemmel olmasında değil, direncindeydi. Bookchin, bir ütopya değil, bir yol haritası sunmuştu. Rojava, bu haritayı aldı. Komünler kurdu. Kadınları özgürleştirdi. Doğayla barışık bir gelecek düşledi.

Avrupa’da, Rojava, Bookchin’in mirasını canlandırdı. Devletle dans, hâlâ sürüyor. Gramsci’nin hegemonyası, Negri’nin çokluğu, bu dansa ritim katabilir. Bookchin’in mirası, imkânsızı düşleyenlerin gerçeği değiştirebileceğini söylüyor.

*Meraklısına not: Neden böyle bir yöntem deniyorum.

  1. Prompt Yazarının Rolü, Prompt Yazarlığı ve Prompt Mühendisliği

Prompt Yazarının Rolü:
Prompt yazarı, yapay zeka modellerine (örneğin, Grok gibi) net ve spesifik talimatlar veya sorular yazarak istenen çıktıları elde eder. Görevi, yapay zekanın doğru, ilgili ve yaratıcı yanıtlar vermesini sağlamak için bağlama uygun promptlar oluşturmaktır. Örneğin, bir makale veya haber siparişi için konuyu, tonu, hedef kitleyi ve uzunluğu açıkça belirtir.

Prompt Yazarlığı Dijital Zeka Sürecinde Ne Anlama Gelir:
Prompt yazarlığı, dijital zekanın (yapay zeka) potansiyelini etkin kullanmak için insan-makine etkileşiminin temel taşıdır. İyi tasarlanmış promptlar, yapay zekanın karmaşık görevleri anlamasını ve istenen sonuçları üretmesini sağlar. Bu, doğal dil ile yapay zekayı yönlendiren bir tür “programlama”dır.

Prompt Mühendisliği Nedir:
Prompt mühendisliği, yapay zeka modellerinden en iyi performansı almak için promptların sistematik olarak tasarlanması, test edilmesi ve optimize edilmesidir. Prompt mühendisi, modelin davranışlarını analiz ederek hangi talimatların daha iyi sonuç verdiğini belirler ve bunları geliştirir. Teknik bilgi ve yaratıcılık gerektirir.

  1. Dijital Zekanın Metin Yazarlığı Nasıl Çalışır?

Dijital zeka (örneğin, Grok gibi dil modelleri), metin yazarlığı için şu şekilde çalışır: 

  • Girdi (Prompt) Alma: Kullanıcı, istenen metin türünü (makale, haber, reklam metni) ve detayları (ton, uzunluk, hedef kitle) belirten bir prompt girer. 
  • Dil Modeli İşleme: Model, eğitildiği geniş veri setlerini kullanarak promptu analiz eder ve uygun bir yanıt üretir. Bu, dilbilgisi, bağlam ve yaratıcılık kurallarına dayanır. 
  • Metin Üretimi: Model, prompta uygun doğal, akıcı ve bağlama özel bir metin oluşturur. Örneğin, bir haber siparişi için başlık, giriş, olay özeti ve yorum içeren bir yapı sunabilir. 
  • İterasyon ve Düzenleme: Kullanıcı, üretilen metni inceleyip yeni promptlarla düzenlemeler talep edebilir (örneğin, “daha kısa yap” veya “daha eleştirel bir ton kullan”).

Örnek Süreç: Kullanıcı, “200 kelimelik, çevre politikaları üzerine, aktivist bir kitleye hitap eden bir haber yaz” der. Model, çevre politikaları hakkında bilgi çeker, aktivist kitleye uygun bir dil ve ton seçer ve haberi üretir.

  1. Muhalif Popüler Medya için Dijital Zekanın Faydaları

Günümüzde kişisel veya küçük networklerden oluşan muhalif popüler medya, dijital zekadan haber üretimi ve fikir işleme için şu faydaları elde eder: 

  • Hızlı İçerik Üretimi: Yapay zeka, güncel olaylar hakkında kısa sürede haber taslakları veya yorum yazıları üretebilir, küçük ekiplerin içerik üretim kapasitesini artırır. 
  • Maliyet Etkinliği: Sınırlı bütçeli muhalif medya, yapay zeka ile düşük maliyetle kaliteli metinler oluşturabilir, böylece daha geniş kitlelere ulaşabilir. 
  • Fikir Geliştirme: Promptlarla, yapay zeka farklı bakış açıları sunarak muhalif medya yazarlarının karmaşık konuları derinlemesine irdelemesine yardımcı olur. 
  • Özelleştirilmiş Ton ve Dil: Model, muhalif medyanın hedef kitlesine (örneğin, genç aktivistler veya yerel topluluklar) uygun, eleştirel ve tutkulu bir dil kullanabilir. 
  • Veri Analizi Desteği: Yapay zeka, karmaşık verileri özetleyerek (örneğin, politik raporlar veya istatistikler) haberlerin daha bilgilendirici olmasını sağlar.

Bu model, muhalif medyanın sesini güçlendirirken, insan editörlerin gözetimiyle etik ve doğru içerik üretimini destekler.

 

İlginizi Çekebilir

Savcılık, Saraçhane’deki polis şiddetine ön inceleme başlattı
Putin, İran ile kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasını onaylayan yasayı imzaladı

Öne Çıkanlar