Yeryüzünde sadece idealizm uğruna çıkarılmış ve sürdürülmüş bir savaş yoktur. Ancak idealizmin gölgesinde sürdürülmüş ve onun gücüne dayandırılmış sayısız savaş vardır. Bu yüzden savaşın maddi gerekçeleri ortadan kalktığında en çok güç kaybeden duygu idealizmdir. Günümüzde zafer ve yenilginin netleşmemesi, tarafların çoklu politik hesapları ve olan bitenin sadece ölü sayısıyla değerlendirilmesi idealizmin itibarını azaltıyor.
Kürtleri statüsüz bırakan uluslararası sistem geçte olsa Kürtlere kendi değişimlerini yaratma fırsatını verirken, birazda onların son idealist halk olmasını hesaba katmışa benziyor. Güney Kürdistan’ın parlamenter sistemle sonuçlanan kurtuluşu ve Rojava’nın doğuş süreci Kürtlerin bölgede “Demokratik Direnek” noktası olarak idealizme talip olmalarının sonucudur. Her ne kadar Kürt kamuoyu bu iki kazancı ulusallık ve devrim gibi farklı nüanslarla tarif edip enerjisini birbirine karşı kullansa da uluslararası sistemin radarına giren olgunun bu olduğuna inanıyorum. Özellikle Rojava siyasî haritası netleştikçe bölge statükosunda yaşanan demoralizasyon Kürtlerin yeni bir politik New Deal olmasını sağlıyor.
Rojava yönetimi saldırı yağmuruna rağmen, geçtiğimiz hafta ilk taslağını 2014’te kabul ettiği toplumsal sözleşme belgesini revize ederek 134 maddelik yeni düzenlemelerini kamuoyuna sundu. Rojava adının geçmediği taslakta özerk yönetim idaresini 7 kanton ( Cizîrê, Firat, Reqa, Tebqa, Dêrazor, Minbic ve Efrîn-Şehba ) olarak genişletti. Yine komitecilikten belediyeler birliğine geçerek biraz daha modern bir işleyişe bürünürken, halklar meclisi esprisi korunarak merkezi bütçe ve adli mekanizmanın kurulması yeni gelişme sayılır. Elbette Rojava’nın bugünlere gelmesinde en büyük pay ve piar sahibi olan kadınların yeni sözleşmede de yer alması Kürt idealizminin iddiasını yükseltiyor. Rojavalılar, tüm gayretleri ile medeni dünyaya tutunmak için her türlü uzlaşmayı denerken , Türkiye ve İran devleti Güney Kürdistan ve Rojava’yı kendi tarihi emellerinin ana menüsü olarak yemenin hesabını yapmaktadır. Özellikle Kerkük seçimlerindeki siyasi dağınıklıktan faydalanarak şehrin iç dengesini lehlerine çevirmeye çalışırken, Rojava’nın gelişip Güney’le birlikte bir lojistik üs olabilme kapasitesini yok etmeye çalışıyorlar. Ancak bu saatten sonra Rojava’nın yükselişi bütün engellere rağmen durması mümkün görünmüyor.
Kürtlerin fiziki sahası fırsatlar ve riskler arasında gerilirken, sanal medyanın gündemi ise biraz farklı. Kendini sivil ve sanal bir örgütlenme olarak adlandıran Pakurd kongresi geçen haftanın dikkat çeken haberi oldu. Parti üyeleri uzun zamandır sosyal medya ağlarının en aktif kesimi olarak adını duyuruyor. Pek çoğumuz sanal parti işini ciddiye almasak da gelişen dijital ortam ve hızla yayılan sosyal medya gerçeğinin siyaseti ve hayatı şekillendirdiği bir gerçek. Amerikan seçimlerinde seçmenlerin sosyal medya üzerinden yönlendirilmesi, partilerin sosyal medya ekipleri kurarak bu alanı bir seçim ortamına çevirme gayretleri, sanal medyanın beşinci kol faaliyeti olarak daha etkili olacağını gösteriyor. Kürtlerin bu ortamda bireysel veya kurumsal olarak yer alması, doğru bilgilenme ve bilgilendirme yapması toplumumuzun manipüle edilmemesi için önemli bir girişimdir. Geçtiğimiz hafta sonu 2. Kongresini gerçekleştiren Pakurd’un dünyayı okuma biçimini merak ederek kongreyi izledim. Açıkçası klasik parti ve örgütlenme tarzına alışık biri olarak tüm prosedürü ve adayların vaatlerini ekrandan dinlemek ilginçti. Ancak teknolojinin sadece banka, iletişim, ulaşım ve ekonomi sektöründeki alışkanlıkları değiştirmekle sınırlı kalmadığını, her şey için bir aplikasyon ürettiğini görünce geleceğin demokrasi ve yönetim şeklinin bundan doğrudan etkileneceğini söylemek mümkün. Delegelerin oy kullanışı, yetkili kurulların seçimi ve parti tanzimnamesinin okunuşunu sohbet havasında dinledim. Siyasi konumlanışını Ehmdê Xanî’nin 1692’de belirttiği fikirlere dayandıran Pakurd için devletleşme temel prensip olarak belirlenmiş. Yönetimindeki gençleri kendi akademilerinde eğitip ve burslu öğrenci okutmayı başat hedef haline getirmiş. Başkanlığa seçilen Gewran Goyi, Botan’dan Finlandiya’ya uzanan başarılı eğitim sürecini birazda bu sayede gerçekleştirmiş. Gewran Goyî kendi misyonlarını Kürdistan’a teknokrat yetiştirme olarak açıklayıp, teknoloji, çevre, Kürt dilinin BM nezdinde kabulü ve geliştirilmesi,halka karşı sorumluluktan söz ederken, kadın haklarına özel ve özerk bir alan için çalışacağının altını çizdi. Polyglot sayılan ve Finlandiya’da yaşayan Goyi, modern ve iddialı bir profil çizerken rakibi Sidar Gergeri ise Almanya’da bir hukukçu olarak çalışmalarına devam ediyor. Kürtlerin demokratik kültüre, lobi faaliyetlerine,eğitimli kadroya, serbest fikir ortamına ve dayanışmaya ihtiyaç duydukları bu dönemde her kişi ve oluşumun ulusal fayda olarak görülmesi gerektiğine inanıyorum. Kürdistan hükümeti ve Rojava’nın kuşatmaya çalışıldığı, ırkçı konseptlerin devreye sokulduğu bu günlerde sahada ve sosyal medyada Kürtlerin ortak iradesi olmadan bu saldırıların geriletilmesi zor görünüyor. Sadece zorlu günlerde değil aynı zamanda zorluklarlada yüz yüzeyiz. Bunu aşmanın yegane şartı birbirimizi anlamaktır.
Çin takvimine göre 2024 yılı ejderha yılıdır.
Ejderhanın şans, başarı ve yeniliği temsil ettiği rivayet edilir.
Bu temenilerle ejderha yılınız kutlu olsun.
İyi pazarlar!