Fikret Başkaya: “İşveren!”

Yazarlar

Milyonlarcası elmanın düşüğünü gördü, ancak sadece Newton “neden” diye sordu”. 

Bernard M. Baruch

“Entellektüelin misyonu, dünyanın efendisi haline gelmiş haksız ve yanlış karşında cümle alem diz çökerken bile, ayakta kalıp ona insanlık bilinciyle karşı çıkmaktır” 

Julien Benda

*

Kelimeler ve kavramlar köleleştirmenin de özgürleşmenin de aracı olabiliyor… Fakat gerçek dünyada daha çok sömürünün, baskının, sosyal eşitsizliğin, bir bütün olarak egemenliğin hizmetinde oldukları tartışmasızdır… İşte bu durumu sorun edene de entellektüel deniyor. “Aydın” denilen aynı şey değil. Bizde diplomalılara ‘aydın’ deniyor… Aydın, eğitimli olmaya, bir uzmanlığa, bir mesleğe gönderme yapar. Uzman, maddi sosyal gerçekliğin çok küçük veçhesi hakkında bilgi sahibidir ama bütünden habersizdir… Ağacı görür de ormanı görmez… Elbette bunu söylemek, herkes her şeyi bilmemi demek değil, bununla sınırlı bakışın-kavrayışın sınırı hatırlatılmak isteniyor …

Oysa, gerçek (hakikât) bütündedir ve entelektüel bütüne odaklanandır… (1) Aslında kelimelerin ve kavramların nasıl yanılsama yarattığına dair çok sayıda örnek verilebilir. İşte, kapitalist denmiyor da işveren deniyor… İşveren denerek, sadece emek sömürüsü yok sayılmış olmuyor, bir de kapitalist alacaklı hale geliyor, zira vermek borçlandırmaktır, alacaklı duruma gelmektir… Birine bir şey verdiğinizde alacaklı duruma gelirsiniz… Almak borçlanmaktır… Kapitalist sadece işçileri sömürerek sermayesini büyütmez. Toplanan vergiye de al koyar ki, ona teşvik diyorlar… Kapitalist ne kadar vergi vereceğine kendi karar verir… Zaten mevzuat da işini kolaylaştıracak şekilde dizayn edilmiştir… Yasaların nasıl yapıldığı da bilindiğine göre… Tabii bir de vergi vergi muafiyeti denilen var…

Türkiye’de milyonlarca insan neden işsiz, açlıkla, yoksullukla cebelleşiyor? Aldığı ücretle geçinmekte zorlanıyor? Sebebi bir sır değil… Ülke kaynakları bir avuç iş bitirici kapitalist ve şürekası tarafından yağmalandığı, talan edildiği için… Kapitalist insanlara iş verdiği için önemli sayılır ama insanların neden kapitalistlere emeğini satmak zorunda sorusu sorulmaz! Üretmek ve yaşamak için gerekli araçlardan mahrum edildikleri için değil mi? İyi de ne olmuş da insanlar proleterleşmiş, üretim ve yaşam araçlarından mahrum edilmiş?

Devletin aslî işlevi mülk sahibi egemenleri yoksullardan korumaktır. Ona “milli güvenlik” diyorlar… Fakat devletin ordusu, polisi, jandarması yetmiyor ki, birde ‘özel güvenlikci’ var… İnsanlar “özel güvenliği” sorun etmiyor… Neyi sorun ediyorlar ki… Bir devlet kurumunun güvenliğinin özel güvenlik şirketine bırakılması ne demektir? Aslında bu sorunun cevabı bir sır değil… Artık, kamu, kamu hizmeti kavramı defterden silinmekte… Güvenlik de bir kâr aracına dönüştürülmüş durumda… Artık güvenliğinizden de kâr ediyorlar… 

Kapitalizm varlığını ücretli emek sömürüsüne, karşılığı ödenmeyen kadın emeği sömürüsüne,  doğa yağma ve talanına borçludur. Kapitalist sömürdüğü işçiyi insan saymaz, ona öyle muamele etmez, onun için işçi (insan) üretim için gerekli şeylerden (girdilerden) sadece biridir… Bir üretim girdisidir… Aksi halde “iş kazası” denilen bir istisna olurdu…Her yıl binlerce işçi ölmez, yaralanmaz, hayatı kararmazdı… Aslında iş kazası değil, işveren (kapitalist) cinayeti demek gerekiyor… … Kapitalist iş güvenliği harcamalarını ne kadar kısarsa, kâr da o oranda artar, sermayesi büyür… Mesele Soma, Amasra, Ermenek ve başka yerlerdeki binlerce işçinin katledilmesinin yegâne nedeni, iş-güvenliği için yapılması gereken harcamalardan sakınılmasıdır… Kapitalist işçinin akıbetiyle ilgili değildir. İhtiyacı olduğunda istihdam eder, gerekli görmezse de kapı dışarı eder… 

Kapitalist vahşi bir rekabet ortamında sermayesini büyütmeden varlığını sürdüremez. Zira, kapitalizm sınırsız büyüme, yayılma, genişleme eğilimine ve dinamiğine sahip bir sistemdir… Her bir kapitalist veya kapitalist işletme, büyüme veya yok olmak ikilemiyle yüzleşmek zorundadır… Başka türlü ifade edersek, kapitalist ‘ileriye doğru kaçmak zorunda olan biridir’… Onun bireysel iradesinin bir değeri yoktur. Burada durayım, bana bu kadarı yeter diyemez… Esasen kapitalist, sermayenin insan suretindeki tezahürüdür… 

Kapitalizm etik değerlere külliyen yabancılaşmış, netameli bir sistemdir… üstelik ‘aşırılık ve ölçüsüzlükle de malûldür. Oysa etik sınır demektir. Potansiyel olarak yapılabilir olandan sakınmaktır… Kapitalizm sınırsız büyüme, genişleme, yayılma dinamiğine sahiptir ama bu dünyanın kaynakları sınırlıdır… Bir zaman geliyor şimdilerde olduğu gibi, sınırsız büyüme doğal kaynakların sınırına dayanıyor ve genel bir sürdürülemezlik durumu ortaya çıkıyor…

Üretim ve yaşam kaynakları ve araçları dar bir mülk sahibi kapitalist sınıfın özel mülkü olmaya devam ettikçe, bu dünyada hiçbir temel sorunun çözüme kavuşması mümkün değildir… Kapitalistler sadece insanları sömürmüyor, yaşam için gerekli araçlardan mahrum etmiyor, doğa yağma ve talanıyla yaşamın temelini de aşındırıyorlar… Artık insanlığın ve uygarlığın geleceği işverenlerden kurtulmaya, işverenlerin işine son vermeye  indirgenmiş bulunuyor… Boşuna ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmemiştir… 

İnsanlar büyüme, kalkınma, ilerleme… vadiye aldatılıyor, oyalanıyor… Lâkin neyin nasıl büyüdüğü, büyüyenin aslında ne olduğu, kimin için ne anlama geldiği hiçbir zaman gerektiği gibi tartışılmıyor, sorun edilmiyor… O kadar büyümeden sonra durum ortada değil mi? Aslında büyüyen sermaye, doğa yağma ve talanı, insanın özünün ve canlı doğanın aşındırılması… Ve sonuç ortada… İnsanlık ve uygarlık her geçen gün uçuruma daha çok yaklaşıyor… Doğanın dengesi hızla bozuluyor, iklim krizi almış başını gidiyor, canlı türleri hızlı bir tempoyla yok oluyor… Ve insanlar ahmakça tüketiyorum, yok ediyorum öyleyse varım diyor…

İvedilikle yapılması gereken, insana, topluma, doğaya zarar vermeden, yaşamın temelini aşındırmadan yol alamayan kapitalist vahşet düzeninden çıkmaktır… Eğer geç kalınırsa geriye kurtarılacak bir şey kalmaya bilir… 

Gerçek durum böyle ama ‘yeryüzünün efendileri’ ve siyasetçi erbabı başka şarkılar söylüyor, başka şeylerin peşinde… Siyaset şeylerin gerçeğine dokunmuyor, teğet geçiyor…. 

Bu netameli süreç, bu kör gidiş ancak radikal bir paradigma değişikliğiyle durdurulabilir… Velhasıl, insanlığın ve uygarlığın geleceği vakitlice aracın rotasını değiştirebilmeye indirgenmiş bulunuyor… Değiştirmek için de anlamak gerekiyor, işte bu nedenle de entelektüel etkinlik, eleştirel düşünce hayatî önem taşıyor… Boşuna “anlamak aşmaktır” denmemiştir

—————————————————————————————————————————

  • ‘Entellektüel’ kavramıyla ilgili olarak bkz: Mete K. Kaynar: Türkiye’nin Lanetlisi: Bir Muhalif Fikret Başkaya ile Sohbetler… İletişim yay. 2021. 

İlginizi Çekebilir

‘World Press Photo’ ödülünü ilk kez bir Kürt fotoğrafçı kazandı
Trump: Vatikan, Rusya-Ukrayna müzakerelerine ev sahipliği yapabilir

Öne Çıkanlar