Ali Engin Yurtsever: Devletin Kırdığı Yeni Rota

Yazarlar

Diyalektiğe uygun olarak değişmeyen tek şey: değişimin kendisidir. Bunun dışında her şey, her an değişmeye devam ediyor. Bireyler, toplumlar ve devletler de bu tanımın içinde yer aldıkları için sonsuz bir sarmalın içinde yadsınanın yadsınarak ilerlediğini görüyoruz.

    Ortadoğu büyük bir değişimin sancılarını yaşıyor. Kapitalizmin ve sömürgeciliğin “yaramaz” çocuğu İsrail bu değişimin işaret fişeği görevini görüyor. Temelde 1400 yıllık süren geleneklerin yönetim haline dönüştüğü, yüz yıl önce yaşanan iki dünya savaşıyla da kimilerinin devlet statüsüne yükseltildiği bir coğrafyada, yüz yıl önce meydana getirilen bu yapıların günümüze kadar yönetimlerinin (darbelerle bir şekilde el değiştirse bile) tam olarak yerine oturmadığı, bunları meydana getiren kapitalist devletlerin yeni pazar alanlarını genişletme politikalarının var olanları yeniden farklı bir şekilde düzenleme niyetlerinin artık gün yüzüne çıktığı bir dönemin içine girdik. Bu coğrafyanın en eski halklarından olmamız nedeniyle biz Kürtlerin de etkileneceği, yeni dönemde artık eski halimizle kalamayacağımız gerçeğinden hareketle büyük değişimin hem etkileyicilerinden, hem de etkilenenlerinden olacağız.

      Terane haline dönüşmüş bir şekilde “ ilelebet payidar” kalacağını hamasetvari bir şekilde dile getiren Türk devletinin de rüyalarından uyanacağı yakındır. Gerçi uygulanan politikalarına bakarsak bu konuda şimdiden tedbir almaya çalıştıklarını, yeni dönemi parçalanmadan karşılamak için gerekli adımları atmaya çalıştıklarını görebiliriz.

      Son yirmi yıla damgasını vuran ve Kemalizmden ayrılıp Erdoğan’ın temsil ettiği ılımlı islam çizgisine girdiğini gördüğümüz ve buna uygun adım adım islamlaştırılmaya çalışılan Türk devleti şimdi bu durumu kabul etmiş olarak değişmeye başladı. Eskiden beri değişmeyen kural yine işliyor: Önemli olan “Devlet-i Aliyye” ayakta kalsın da, yönetime kim gelirse gelsin anlayışı devam ediyor. Enver Paşa’dan alınan yönetim M. Kemal’e geçti. Erdoğan’a kadar devam eden süreç, Erdoğan’ın ismiyle yeni bir şekil aldı. Kemalizm diye adlandırıyoruz ama görünen o ki, bu tanımlama bile eksik kalıyor. Kemalist anlayışı son yirmi yilda adım adım dar bir alana hapseden iktidar şimdi yeniden onlara alan açıyor ancak eski görkemli günlerine dönecek bir tarzda değil, yeni döneme uygun bir şekilde burunları sürtülmüş olarak. Anlaşılan yeni dönemde Türk devleti islam sosuna batırılmış Kemalizm ve sosun içine katılmış olan “demokratik” kelimesini de yanına alarak ortaya çıkacak.

Değişen tek şey eskiden inkar edilen Kürtlerin varlığının kabulu ama bu kabule karşılık da Kürtlerin bu sistemin içinde yer alması olacak. Yaşanan Kürt, Ermeni, Rum ve Süryani soykırımları mı, günümüze kadar devam eden insanlık suçları mı, bunlarla “helalleşmek” isteniyor. Oysa ne “helalleşilecek, ne de görmemezlikten gelinecek suçlar bunlar. Ağır bedeller ödendi, karşılığı olmalı mutlaka.

      Kapitalist güçlerin temsilcisi olarak “dünya jandarması” görevini devam ettiren ABD, bu dönemde, Ortadoğu’da yeniden kurulacak düzenin belirleyicilerinden biri olarak Türk devletinin bu süreçte değişmesini, Kürtlerin asgari ölçülerde birleşmesini, İran’ın yıkılmasını, bu gerçekleşmese bile gücünün kırılmasını, İsrail’in hükümranlık alanının genişlemesini dayatıyor, elbette tek başına ve kendi isteklerine göre değil. Kapitalizmin yeni sömürü yollarının genişlemesini ve kar oranlarının artmasını temel nokta olarak belirleyerek bunları yapıyor.

    Erdoğan tarafından yıpratılan devlet yeniden kuruluş ilkelerine dönüyor. “Türklük Sözleşmesi” bir kez daha yenileniyor. Ancak tek farkı Kürtleri de kapsayacak şekilde olması öngörülüyor. Kürt siyasal hareketinin de bu sistemle barışık yaşaması, karşılığında da Kurdistan’da kayyumsuz sömürgeciliğin devamı dilendiriliyor.

    Türk devletinin Erdoğan’ın şahsında ılımlı islamdan görece “demokrat” olarak adlandırılacak bir döneme geçmesinin gerçekliğini yaşıyoruz. Bunun işaret fişeği yerel seçimlerde atıldı. CHP’nin hiç beklemediği yerlerde bile kazanması (!), AKP içinden alçak sesle de olsa ortaya çıkan ‘muhalif’ seslerin varlığı, çok isteyip de-şimdilik gerçekleştirilemeyen-Kurdistan isgal ve saldırı planının kararsızlığı bize bunu gösteriyor. AKP erken seçimlere gitmek zorunda kalacaktır. Elbette bunca yıllık iktidarında işlenen insanlık suçları, hırsızlık, komisyonculuk, talan, yağma ve yasal kılıf oluşturularak elde edilen ekonomik kazançların hesabı sorulmayacak. Erdoğan’dan kurtulmanın bedeli olarak geçiştirilecek. Yeni gelecek olanlar şimdi ellerini ovusturuyorlardır, “biraz da biz”…

     ABD öncülüğünde gerçekleştirilmek istenen planda Türk devleti muhtemelen Kürtlere alan açan ama bu alanın da devletin “bölünmez bütünlüğünü” kabule dayalı olacak şekilde gerçekleşmesini istiyor. Bunu kabul edenlerin bu yüzden “Kürt sorununu kendi içimizde çözelim” söylemlerini duyuyoruz. Böylece sömürgeciliğin o kadar da kötü olmadığını (!) öğrenmiş bulunuyoruz. Ilımlı bir dil görüşmeler için uygun olabilir ama, bedellerin karşılığı olamaz. Bu sadece teslimiyete kapı açmak demektir. Sorun sömürge ve sömürgecilikse kabul etmek gerekir ki bu barış yoluyla çözülemeyecek kadar köklü bir sorundur. Bu yüzden savaşa dönüşmüştür. Kürtler arasında bir birlik sağlanamadığı sürece yeni dönemde kaybedenlerden olacağımız kesindir. Ancak temel soruyu yine sormak gerekiyor. Nasıl bir birlik, hangi amaca yönelik bir birlik? Bir ulusal kongrenin toplanması, siyasi ve askeri kararlar alarak kendi gerçekliğini koyması gerekiyor.

Ancak i̇deolojik ve paradigma ayrılıkları bu konuda kalın bir çizgi olarak ortada. Modern ve seküler bir yapıda olan Kurdistan özgürlük hareketinin karşısında bu iki tanımdan uzak ve aile yönetimine dönüşmüş bir Kürt hareketi daha var. Öyle ki seçimlere bile ihtiyaç duymadan yönetmekten geri kalmıyor. Halktan kopuk, halka hizmet fikri taşımayan bir noktada duruyor. Herşeye rağmen eksiği ve fazlasıyla kabul etmek gerekiyor ki biz bir birlik sağlamadan sömürgecilerden kurtulamayacağız. Heleki Türk devleti KDP desteğini alarak medya savunma alanlarına saldırırsa kurtulmak bir yana, var olan durumumuz daha da kötüleşerek devam edecek. Çünkü hedefleri nerede bir Kürt kazanımı varsa onu yok etmek olacaktır.

İlginizi Çekebilir

Morden Zel: Taybetmendîyen Xwezayî Û Kevira Beş
Cengiz Çandar Meclis’e Demirtaş’ın kitabını önerdi

Öne Çıkanlar