Ender İmrek: Kongre, Barış Ve Demokratikleşme Yolunda Atılan Önemli Bir Adım

Yazarlar

PKK’nin kongresini topladığına dair açıklamalar, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” çerçevesinde önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu önemli bir gelişme.

Ancak kongre kararlarının henüz kamuoyuyla paylaşılmaması ve sürecin nasıl ilerleyeceğine dair belirsizlikler hem tarihsel bağlam hem de mevcut siyasi dinamikler ışığında dikkatli bir analiz gerektiriyor.

Tarihsel Bağlamıyla PKK

Kürt sorununda inkar ve şiddet karşı tepkiyi yarattı. PKK, 1978’de Abdullah Öcalan liderliğinde kurulduğunda Kürt sorununun çözümünde silahlı mücadele yöntemini benimsedi. 1984’ten itibaren yoğunlaşan çatışmaların sonuçları biliniyor. 40 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine ve büyük ekonomik kayıplara yol açan uzun yıllar yaşandı. Ancak sorunun barışçı ve demokratik çözümü her zaman gündemdeki yerini korudu. 1993’ten bu yana çeşitli girişimler olsa da tamamlanamadı. ‘Oslo Süreci’ ve bazı diğer görüşme girişimler de barış ve demokratikleşme yönlü çabalar başarıya ulaştırılamadı.

Daha önce 2013-2015 çözüm sürecinde de Öcalan’ın çağrılarıyla ateşkes ve silahsızlanma gündeme gelmiş, ancak süreç iktidarın masayı devirmesi ve çeşitli nedenlerle başarısız olmuştu. Günümüzde ise bölgesel, uluslararası ve iç koşullar farklı. İktidar için durum farklı. Kürt siyasi hareketi ise barış ve demokratikleşme konusunda kararlı.

Öcalan’ın 27 Şubat 2025’teki çağrısı, önceki girişimlerden farklı olarak daha net bir talimat içeriyordu. PKK’nin silah bırakması ve kendini feshetmesi çağrısı örgüt tarafından “Ateşkes” ilan edilerek yanıt bulmuştu ve gerisinin geleceği bekleniyordu. Bugün o haber gelmiş oldu.

Bu, örgütün tarihsel olarak demokratik siyaset zeminine geçiş yapma çabasının bir devamı olarak görülebilir. Ancak geçmişte, özellikle devletle müzakerelerin tıkanması ve güven eksikliği, benzer süreçlerin çökmesine neden olduğu gerçeği var. Dolayısıyla herkes sürecin selameti açısından sorumluluk altında bulunuyor.  

Mevcut Durum ve Dinamikler

PKK’nin kongre toplaması, Öcalan’ın çağrısına uyduğunu gösteriyor ve 1 Mart 2025’te ilan edilen ateşkesin devamı niteliğinde görünüyor. Medyada yer alan bazı haberler, kongrenin iki ayrı toplantı halinde gerçekleştiğini ve sonuçların birleştirilerek açıklanacağını belirtiliyor. Görüne o ki uzun olmayan bir zaman diliminde kapsamlı bir açıklamayla tüm kararları öğrenmiş olacağız.

Ancak Öcalan’ın çağrısı, Kürt sorununun çözümünü çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi bir zemine taşıma hedefini vurguluyor. Dolayısıyla devletin atacağı adımlar önemli. DEM Parti, bu sürecin başarıya ulaşması içim mücadele verirken, devletin de somut adımlar atması gerektiğini ifade ediyor. Örneğin, Öcalan’ın “özgür yaşar ve çalışır koşullara” kavuşması, kongrenin başarısı için PKK tarafından gündeme getirilmişti, ancak bunun toplumsal beklentileri ertelemeye vardırılmadan çözümlendiği görülüyor. Bu alanda iktidarın bir adım atıp atılmadığı ve önümüzdeki günlerde atılacak atımlar ise henüz bilinmiyor.

Siyasi Aktörler Ne Yapacak?

MHP lideri Devlet Bahçeli, “Terörün bitirilmesi” biçiminde izah etse de sürece verdiği destek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha temkinli yaklaşımı ve CHP’nin şeffaflık talepleri, sürecin kırılganlığını ortaya koyuyor. Ayrıca, bölgesel aktörler (örneğin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Kuzey-Doğu Suriye’deki SDG) çağrıyı olumlu karşılasa da sorunları doğrultusunda farklı beklentilere sahip oldukları da biliniyor.

Belirsizlikler şöyle sıralanabilir:

  1. Kongre kararlarının içeriği henüz bilinmiyor. Fesih kararının kapsamı, örgütün silahlı güçlerinin durumu ve geleceği konusunda net bir yol haritası bulunmuyor.
  2. Devletin adımları hala belirsiz. Hukuki ve siyasi reformlar konusunda atılan bir adım yok. Kürt kimliğinin anayasal tanınması, tutuklu siyasetçilerin durumu gibi konularda somut bir yol haritası yok.
  3. Bölgesel dinamikler konusu önemli. Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyonları son bulacak mı? İktidarın özellikle PKK’nın uzantısı olarak gördüğü YPG’ye yönelik tutumu devam edecek mi? Bu gelişmelerin süreci etkilemedeki rolü ne olacak?
  4. Öcalan’ın rolü ve hukuki durumu belirsiz. Kürt siyasi hareketi, Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün ve iletişim imkanlarının sağlanmasını talep ediyor, ancak bu konuda devletin tutumu hala belirsiz.

Olası Senaryolar ve Öngörüler

Kuşku yok ki bu gelişmeler, Kürt sorununun yasal ve hukuki zemine yerleşmesi, silah ve şiddetten arınmış bir ortam yaratılması açısından tarihi bir fırsat sunuyor. Ancak, sürecin başarısı, tarafların karşılıklı güven inşa etme kapasitesine ve atılacak somut adımlara bağlı.

İyimserlik, barış ve demokratikleşmede kararlı gidiş. Bu imkansız görünmüyor, ancak başkaca bir faktörle desteklenmesi gerek. PKK, Öcalan’ın çağrısına uygun olarak kongresini topladığına göre yine ona uygun olarak silah bırakabilir ve fesih sürecini tamamlayabilir.

Devlet ise bu gelişme karşısında iki cümle edildiğinde mikrofonu kısılan TBMM tablosunu değiştirebilir. Kürt kimliğinin anayasal tanınması, dil ve kültürel hakların güçlendirilmesi gibi reformlarla bu gelişmeye yanıt verebilir.

DEM Parti, başından beri barış ve demokratikleşme sürecinde kararlı bir tutum sergiledi. CHP ve diğer siyasi aktörler, TBMM merkezli bir demokratikleşme sürecine katkı sunabilir. Bu kapsamdaki gelişmeler şiddetten arındırılmış, demokratik bir ortamın yaratılması anlamına gelecektir. Bu durumda Kürt sorunu, şiddetten arınmış bir şekilde siyasi ve hukuki zeminde tartışılabilir.

Ancak gerekli koşulların yaratılmasında belirleyici olan devlet olacaktır. Erdoğan’ın ve partisinin bu gelişme karşısında nasıl bir adım atacağı merakla bekleniyor. Zira devletin, hızlı ve güven verici adımları, Öcalan’ın sürece aktif katılımı, muhalefetin desteği ve bölgesel çatışmaların azalması gibi faktörlerin birliği Kürt sorunu ve demokratikleşmede Türkiye’yi başka bir aşamaya taşıyabilir.

İkinci olarak, diğer bir olasılık kısmi ilerleme ve süregelen belirsizlik halidir. Geçen yıl Ekim ayından beri yaşanan gelişmelere bakınca ve iktidarın attığı adımlar düşünülerek söylenecek olursa bu durumun devam edeceği varsayılabilir. Böyle olması halinde güvensizlikler artabilir.

PKK, fesih sürecini başlatır, ancak devletin adım atmaması durumunda kongre kararları örgüt içinde ve toplumda sorgulanır mı, bilinmez. Bu aşamada devlet, sınırlı reformlarla adım atarsa bu motive edici ve ilerletici olacaktır. Kayyımlardan, hasta tutukluların serbest bırakılması ile başlayacak bir gelişme bu süreci olumlu etkileyecektir. Arkasından kapsamlı anayasal değişikliklerin gündeme gelmesinden de kaçınmaması gerekir. Bölgesel gerilimlerin aza indirilmesi ve giderek ortadan kaldırılması da iktidarın atacağı adımlara bağlı. Örneğin, Suriye’deki YPG sorununun uygun biçimde aşılması sağlanmaz is bu süreci yavaşlatacak bir faktör olabilir.

Görünen o ki kongresini yaptığını açıklayan PKK silah bırakabilir, Öcalan’ın çağrısına uygun konumlanma yoluna gidebilir, ancak Kürt sorununun tam çözümü ertelenirse belirsizlikler artabilir. Böyle olması halinde güven eksikliği sürer ve karşılıklı suçlamalar devam edebilir.

Gerçek şu ki toplumsal beklenti barış eksenlidir. Barış elçisi Sırrı Süreyya Önder’in hastalığı dönemi ve yaşamını kaybettikten sonra gösterilen toplumsal tutum bunu daha da güçlendirdi. Toplum gerekli koşulların yaratılmasını istiyor. Tarafların asgari düzeyde uzlaşması toplumsal barış için hayati derecede önem kazanmış bulunuyor. Ancak kapsamlı bir toplumsal mutabakat eksikliği hala kaygı vericidir.

Başka bir varsayım ise kötümser senaryodur. İnsan bunu düşünmek bile istemiyor. Zira o sürecin tıkanması demek olur. Tabloya bakınca bu güçlü bir olasılık olarak görülmüyor. Toplumsal dinamikler de buna işaret ediyor. Bu yönde adım atmaktan geri duranların halklara hesap vermekte zorlanacakları da söylenebilir.

Fakat devlet, reformlardan ziyade güvenlik odaklı politikalarda ısrar ederse bu süreci olumsuz etkileyecektir. Ayrıca bölgesel aktörlerin müdahalesi veya iç siyasi kutuplaşma süreci ve başkaca birçok faktör süreci sabote edebilir.

Sonuç olarak; devletin zaman kaybetmeden adım atması iç ve bölgesel gelişmeler açısından elzem görünüyor. Bunun yapılması bölgesel düzeyde bir olumluluk ve iyimserlik yaratacakken, olmaması hali ise çatışma koşullarının mevcudiyetini sürdürmek olur. Beklenen, olması gereken, karşılıklı güven ortamının yaratılması, barış sürecinin gelişmesi ve büyümesidir. Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümü konusunda adımların atılmasıdır.

Gerçek Durum ve Gelişmenin Yönü

Gelişmelerin toplumsal mücadeleye bağlı olduğudur. Ancak tabloya bakınca en olası senaryo, bir süre kısmi ilerleme, gibi görünüyor. Elbette arzulanan bu değil. Ancak iktidarın tutumu buna işaret ediyor. Bunu değiştirecek olan da toplumsal barış ve demokratikleşme talebi ve mücadelesi.

Umut edilen devletin, AKP iktidarının geliştirici adım atmasıdır. PKK’nin fesih yönünde adımlar atması, Öcalan’ın çağrısının bağlayıcılığı nedeniyle muhtemel görünüyor, ancak, devletin atacağı adımların kapsamı ve hızı, sürecin başarısını belirleyecek. Örneğin, Öcalan’ın fiziki ve iletişim koşullarının iyileştirilmesi, hasta tutsakların durumu, kayyımların iptali gibi atılacak bazı demokratik ve hukuki adımlar güven inşa edebilir.

Adımlar Hızlı Atılmalı

Bu saatten sonra tüm gözlerin devlete çevrildiğini söyleyebiliriz. Anayasal reformlar, dil ve kültürel hakların güçlendirilmesi, tutuklu siyasetçilerin durumunun gözden geçirilmesi gibi bazı somut adımlar atmalı. TBMM’yi merkeze alan şeffaf bir süreç, toplumsal mutabakatı güçlendirir.

PKK’nin, fesih sürecinin detaylarını kamuoyuyla paylaşarak güven ve rahatlama yaratacağı varsayılabilir. Hala avukatları ve ailesi ile görüşemeyen, gazeteci, yazar ve siyasilerle düşünce alış-verişinde bulunamayan Öcalan’ın süreçteki rolü netleştirmeli ve silahlı güçlerin entegrasyonuna dair öneriler karşılıklı olarak belirlenmelidir.

Muhalefet sürece daha aktif olarak müdahil olmalıdır. CHP ve diğer partiler, sürece yapıcı katkıda bulunarak kutuplaşmayı önlemede sorumluluk üstlenmelidir.

Toplumsal barış ve demokratikleşmede halkın rolü önemli. Sivil toplum kuruluşları ve medya, barış dilini güçlendirmeli, geçmiş travmaların iyileşmesine yönelik diyalog platformları oluşturmalıdır.

Bağlayacak olursak; bu süreç, Kürt sorununun çözümü için tarihi bir fırsat sunuyor, ancak belirsizlikler ve karşılıklı güven eksikliği nedeniyle temkinli bir iyimserlik gerektiriyor. Sürecin başarısı, tarafların cesur, şeffaf ve kapsayıcı adımlar atmasına bağlı.

İlginizi Çekebilir

AB, dondurulmuş Rus varlıklarından Ukrayna’ya 1,9 milyar euroluk askeri yardım ayırdı
Leyla Zana: Hepimize yeni görevler düşüyor

Öne Çıkanlar