Son günlerde yeniden gerilimli bir seyir izleyen PKK- KDP ilişkilerinin nereye doğru evrileceği sorusu gündemdeki önemini koruyor.
Ülkeden ve diasporadan Kürtler gerilimin düşmesini ve Kürt siyasal dinamikleri arasındaki çatışmasızlık durumunun devam etmesini talep ediyor, bunu bekliyor.
Ne var ki gidişat bu yönde seyretmiyor. Yapılan çağrılara ve açıklamalara rağmen ne yazık ki çatışma riski sürüyor ve doğrusu riskin bertaraf edilmesi kolay da görünmüyor.
Riskin ortadan kalkması için ya alana gönderilen peşmerge güçlerinin geri çekilmesi ya da PKK’nin ikna edilmesi, itirazlarını geri çekmesi gerekiyor.
Çözüm için bundan başka bir yol görünmüyor ama iki seçeneğin de bu koşullarda gerçekleşme şansı görünmüyor. Ne peşmergenin alandan geri çekilmesi ne de PKK’ nin bunu kabul etmesi mümkün görünüyor.
Gerçi Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Mesrur Barzani ile KBY Başkanı Neçirvan Barzani, peşmerge gücünün ‘geçici’ olarak bölgeye gönderildiğini ve ‘zamanı geldiğinde’ geri çekileceğini söylüyor ancak, PKK buna inanmış görünmüyor.
PKK’ye göre koronavirüs salgını gerekçesiyle Zine Werte’ye peşmerge gönderilmesi inandırıcı değil; bu gerekçe gerçek niyeti perdelemek için kullanılıyor.
PKK’nin konunun gündemden düşmesine izin vermemesi ve bütün imkanlarını kullanarak bölge hükümeti, özellikle de KDP üzerinde kamuoyu baskısı kurmaya çalışması her fırsatta ifade ettiği bu, ‘güvensizlikten’ kaynaklanıyor.
PKK, Kandil’in eşiğindeki Zine Werte’ye peşmerge konuşlandırılmasını Amerika-Türkiye- KDP üçgeninde oluşturulan, ‘tasfiye amaçlı saldırı konseptinin’ bir parçası olarak görüyor ve kendisine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. Bu gerekçeyle de şiddetle karşı çıkıyor.
Peşmergenin oradan çekilmemesi halinde de çatışmanın kaçınılmaz olacağını söylüyor ve bunda ısrar ediyor, uyarıyor, kamuoyunu harekete geçirmeye, konuyu gündemden düşürmemeye çalışıyor.
Aslında PKK, geri çekilmesi için KDP’ye 72 saatlik bir süre de vermişti. Fakat süre dolmasına rağmen harekete geçmeyi değil, ‘sabır’ edeceğini ifade eden bir açıklama yapmayı tercih etti.
Bir yandan Kürt kamuoyundan yükselen çağrılar, diğer yandan Türkiye’ye ait SİHA’ların Zine Werte’deki gerillaları bombalaması sanırım PKK’nin durumu yeniden değerlendirmesine yol açtı.
PKK’ye göre Türk SiHA’larının Zine Werte’deki PKK gerillarını bombalaması olası bir PKK-KDP çatışmasında Türkiye’nin aktif olarak KDP’nin yanında yer alacağını gösteriyordu.
PKK’den gelen değerlendirmeye göre bu durum KDP ile olası bir çatışmanın Türk devletiyle yaşanan çatışmayı da içine alacağını ve ABD’nin de planları dahilinde sürece müdahil olacağını gösteriyor.
Değerlendirmeler genelde böyle ama bazı PKK kaynakları da süreci 1996 KDP-YNK savaşı sürecine benzetiyor ve KDP’nin tavrını o dönem YNK’ye karşı Saddam’ı Erbil’e davet eden tavrıyla özdeş tutuyor. ‘’1996’da YNK’ye karşı Irak’ı davet eden KDP şimdi PKK’ye karşı Türkiye’yi davet ediyor’’ ifadeleri kullanılıyor.
KDP ise Zine Werte meselesinin abartıldığını, PKK’nin ‘her zamanki gibi bir bardak suda fırtına kopardığını’ ileri sürüyor. PKK’ye bölgeden çıkması için çağrı yapan KYB Başkanı Neçirvan Barzani, peşmergenin geçici olarak bölgeye gönderildiğini ve günü geldiğinde geri çekileceğini açıkladı.
Başbakan Mesrur Barzani de salgın nedeniyle bu önlemi aldıklarını bildirdi ve ancak aynı açıklamasında hükümet kararlarının ‘yasal olmayan güçlerce’ bu denli sorgulanmasından rahatsızlık duyduğunu da belirtti.
Mesrur Barzani’ye göre Kürdistan Bölgesel Hükümetinin egemenliği tartışmak yerine yasaların uygulamasına saygı gösterilmesi gerekiyor. Başbakan ile Başkan Barzani konuya ilişkin bundan fazla bir şey söylemedi ve iki lider de sessizliğini koruyor.
KDP’ye yakın kimi çevreler ise PKK kaynaklarını doğrularcasına Zine Werte meselesini koronavirüs önlemleriyle değil, İran-ABD gerilimiyle ve Amerika’nın bir takım talepleriyle ilişkilendiriyor.
KDP’ye yakın çevrelere göre, Irak’taki güçlerin bir bölümünü Güney Kürdistan’a çeken ve ayrıca Erbil yakınlarında Harir üssüne Patriot füzeleri yerleştiren Amerika, üssün güvenliği açısından Zine Werte’nin peşmergenin kontrolünde olmasını istiyor.
KDP kaynakları bölgesel hükümetin Zine Werte’teye güç göndermesine asıl itirazın İran’dan geldiğini, İran’ın YNK ile PKK üzerinden KDP’yi cezalandırmak istediğini ileri sürüyorlar. Ayrıca ABD’nin aktif olarak devrede olduğunu, YNK’yi uyardığını ve Lahor Cengi ekibinin bu nedenle geri çekildiğini belirtiyorlar.
Diğer yandan olayın İran meselesiyle alakası açık ve kaldı ki İran-Amerikan geriliminin Kürt partileri arasındaki ilişkilere yansıyacağı ve bu ilişkileri de etkileyeceği bekleniyordu, dahası da bekleniyor. Bu kadarla kalması mümkün değil zira, ufakta büyük altüst oluşlar yükseliyor.
İran ile ABD arasındaki gerilim bir savaş hazırlığı biçiminde sürüyor. İsrail ile Amerika hem Suriye ve hem de Irak’tan İran’ı geri püskürtmek için düğmeye basmış bulunuyor. İsrail Savunma Bakanı, ‘bu bizim stratejik hedefimizdir’ diyor. Trump, ‘taciz halinde Körfez’deki İran gemilerinin batırılması için emir verdiğini’ açıklıyor.
İran meselesi tırmanıyor ve bunun baskısı kendini her ülke ve her siyasal güç üzerinde de hissettiriyor. Kürt-Kürt ilişkilerinin de bundan etkilenmemesi mümkün değil.
Fakat Kürtlerin buna dikkat etmesi ve bu krizi bir fırsata dönüştürmek amacıyla kendi içlerinde bir diyalog süreci başlatmaları ve her şeyden önce karşılıklı oturup konuşmaları gerekiyor.
KDP açık bir biçimde PKK’yi olayı abarttığı ve hükümeti savaşla tehdit ettiği için eleştiriyor ve bunun kendisine yönelik bir girişim olmadığını söylüyor. Buna karşın PKK de kendisine haber verilmeden, görüşü alınmadan, emrivaki yapılarak fiili durum yaratıldığını ve bunun art niyetli olduğunu belirtiyor.
Görüldüğü kadarıyla kritik bu süreçte bile Kürtler arasında diyalog mekanizmaları işlemiyor. Taraflar basın ve kamuoyu üzerinden konuştuklarına göre aradaki köprüler atılmış görünüyor.
Umarım öyle değildir, umarım yanılıyorumdur ancak durum buna işaret ediyor.
Kürtler birbirleriyle konuşmuyorsa durum vahim görünüyor. Aksine tam da bu süreçte konuşmaları gerekiyor. Şayet Zine Werte’ye güç gönderilmesi Amerika’nın talebiyse, bunu anlatacak, bu konuda bilgilendirilecek mekanizmalar işletilebilirdi.
Hatta bunu ABD’nin kendisi de yapabilirdi. Doğrudan yapabilirdi veya Rojava üzerinden yapabilirdi. Amerika her gün neredeyse Kürtlerle görüşüyor. PKK ile doğrudan görüşmese bile dolaylı olarak görüşebilirdi.
Kaldı ki şayet gerçekten durum öyleyse buradan bir çözüm çıkar; Kürtler Amerika’nın üslerinin güvenliği yüzünden çatışmazlar, buna izin de verilmez.
Rojava’da Kürtler arasında işbirliğini sağlamak ve kalıcılaştırmak için yoğun mesai harcayan Amerika, Başur’da ilişkilerin bir çatışmaya dönüşmesini ve Türkiye ile İran gibi ülkelerin bundan istifade etmesini istemez. ABD siyaseti açısından bana pek rasyonel gelmiyor.
PKK’ye karşı bazı dayatmaları, hesapları olabilir Amerika’nın ve ama Kürtleri topyekün güçten düşürecek, Türkiye ve İran’ı güçlendirecek bir yaklaşım içinde olacağı olası görünmüyor.
Ayrıca Türkiye de PKK’ye fırsatını bulduğu her aşamada, her yer ve her zamanda saldırır ama bunu Amerika için; ABD askerlerinin güvenliği için, Amerika’yı korumak adına yapmaz.
Türkiye’nin işin içinde olması başka bir hesaba işaret ediyor. Amerika’nın da çok arzu etmeyeceği, Türkiye’nin güneydeki etkisini artırmaya dönük bir plana ve hesaba işaret ediyor. Türkiye’de AKP’ye ve MİT’e yakın kaynaklar da zaten bunu açıkça yazıyor.
Bu kaynaklara göre de Türkiye PKK’nin bastırılması, ‘Kandil’e bayrak dikilmesi’ amacıyla Zine Werte’deki gelişmeleri yakından takip ediyor ve gerektiği an da devreye giriyor…
Türkiye’nin yakın dönem hedefleri arasında ‘Kandil’e bayrak dikmek’ hedefinin de olduğu biliniyor ve Türk yöneticiler bu arzularını her fırsatta büyük bir şevkle dillendiriyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin oyunlarına dikkat etmek gerekiyor.
Dikkat etmek gerekiyor zira dün, ‘’PKK’den temizlediğini’ söylediği Dersim dağlarına ‘’Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’ yazan Türk devleti yakın gelecekte Kandil’den başlayarak Hemrin’e, Harir’e, Ezmer’e, Soran’a, Korek’e ve Barzan’a; Kürtlerin güneydeki dağlarına, vadilerine ve ovalarına da ‘’ Ne Mutlu Türk’üm Diye’’ yazabilir.
Aynı şekilde Erbil’deki, Süleymaniye’deki, Zaho, Duhok, Kerkük’teki Kürt çocukları ‘andımızı’ okumak zorunda da kalabilir…
Kürtler kendi dillerini, kimliklerini, kültürlerini bir yana bırakıp, mezar taşlarını korumanın derdine de düşebilir…
Demedi demeyin…
Kürt siyasetine feraset, sağduyu, basiret ve beceri diliyorum…