Ali Engin Yurtsever: CHP Nerede Duruyor?

Yazarlar

             Bir devlet ve bir cumhuriyet kurmakla övünen bir parti. Kurucu kadrolarını ve partinin ilk yıllardaki işlevini hatırlatarak kendisini sadece iktidar ve muhalefet arasında gidip gelen bir parti olarak değil; devletin sahibi olarak da gören bir parti aynı zamanda. Partiler üstü parti olduğunu sanan, geçmişe takılıp kalan ve günümüze dair bir sözü olmayan bir parti: CHP…

         ‘Cemaziyelevvel’ini biliyoruz. Kürtlere, Rumlara, Süryanilere karşı uygulanan soykırımlardaki başat rolünü biliyoruz. İktidarını 1923-1950 arası paylaşmadan, daha sonra da bürokrasinin içinde yer alarak sürdüren bir partidir, CHP. Ancak bu yazının konusu CHP’nin geçmiş ve günümüzdeki pratik faaliyetleri değil. Her şeyin anbean değiştiği hayatta, değişime direnebilmeye çalışarak düştüğü konumu incelemek, her parti gibi dile pelesenk olmuş “demokratlik” seviyesini görebilmek ve gerçekten değişip demokrat bir çizgiye gelip gelemeyeceğini anlayabilmenin üzerinde durmak gerekir.

      Her parti belirli bir toplumsal tabanın sosyal ve siyasal yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla bir program oluşturur ve faaliyet yürütür. Bir tabana dayanmayan partiler olduğu gibi aynı toplumsal tabanın talepleri doğrultusunda etkinlerde bulunan partiler de olabilir. Belirleyici olan; bu partilerin ne ölçüde tabanının talepleri doğrultusunda gerçekçi teorik ve pratik adım atabildiğidir.  

    Türk devletinin sınırları içinde onlarca parti var oldu. Kimileri silindi, kimileri ise varlığını koruyor. Genel tablo ise lider kültünün belirleyici olduğu bir durumun ağır bastığı ve bu lider olmayınca partinin de tarihten silindiği şeklinde görülüyor. CHP liderlerinin niteliği ne olursa olsun bir şekilde varlığını koruyor. Bu, ancak i̇deolojik bir temelde yükselen partilerin durumuna benzerlik taşıyan bir ifadeyle açıklanabilir, ancak tam olarak değil. İdeolojisini belirleyen altı oktan geriye hiçbir şey kalmadı. Hepsi aşındı. Öyleyse belki de  şunu diyebiliriz: Geniş toplumsal yığınların bu partide olmasının temel nedeni diğer partilerin (hepsinin değil) netliklerini sağlayamamaları, geniş kitlelere güven verecek bir programa dayalı pratiklerinin olmaması ve CHP’nin kendisini i̇deolojik olarak sol ve sağ arasında net bir çizginin olmadığı bir yere koyarak politika yapmasıdır. Faşist figürlerle yol yürümek ve bunların yanında da devrimci kişilikleri anmak gibi bir yerde durmakla günü kurtarıyor. Genel anlamıyla baktığımızda bir şeyi okuyup, anlayıp değerlendirme yoksunluğunu yaşayan, araştırmalara göre eğitim seviyesinin düşüklüğünün de belirleyici olduğu halkın kültür seviyesinin bulunduğu nokta buna katkı sunuyor.

Ne yıllardır süren Kürtlere açılan savaşı, ne iktidarların yolsuzluk ve hırsızlığı, ne de derin yoksulluğunun üzerinde düşünmeyen bir halkın elbette i̇deolojik olarak tek bildiği ; kendisine devlet ve iktidar tarafından empoze edilen düşüncelerin doğruluğuna inanmaktır. Örneğin 11 Eylül 1980’de Demirel’i alkışlayanlar, bir gün sonra 12 Eylül faşist askeri darbe liderlerini alkışlamakta beis görmediler. Öte yandan Alevilerin de CHP’yi laik, demokrat ve aydın bir çizgide görmeleri, onların da bu partiye destek sunmalarını sağlıyor. Maraş, Madımak, Çorum unutularak.

     Türk devleti bir değişimin arifesinde duruyor. 7 Ekim bunun ilk adımıydı, bütün bölgeyi değiştireceğini herkes görüyor artık. Devlet son hamlesini AKP-MHP üzerinden “demokratikleşerek” atabileceğinin işaretini veriyor ama ne bu partiler, ne de devletin böyle bir değişimde bulunacağına ilişkin kitlelerde bir güven bulunmuyor. Halen Misak-i Milli emperyal heveslerinin peşinde koşan bir görünüm sergiliyor. Bir değişimin, bir plan temelinde nelerin yapılacağı konusunda hazırlanıp ilan edilmesi ve onay alınması bir yana adeta bürokratik bir çalışma niteliğinde yürüyen ekonomik-politik adımlar atılıyor. Sayın Öcalan ile başlatılan görüşmeler bu anlamda devletin hem yeni süreci karşılama, hem de yürüttüğü savaşı artık sürdüremeyecek olmasından kaynaklanıyor.

    Yeni döneme baktığımızda ana muhalefet olarak görülen CHP nerede duruyor, belli değil. Belirgin olarak iki temel sorun var. Kürt sorununun çözümü ve bu sorundan kaynaklı hem ekonomik, hem de genel politik sorunlar. Politik olarak CHP’nin Kürt sorununa ilişkin çözüm anlayışı nedir, onu bilmiyoruz. Ağır ekonomik koşulların altında ezilen kitlelerin bu durumdan kurtuluşuna ilişkin herhangi bir programı da yok. Günü kurtarmak babından yapılan açıklamalar sürüyor. Oysa toplumların böyle dönemlerde radikal değişimleri gerçekleştirecek bireylere ve programlara ihtiyacı vardır. Türkiye on yıllardır sağ düşünceye dayalı, faşizmin hakimiyetinin sürdüğü partilerin yönetimi altında bulunuyor. DEM Parti başta olmak üzere bir kaç partiyi ayrı tutarak diyebiliriz ki kendini “sol” olarak niteleyen partilerin de mevcut durumdaki partilerden bir farkı bulunmuyor. Kitlelerle aralarındaki makas açıldı, kapanmıyor. Bunca sefalet ve politik baskıların içinde halen AKP-MHP faşist partileri taban desteklerini erise bile koruyorlar.

    Bir değişim rüzgarı esmeye başladı ama CHP açıkça çıkış yapamıyor. K. Kılıçdaroğlu’na bu değişimi gerçekleştirebileceği düşüncesiyle Kürt tabanından büyük destek verildi ama ne K. Kılıçdaroğlu, ne de CHP bunu kavrayacak adımları atabildi. Bir muhalefet görevi görmekten uzak bir noktada duruyor. DEM Parti’den uzak duran bir CHP silinmeye mahkumdur. Öne çıkan isimlere baktığımızda Ö. Özel, M. Yavaş veya E. İmamoğlu sol bir kimlikten uzak sadece parlatılan isimler olarak sahnede yerlerini aldılar. Mevcut yönetim ise iktidarın gölge kabinesi niteliğinde duruyor. Zorlayıcı, değişimci ve dönüşümcü bir çizgiden çok uzaktalar. Bir dönem kabul gören, gerek Kürtlere, gerekse Türklere seslenebilecek bir çizgiye sahip olan isimler de suskunluk kervanına katıldı. Bir tabana sahip ve Kürtler ile Türkler arasında bağ kurabilecek çizgide sayılanlardan G. Tekin ise geri çekildi. Bir ana muhalefet partisinde günümüz isimleri bunlardan ibaret. 

         Yeni dönemler, yeni ve net söylemlere ihtiyaç duyarlar. Kitlelere radikal ekonomik-politik değişimleri sağlayacak isimler gerekiyor. Başta Kürt sorunu olmak üzere ekonomik sorunların çözümüne ilişkin neler yapılacağına dair bir manifesto ve bunu gerçekleştirebilecek kişilere ihtiyaç kendini dayatıyor. CHP mevcut yönetimiyle gidebileceği noktaya gelmiş bulunuyor. Sosyal demokrat kimliğinin gereklerini yerine getirerek, Kürt sorunu konusunda net, çözüme odaklı ve derin yoksulluğa karşı halktan yana bir programa ve öncülük edecek liderine ihtiyaç duyulduğu kesindir.

 

İlginizi Çekebilir

Lokman Ergün: Kar…
John Bolton: IŞİD tehdidi büyüyor

Öne Çıkanlar