Ali Engin Yurtsever: Direniş Geleneğinin Yolculuğu 

Yazarlar

Toplumların yaşamında simgeler önemli yer tutarlar. Bu simgeler kimi zaman renkler, kimi zaman günler, kimi zaman da mitolojik veya gerçek olaylar üzerinden kültürel bir yapıya bürünürler ve o toplumun yaşamında önemli bir yer tutarlar. Bu simgelerin farklılığı veya önemi, toplumun geneli tarafından yaygın bir şekilde kabul edilip, anlam verilmesinden kaynaklanır. Bu kabul görmüşlük, bireylerin toplumlarıyla olan bağlarını devam ettirip, güçlendirmeye, bireye bir anlamda kimlik kazandırmaya temel oluştururlar. Bu ritüeller bireyin içinde yaşadığı toplumla bütünleşip yaşamasını sağlayan birer eğitim anlamını da sağlarlar.

Newroz Mezopotamya, Asya, Kafkaslar ve başka coğrafya halkları tarafından çoğunlukla “baharın gelişi” olarak kutlanan bir rituel olmasına rağmen Kürtler için farklılaşarak “baharın gelişinin” kutlanmasından ayrı, mitolojik bir anlatım olarak başladığı yolculuğuna siyasallaşmış bir bayram olarak devam ediyor.

Bu küçük görünen ayrıntı aslında büyük bir ayrımı gösteriyor. Bayram niteliğinden ayrılarak bir halkın zulme karşı direnişinin, mitolojiden ayrılarak da ete kemiğe bürünmüş bir gerçeklik olarak siyasal bir cizgi olduğunun ifadesi olarak karşımızda duruyor.

Bayram niteliğinin politikleşmesi 1990 yılında şehit düşen Kamuran Dündar’ın defnedilmesiyle tüm Kurdîstan’a yayıldı. Sömürgeci TC devletinin silahlı güçlerinin katliam yapmasıyla, artik baharın gelişi ritüeli, direniş ve politik bir çizgiye dönüştü.

 Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin haklı ve zemini olan öncülüğünde kutlanan Newroz, Kürt halkının direniş çizgisinin geri adım atılmadığı, atılmayacağı şeklinde bir olgu olarak sömürgeci devletlerin karşısında duruyor. Sömürgeci devletin, Kürt Newroz’unu kırmak adına kendi mitolojik öyküsünü devletin bütün olanaklarını kullanarak halklara kabul ettirme çabasının koskoca bir fiyaskoya dönüşerek “devlet erkanı”nın katıldığı bir tiyatro gösterisinden öteye gidememesinin yarattigiy çaresizlik, sömürgecinin şiddetini büyütmekten başka bir yeteneğe sahip olmadığını gösteriyor. Newroz’un, bayram olarak kutlanmasının geleneği politikleşerek Kürt halkının başkaldırısının güçlü bir sesi haline dönüştükçe özgürlük arayışının yolu kalabalıklaşıyor, geniş kitlelerle buluşuyor. Günümüzde hiç kimse Newroz’un diğer halkların kutladığı şekliyle bir “bahar bayramı” olarak Kurdîstan halkları tarafından da kutlanıldığını öne sürmüyor.

Politikleşmiş bir bayramın yarattığı enerjinin birikmesi ve doğru bir hedefe kanalize edilmesi, mücadeleyi yürüten yapının belirleyiciliğinde yürüyen bir emeğin ürünüdür. Nasılki 50 yıllık bir zaman dilimi içerisinde onca bedel ödenip, bir bilinç kazanıldıysa; biriken bu enerjinin de hedefine doğru şaşmaz bir şekilde yöneleceği nesnel bir gerçekliktir.

 Toplumların yaşamı, insan yaşamına göre daha uzun sürelerde değişim ve dönüşüme uğrar. Durgun bir nehir gibi akan toplumsal yaşam, iç ve dış çelişkilerden beslenerek devrim sürecine yol alır. Göz önünde gerçekleşen bu süreç ancak devrimci bir bakış açısıyla bakıldığında görülür. Bu nedenle birikmiş enerji ve keskinleşmiş çelişki ancak devrimci bir tutumla teorik tanımına kavuşur, oradan da pratiğe dökülür.

Newroz direnç bayramıdır. Sadece direnç değil: bir itiraz, bir isyan ve bir irade beyanıdır. Bugün Kürt halkının itiraz, isyan ve iradesi Kurdîstan Özgürlük Hareketi ve Kürt halk önderinin temsiliyetinde ifade edilmiştir. Bu gerçekliğin kabul edilmemesi Newroz’un niteliğinde bir değişikliğe yol açmaz. Bir defa nehir akmaya ve denizle buluşmaya karar vermiştir.

Sömürgeci devletlerin ve onu besleyen kapitalist modernite devletlerinin her devrimciyi veya devrimci ideolojiyi bazen bir marka, bazen “modası geçmiş” bir dünya görüşü, bazen de yanlışlanmış ideolojik yapı olarak değerlendirerek, kendi hükümranlıklarını sonsuza kadar ilan etmelerinin önüne çekeceğimiz tek set: inancımız ve kararlılığımız olmalıdır. Değil özgürlük, değil kurtuluş, değil Newroz kutlaması, sadece yeşil, kırmızı ve sarı renkleri taşıdığı için ölümle cezalandırılan bir halkız biz. Sırf bu korku duvarını yıkıp, alanlara milyonları toplamak bile bir devrimin zaferinin ilanıdır.

Dünyada hangi halk milyonlar olup alanlara akıyor, hangi halk 50. yılında aynı kararlılıkla direnmeye devam ediyor? Elbette sahipleneceğiz, elbette önderliğin özgürlüğünü isteyeceğiz. Faşist sömürgeciliğin elinde esir tutulan bütün insanlarımızın özgürlüğünü talep etmek ve sağlamak görevimizdir. Bu mücadelenin kurtuluşu hepimizin kurtuluşu olacaktır.

    Sömürgeciler ülkemizden ve hayatımızdan defedilip atıldığında en büyük kutlamayı gerçekleştireceğiz, çünkü hangi gün olursa olsun, o gün bize Newroz olacaktır.

İlginizi Çekebilir

Sibel Özbudun: Latin Amerika: ‘Pembe Dalga’ Yeniden Mi?
Uğur Güney Subaşı: Kanlı Tahta

Öne Çıkanlar