Bu satırları yazarken içimde tarif edilmez bir sızı var. Ama o sızının koynunda yeşeren bir umut da var. Çünkü sen, yoğun bakımın sessizliğine yatırılmış olsan da, hâlâ bu ülkenin vicdanında ve ülkenin her yanında sen konuşuyorsun, sen konuşuluyorsun. Bu mektubu, kelimelerin yetmediği ama yine de susmanın mümkün olmadığı bir yerden yazıyorum. Size sadece bir siyasetçi olarak değil, bir şair, bir anlatıcı, bir yürek taşıyıcısı olarak hitap ediyorum. Çünkü siz, kelimeleri birer merhem gibi kullanan, yaşanmışlığın yükünü şiire, sinemaya, siyasete taşıyan ender insanlardansınız.
Sizin duruşunuzda, sesinizde, yazdıklarınızda hep bir burukluk, bir yarım kalmışlık ama aynı zamanda dimdik ayakta durmaya çalışan bir halkın hikâyesi var. Ve siz, o hikâyeyi sadece yazmakla kalmadınız, yaşadınız; bazen zindanda, bazen meydanlarda, bazen de bir çocuğun gözündeki umutta…
Bazı insanlar sadece kendileri için yaşar. Bazılarıysa, bir halkın kaderine, bir coğrafyanın çığlığına ortak olur. Siz o ikinci yolda yürüyenlerdensiniz. Acının içinden geçenlerin, sürgünü iliklerinde hissedenlerin, memleketin hangi yanına dokunsa oradan bir hüzün fışkıranların sesi oldunuz.
Sizi dinlerken insan sadece siyaset değil, bir yaşama biçimi, bir adalet özlemi, bir onur mücadelesi duyuyor. Duruşunuzda en çok da bunu hissediyoruz: İnandığı şey için bedel ödemeye hazır bir insanın ağır ama vakur yürüyüşünü.
Seni anlamakta geciktik belki, ama sevmenin ve sahip çıkmanın geçi olmaz. Şimdi herkes seni konuşuyor, çünkü senin yokluğun, bu ülkenin vicdanında yankılanıyor. Sen, yeri geldiğinde bir barikat gibi, bedeninle halkının önüne dikilen bir direniş oldun.
Biliyorum, sözler eksik kalacak. Ama yine de söylemek isterim: Bu toprakların sizin gibi vicdanlı, derinlikli, mütevazı insanlara her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Çünkü siz sustuğunuzda, sadece kelimeler değil, umut da eksiliyor içimizden.
Senin uyanışın, bu karanlıkta bir sabah gibi doğacak. Sen ki bu ülkenin en çetin zamanlarında bile “barış” demekten, “vicdan” demekten hiç vazgeçmedin.
Halkına, kardeşliğe, adalete inandın.
Şimdi biz senin için dua ediyoruz.
Sesine, yüreğine, direncine sarılıyoruz.
Sen bir fikir, bir yol, bir umutsun bizim için. Ve biz biliyoruz ki, umutlar kolay kolay ölmez. Kızına verdiğin küçücük bir tepki bile, içimizde koskocaman bir sevinç yarattı. Sen yalnızca gözlerini açtığında değil, nefes aldığında bile bu topraklara umut oluyorsun. Bu ülkenin yarım kalmış barış türküsü, senin yeniden uyanmanı bekliyor.
Yarım kalan kelimeler, eksik kalan cümleler… Hepsi seninle tamamlanacak. Şimdi senin kelimelerine değil, nefesine ihtiyacımız var.
Varlığınızın ağırlığına, kaleminizin direncine ve yüreğinizin derinliğine sonsuz saygıyla…
Bir yoldaş olarak, umutla yürekten selamlar. Hep seninle olacağız…
/Adıyaman- Ebubekir Bakır /