Günay Aslan: Kelimeler, kavramlar ve Kürtler 

Yazarlar

Kürtlerin sorununu bölgesel sorunlardan, bölgesel sorunları küresel sorunlardan bağımsız ele almak mümkün değil.

Bu nedenle Kürtlerle ilgili gelişmeleri takip ederken, Kürtlerle alakası yokmuş gibi görünen küresel gelişmeleri de aynı önem ve ciddiyetle takip etmek gerekiyor.

Krizlerin süreklilik kazandığı ‘3. Dünya Savaşı’ döneminde ortaya çıkan tehditleri bertaraf etmenin ve fırsatları iyi değerlendirmenin bir yolu da buradan geçiyor. 

Dolayısıyla Kürdistan’dan dünyaya bakmak yerine önce dünyaya, oradan da Kürdistan’a bakmak gerekiyor. 

Zira, nasıl bir dünyanın şekillenmekte olduğunu ve buna kimlerin öncülük ettiğini iyi irdelemeden; aktörler arasındaki ilişkiler ağını ve çıkar çatışmalarını bilimsel veriler ışığında analiz etmeden yaşadığımız döneme ilişkin sağlam bir gözlem yapamaz, geleceğimize dair isabetli öngörülerde bulunamayız.

Aynı şekilde verimli ve etkili bir siyaset de üretemez, hatta halkta heyecan yaratan bir söz bile edemeyiz.

Konfüçyüs, ‘’Kelimeler doğru değilse kavramlar da doğru değildir. Kavramlar doğru değilse mantık kurmak zor olur. Mantık karışırsa ulus huzursuz olur. Ulus huzursuz olursa düzen bozulur, düzen bozulursa devletin varlığı tehlikeye girer’ diyor. 

Bilge sanki biz Kürtler için söylüyor…

Gerçi Kürtlerin varlığını tehlikeye atacakları bir devletleri yok ancak, en az onun kadar önemli kazanımları var. Ve bu uğurda ödedikleri ağır mı ağır bedelleri var…

Bu nedenle herkesin, hepimizin sorumlu davranması, dünyanın, bölgenin ve halkımızın da geleceğinin belirleneceği, hayati önemi olan önümüzdeki şu 5- 10 yıllık sürece iyi hazırlanması, yapıcı, kapsayıcı olması gerekiyor.

Elbette kimse kendi değerlerinden ve düşüncelerinden vazgeçmek zorunda değil…

Ancak kimse de halkın geleceğini ilgilendiren meselelerde ve karşındakiyle iletişimde kelimelerini gelişi güzel seçmek, negatif psikolojisini kavramlara yüklemek zorunda da değil.

Kürtler birbirleriyle değil, ulusal-demokratik değerlerinin, özgürlüklerinin ve gelecek düşlerinin düşmanlarıyla mücadele etmelidir. Birbirleriyle bunun için yarışmalı, demokratik bir rekabeti esas alarak, birbirlerini centilmence eleştirmeli, kelimelerini yapıcı, kavramlarını yaratıcı olmaya özen göstererek seçmelidirler.

Bu bir sorumluluk ve artık gelinen aşamada zorunluluktur…

Öte yandan elbette ne söylediğimiz kadar, ne yaptığımız da önemlidir. Söz önemlidir ve fikir değerlidir ancak, sadece söz söylemek ve fikir belirtmekle olmuyor; buna saygım var ama Kürt meselesinde bundan daha önemli olan bir şeyler yapmaktır.

Üretmek, elini taşın altına koymak ve pratik bir tutumun sahibi olmak önemlidir…

Olamıyorsak da şayet, o zaman yanlışı doğrusuyla işini yapan, emek harcayan, çalışan, mücadele eden insanlara saygılı olmak durumundayız.

Elbette kimse eleştiriden azade değil, elbette hiçbir fikir eleştirilemez de değil ama yeter ki yapıcı, yeter ki kapsayıcı olsun…

Demem odur ki her şeyden önce biz Kürtlerin sosyal medyayı ‘çöplük’’ gibi kullanma hakkımız yok. Bu sorumsuzluk ve bu halka yapılmış ağır bir haksızlıktır.

Aksine bu platformu halkın haklı mücadelesi yolunda en iyi ve en verimli şekilde değerlendirmek gerekiyor. 

Sosyal medyada halkımızla ilgili meselelerde, birbirimizle rekabette ve iletişimde kelimeleri, kavramları ve değerleri kirletme hakkımız yok. Bizim böyle bir lüksümüz yok, olmamalı…

Hangi çevreden, görüş ve eğilimden olursa olsun Kürtlerin ağır sorumluluk gerektiren mücadelelerine, emek ve bedellerine uygun bir dil, üslup ve yaklaşım içinde olmak sorumluluğu hepimiz için geçerlidir. 

Trollerin ve psikolojik savaş üretenlerin de çabasıyla ulusal-demokratik enerjimizin sosyal medyada boşa harcanmasının ve dilimizin kirletilmesinin önüne geçmek gerekiyor.

Buna bir çare, bir çözüm üretmek, bir yerden başlamak da gerekiyor…

Son olarak; Tarih boyunca dünyanın çekim merkezi haline gelmiş, uluslararası önemi her dönemde hayati derecede olmuş Ortadoğu ve dolayısıyla onunla birlikte de Kürdistan yeniden yapılandırılıyor.

Bugün yaşanan çatışmaların ve süreklilik kazanan krizlerin altında bu gerçek yatıyor.

Böylesi hayati bir süreçte iç ilişkilerimiz demokratik değerler ekseninde yürütülmelidir. Dilimize, bilincimize demokratik rekabet ve karşılıklı saygı kültürünün yerleşmesi için çaba gösterilmelidir.

Bununla birlikte bilimsel veriler ışığında ulusal bir siyasetin üretilmesi Kürtlere çok şey kazandıracaktır.

Dolayısıyla kendimizi gözden geçirmeli, kullandığımız kelimeleri ve kavramları hiç olmadığı kadar çok özenle seçmeli, tarihin bu kritik döneminde karınca kadarınca üzerimize düşeni yerine getirmeliyiz…

İlginizi Çekebilir

Müslüm Yücel: Osman Bey, nasılsınız, iyi misiniz?
Hakan Tahmaz: Barış ve Yürüyüş Hakkı

Öne Çıkanlar