Ali Engin Yurtsever: Concorde Sendromu ve Haddini Bilmemek

Yazarlar

    Kısa bir anlatımla çaba, emek ve zaman harcanan bir şeyin zarar getireceği, istenilen sonucu vermeyeceği bilindiğini halde, o şeyden vazgeçememek olarak yazabiliriz.

     Neredeyse gündemin her an değiştiği günlerden geçiyoruz. Konuşmalar, yazılar, politik adımlar sürekli değişiyor. İlkeler sabit olmakla birlikte, esneklik içeren politik adımların atılması yine de hepimizi zaman zaman sarsıyor. Neyin ne olduğunu, nasıl bir tutum alınması gerektiğini düşünmek ve kavramak için bekliyoruz. Gerçeğin kimi zaman zor, ulaşılmaz ve bilinmez olduğunu düşünerek gündemin peşinden sürükleniyoruz. Oysa çoğu zaman gerçek dediğimiz şey, gözlerimizin önünde duruyor ama kabul etmekte zorlanıyoruz.

    Coğrafyamıza özgü olsa gerek: gerçeği bilip de susmak ama o gerçeği dile getirenlerden nefret etmek. Örneğin Türk devletinin kuruluşunun soykırımlara dayandığını, kurulduktan sonra da soykırımların devam ettiğini herkes biliyor. Kürt, Ermeni, Rum, Süryani olduğunu herkes biliyor ama “hepimiz Türküz!”… İktidarların ve yöneticilerin büyük bir çoğunluğunun hırsızlık yaptığını, “güvenlik görevlisi” adı verilenlerin işkenceci olduğunu herkes biliyor ama yine de suskunluğa gömülen büyük bir kitlenin varlığı, gerçeği inkar ediyor.

     Yaklaşan seçimlerin politikleşmiş, coşkulu ve direnen kesimi tartışmasız Kürt siyasi hareketinin temsiliyetini yaptığı Kürtlerdir. Onca baskının yaşanmasına rağmen ne boynumuzu eğebildiler, ne de diz çöktürebildiler. Daha önceden de yapıldığı gibi, parti kapatmak, üyeleri tutuklamak ve benzer yasaklarla Kürt hareketini siyaset dışına itmek gibi uygulamaların hepsinin kavgası verildi, hepsine göğüs gerildi.

     Kurdistan Özgürlük mücadelesinin halkların ortak bağımsızlık ve eşit haklara dayalı yaşamak stratejik politikasının henüz tam anlamıyla kavranmadığını yaşananlardan görüyoruz. Kürt ve Türk halklarının birlikteliği denilince, Kürt hareketinin de içinde olduğu ittifak tarafından tek kavranan şeyin “nalıncı keseri” olduğunu yıllardır yaşayarak tecrübe edindik. Ne bir tabana, ne ortak yaşam anlayışına, ne de gerçek bir “sol” program ve kimliğine sahip olmayan oluşum ve bireyler, Kürt halkının ateşi göğsünde söndürerek ödediği bedeller üzerinden kendilerini yaşatmayı ortak yaşam ve politika yapmak olarak algıladılar. Elbette bu anlayışın gerisinde, bu tür birey ve kurumlara değer verip, ellerinde bulundurdukları yetkiye dayanarak onları vekil seçtirenlerin, söz sahibi yapanların düştükleri boşluk duruyor. Arada bir medyaya çıkıp “İmralı tecridi kalksın” diyerek göz kırpan bu seçilmiş “şahsiyetlerin” başka bir etkinliğini göremiyoruz. Ne kimyasal silahlarla katledilen Kürt gerillalar, ne işgal edilen Kurdistan toprakları, ne esir tutsaklar, ne de konu Kürt olunca gündeme gelen politikalar bunları ilgilendiriyor. Varsa yoksa “vekil olabilmek” ve “Kürtlerin adına karar sahibi olabilmek”. Bütün politik faaliyetlerini bunların üzerine oturtmuşlar.

     Bugün “Emek ve Özgürlük İttifakı” bileşenlerinin Kurdistan ve Kurdistan Özgürlük mücadelesi adına ne yaptıkları meçhul. Hem ittifakın parçası olup, hem de gereklerini yerine getirmemek en başta siyasi saygısızlıktır, ittifak ilkelerini boşa çıkarmaktır.

    Her seçim döneminde gösterilen adaylara ilişkin görüş belirtildiğinde genelde dikkate alınmıyor ve karara uyulması isteniyor. Elbette destek esirgenmiyor ama bir süre sonra doku uyuşmazlığı nedeniyle gidenler olunca da suskunlukla geçiştiriliyor. Ölülerimizin yerleri belli değil, olanlar da mezarlardan çıkarılıyor, mezarlar tahrip ediliyor, kaldırımlara gömülüyor, kargoyla gönderiliyor, tutsaklar, sürgünler derken onlarca sorunun bir tanesi bile ittifak üyeleri tarafından dile getirmiyor sadece birlikteliğin ne kadar güzel olduğu anlatılıyor. Bir bodrumda kıstırdıkları insanları yaktılar, daha ne yazalım?..

      Tek sorun olarak: devletin demokratik! kurallarının Erdoğan tarafından kaldırılıp, tek adam yönetimine geçilmesi gösteriliyor. Öyle ya tek sorun bu, başka yok. Soykırımlar, işgaller, yüzbinlerin öldürülmesi, tutsak alınması, yoksulluklar ve bir bütün olarak bunları yaşayan Kürt halkının yaşadığı ne gibi bir sorun olabilir ki? “Ceylan derisi koltuklarda” oturup tatlı tatlı para kazanıp arada da bize demokrasi nutukları atmak, sorunlari cozmeye yeter de artar bile…

      Kürtlerin sırtından seçimlere girip vekillik kazanan partilere ve bireylere soralım: Kurdistan sorunu karşısında tavrınız nedir? Kâğıt üzerinde yazılı olan ve belirsizlik içeren “Kürtler vardır, sorunları Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde uygun bir şekilde çözülecektir” türünden ifadeler mi bütün tavrınız? Taybet ana, Ekin Wan, kimyasal silahlarla katledilen gerillalar, Rojava’nın işgali ve daha sayfalarca yazılacak olan ağır baskılar karşısında ne zaman salonlardan çıkıp, Kürtlerle omuz omuza sokaklara ineceksiniz? Gerçek tavır budur. Genelleme yapmadan yazmak gerekir ki, ESP ve siyasi çizgisi bu konuda net tavra sahiptir, bedel ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir. Gerisi ise Kemalizmin bayraklarını sallayarak göz boyamaktır.

      Son günlerde basına düşen TİP’li vekillerin açıklamalarına baktığımızda “haddini bilmemek” deyiminin tam karşılığını görüyoruz. Yaptıkları Erdoğan karşıtı açıklamaları “devrimci muhalefet” sanıp, kendilerini HDP’yle kıyaslamaları ise siyasi terbiye sınırlarını aşmıştır. Buyursunlar tek başlarına seçime girsinler, nasıl olsa halkta karşılıkları var ya, ana muhalefet veya iktidar olmak görevi onları bekliyor ya. Necip Türk devletinin Kemalist sistemine sevinçle dönsünler. İnce hesap yaparak CHP ile görüşmelerinin içeriği de üc beş vekillik almaktan öte değildir.

      Diyorlarki; “sizin için emek harcadık, bedel ödedik, programlarımızda sizler için yer ayırdık”.  “Türkiyelileşmek” kavramını Kürtleri “Türkleştirmek” olarak anlıyorlar. Harcadıkları çaba, emek ve zaman eşit haklara dayalı bir yaşamı örgütlemek değil, Concorde sendromu’dur. Concorde sendromuna yakalananlara belirtmek isterim ki: Concorde uçakları yüksek maliyetli ve sınırlı sayıda yolcu kapasitesine sahip oldukları için üretimden kaldırıldılar, elbetteki yere çakılan ve onlarca yolcusunu kaybeden kazalarıyla da ünlüydüler.

İlginizi Çekebilir

Günay Aslan: #nupel 5 yaşında
Behice Feride Demir: Komşunun Delisi ve Densizi

Öne Çıkanlar