Sİbel Özbudun: 100 yıl daha yaşasın, İnsancıl

Yazarlar

 

                                                                             “Bu dünyada yediğimiz ekmekler

                                                                              içtiğimiz sular dizlerimizdeki bu

                                                                              güç derimizdeki tad karşı koymak

                                                                              içindir kaçmak için değil.”[1]

 

30 yıl… Dile kolay, 30 yıl. Matbaadan ilk çıktığı gün doğan bebekler, bugün çoluk-çocuk sahibi… Bu coğrafyada pek az dergiye nasip olmuş bir ömür.

Bu ülkede dergi çıkarmak başlı başına bir gözüpekliktir. Maddi sorunlara, siyasi, baskılara, ticari handikaplara, daha da yaralayıcısı, “dost’un gülü”ne göğüs germeyi gerektirir. 

Dergi çıkarmak, evet, bir gözüpeklik… Ya bir dergiyi otuz yıl boyunca aksatmadan, geciktirmeden, ertelemeden, geçiştirmeden, doyurucu bir içerikle, üstelik de büyük dağıtım şirketlerinin dışında okura ulaştırmak… Hele ki söz konusu dergi sırtını sermaye gruplarından birine yaslamıyorsa… Hele ki söz konusu dergi, ana akım medyada parlatılan, ödüllü isimlere prim vermiyor, onları eleştiri oklarının hedefi kılıyor, ana akımı bile isteye karşısına alıp akıntıya karşı kürek çekmeyi göze alıyorsa…

Ya da bir hizbin, dar bir politik çevrenin sesi olmaktan uzak duruyor, bağımsızlığını ısrarla muhafaza ediyorsa… “Hak bildiği yolda yalnız da olsa yürüme”yi düstur edinmişse kendine… Sayfalarını “Star sistemi” dışında kalan kalemlere açıyor, bununla da yetinmeyip, adı sanı duyulmamış, çiçeği burnunda kalemler için kendini bir “okul”a dönüştürüyorsa… Otuz yıl bir ısrar ve direnç destanı demektir

İnsancıl… Cengiz Gündoğdu’nun ve yol arkadaşı Berrin Taş’ın ısrar ve direncinin öteki adı.

Tanığıyım; İnsancıl, daha başından itibaren “Star sistemi”ne [kavramı gündemleştiren ve eleştiriye açan, Cengiz (Gündoğdu) Ağabey’dir] karşı olduğunu ilan etti. Parlak, parlatılmış isimlere yaslanmadan, gündelik (ve de medyatik) polemiklere prim vermeden, “star”larla değil, kolektif çalışmayı, sıra neferi olmayı bilen edebiyat emekçileriyle birlikte açacaktı yolunu. Böylelikle edebiyatta “moda” yaratmayı değil, kalıcı olanı biçimlendirmeyi hedefliyordu. Edebiyatı en çok muhtaç olduğu şeyle, felsefeyle emzire emzire büyütecek, emekten, yaşamdan, özgürlük ve eşitlikten, Aydınlanma’dan, yana bir kavganın ateşinde çelikleştirecekti.

30 yıl boyunca bu çizgisinden hiç vazgeçmedi, hiç geri adım atmadı… Belki ağır, ama sağlam adımlarla önüne koyduğu hedefe doğru yürüdü. Atölyeler kurdu yolu boyunca. Şiir, felsefe, estetik, yazarlık, kadın… Nitelikli yazarlar, nitelikli okurlar yetiştirdi. Adını lanse etmektense, kolektif bir üretimin parçası olmayı yeğleyen yeni kalemler, yeni kültür emekçileri armağan etti kültür dünyasına. Onların kolektif çalışmalarının dölyatağı oldu: Romanda Estetik Kalkışma böyle bir kolektif üründür, örneğin. 

Çoğunluk varlıklarından habersizmiş ya da hiç yokmuşlar gibi davranmayı sürdürürken, cezaevlerine ses verdi, parmaklıkların gerisindeki kalemlere, onların şiirlerine, öykülerine açtı sayfalarını. 

Cengiz Gündoğdu ve Berrin Taş, Cengiz Ağabey’in zorlu sağlık koşullarında, hastane günlerinde dahi ara vermediler kültür mücadelelerine. İnsancıl yoluna devam etti. Kararlı, sağlam adımlarla…

Otuzuncu yılında İnsancıl’a Fidel’in 80. Yaş günü vesilesiyle Havana duvarlarında gördüğüm bir duvar yazısıyla seslenmek geçiyor içimden: “100 yıl daha yaşayasın, İnsancıl”!

N O T L A R

[*] İnsancıl Dergisi, Yıl:30, No: 352, Kasım 2019…

[1] Turgut Uyar.

İlginizi Çekebilir

İlhan Kızılhan: Dem ne dema konferensa Netewî, lê dema nêzîkbûneke nû ye
Müslüm Yücel: Ahmet Kaya’ya ağıt

Öne Çıkanlar