Corona sonrası; ortaya çıkan sosyal izolasyon, kendinle ve ailenle baş başa kalma süreci, özgürlüğün değerini bilme hissi, elindekiyle yetinme duygusu vb. tüm değerler, unuttuğumuz insanlık serüvenimize belki de bir nevi katkı vesilesidir.
Her kesim kendine düşen hisseyi pay etme noktasına gelmelidir. Bu süreçte dinlisi-dinsizi, fakiri-zengini, aydını-avamı, yoneteni-yönetileni ile sürekli Çin’i, batıyı suçlarken başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeliyiz. “Neyi yaptım veya yapmadım, bu dünyanın suyunu ben nasıl bulandırdım.”
Bu soruları kendimize sormanın vakti geldi..
Corona virüsü ile dünya alt-üst olurken, virüsün yaratacağı yıkımlar arasında en can alıcı yerler olarak cezaevleri görünüyor. Cezaevlerinde istense de sosyal mesafeyi sağlamak mümkün olamayacağından, m2 sığdırılmış koğuşlarda virüs tehlikesiyle karşı karşıya kalan yüzbinlerce mahkum var.
Iki saatte bir havalandırılması gereken koğuşların, dışarıda sağlanan bu olanaktan yoksun olduğu da aşikar.
Sabah sporundan, 60 derecede sürekli yıkanması gereken çamaşırlardan, bağışıklık sisteminin güçlü olması için envai çeşit meyve sebzeden, stresten uzak yaşamaktan sabah akşam bahsedilirken, cezaevlerinde coronadan korunmanın olmazsa olmaz gereklerinden hangisi yerine getirilebilecek ki ?
Koğuşlardaki temizlik ve hijyenden bahsetmek zaten abesle iştigal olur. Birçok ülke cezaevlerinin ölüm evleri olmaması için cezaevlerinin boşaltılması yönünde doğru kararlar aldı.
Çünkü devletler vatandaşları suçlu olsalar bile yaşam hakkını sağlamak zorundadır. Kaldı ki tutuklu olup henüz ceza alıp almayacağı belli olmayan binlerce düşünce suçlusu, siyasi tutuklu ve gazetecinin olduğunu göz önünde tutarsak, bu kesimi af kapsamı dışında tutmak akıl tutulmasıdır.
Bu kesim af kapsamı dışında tutulurken açık cezaevine çıkmış kadın katili, uyuşturucu tacirleri, pedofili sapkınlarına af çıkartmanın toplumun vicdanında ağır bir tahribata yol açacağı apaçıktır.
Bu affın siyasi saiklerle intikam mekanizmasına dönüştürülmesinden yol yakınken geri dönülmelidir. Karar alıcılar, genel geçer insanı değerleri ölçü alarak coronanın yarattığı bu krizi, demokrasiye hizmet edecek bir fırsata cevirmelidir.
Bütün bu gerçekler, iktidarın çözümden uzak tavrı yanı başımızda dururken,mecliste af yasası için mücadele verilirken; 8 Nisan’da Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde PKK tarafından yapıldığı söylenen bombalı saldırıda 5 sivilin öldürüldüğü haberi acı bir şekilde önümüze düştü.
Bu eylemin bir tek anlamı var; tıpkı 2015 yılında Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayı, nasıl çözüm sürecinin sonlandırılmasına bahane edildiyse, bu eylem de siyasilere affın çıkmamasına yönelik bir bahane oluşturacaktır.
Bu olayın müsebbipleri ve perde arkasındaki karanlık güçler bunun altından kalkamaz.
İktidar bu son olayı bir kalkan olarak kullanıp siyasi tutsakları görmezden gelme gafletine kapılmamalıdır. Peygamber efendimizin Mekke’yi fethettiğinde amasız fakatsız örnekliğini de tam da yeri gelmişken buraya bırakalım.
Madem O’nun affediciliğinden sürekli bahsediyorsunuz öyleyse O’nun pratiğini göz önünde tutarak meseleye çözüm odaklı yaklaşmalısınız. O açıdan infaz kanununu siyasiler, gazeteciler ve tutuklu yargılanan diğer kesimi de kapsayacak şekilde genişleterek hayata geçirmenin tam zamanıdır aksi halde vebali ağırdır…