Ali Engin Yurtsever: Efendisiz Samurailer

Yazarlar

     Takvimler 1700’lü yılları gösterdiğinde Japonya’da yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık gibi suçlara bulaşmış Kira, geleneklere aykırı olarak da işlediği bu suçlara karşı gelen Asano’yu aşağılar. Buna dayanamayan Asano, Kira’yi öldürmek için ona saldırır ama sadece yaralar. Yakalanan Asano’dan Seppuko olarak adlandırılan ritüeli içeren bir şekilde intihar etmesi istenir ve Asano intihar eder. Kira, Asano’nun savaşçılarını da “Efendisiz Samurai” yani “Ronin” olarak ilan eder. Bu durum geleneklere göre onursuzluk demektir. Bir araya gelen 47 Ronin kanlarıyla bir belge imzalayarak onurlarını kurtarmak için Kira’yi öldürmeye karar verirler ve öldürürler. Hem onurlarını kurtarırlar hem de intikamlarını alırlar.

           Nesnelerin soyutlanması, doğru bir teorik yöntem izlenerek somuta dönüşmesi ve pratikte kendini kanıtlaması, o teorinin sadece doğru bir tahlil niteliğinde olduğu için kabulünü sağlamaz. İleri sürülen teori, pratikte kanıtlandığı zaman, geçerlilik kazanır. Çünkü pratik; teorinin en küçük hatasını bile bağışlamaz, çünkü pratik her zaman kristalleşmiş bir teoridir. Ancak nesnel bir gerçeklik olarak kabul edilen bir sorunun çözümüne ilişkin ileri sürülen teorik görüşlerden hangisinin bizi çözüme götüreceğini nasıl anlayabiliriz? Hepsi, kendi açılarından bakıldığında birer “doğrusal nitelikte olan” bu görüşlerin hangisinin bizi “doğrusal nitelik” yerine “nesnel gerçekliğe” ulaştıracağını nasıl belirleyebiliriz? Bunun yöntemi: salonlardan halka, söylemden eyleme geçme kararlılığıdır. Çünkü binlerce sayfalık bir teori, pratik bir adımın yanında işlevini yitirir. “Doğru” birden fazla olabilir ama “gerçek” bir tanedir.

          Kuruluşunu soykırımların üzerine kuran Türk devleti, kuruluş ilkelerinden ödün vermeden yoluna devam ediyor. Türk-islam sentezi veya daha doğru tanımıyla Türklük Sözleşmesi’nin dayatılması süreci devam ediyor. Görünen gerçeklik, 2023 yılının bu sözleşmeyi kabul edenler ve etmeyip direnenler açısından bir kırılma noktasına doğru gittiği ve şimdiki durumun sürdürülemez olduğudur.

        Kürtlerin, her zamanki gibi kendi öz güçlerine dayanarak direnmekten başka bir politik tercihleri bulunmuyor. Her ne kadar “ulusolcular” koro veya solo olarak Kurdîstan Özgürlük Hareketi’ni başta ABD, Rusya, AB veya başka ülkelere dayanmakla (artık bıktırıcı ve ciddiyeti kalmayan) eleştiri niteliğini bile yitirmiş bu argümana başvursalar bile bugün biliyoruzki, Kurdîstan’ı işgal ve sömürgeleştirme saldırısına karşı somut durum, asıl Türk devleti’nin arkasına neredeyse dünya devletlerini alarak saldırılarını görünür bir savaş düzeyine çıkardığıdır.

     Rusya-Ukrayna savaşı ve mülteciler gibi nesnel durumları kendi politik çıkarları için kullanmaya devam eden ve bu durumdan da kısmi avantaj sağlayan Türk devleti bütün bunlara rağmen Kürtlere karşı açtığı savaşta istediği zaferi sağlayamıyor. Bütünselliğini yitirmiş, toplumsallığının ve devlet yapısının da Erdoğan’a bağlanarak işlevsizleştiğini de düşünürsek, neden başaramayacağını görebiliriz. Elbette ekonomik politikaların pratikteki karşılığını da göz ardı etmeden…

    Erdoğan, 2023 yılına muhtemelen şu hesapla girmek istemektedir: Var olan Türk devlet yapısının değiştirilerek, kabul edilebilir bir islam birliğinin merkezi haline gelecek şekilde örgütlendirilmesi, işgal ettigi Güney Kurdîstan’ın (Irak’ın parçalanması veya oluşan bir karışıklık ortamında) bu yeni devlet yapısına mümkünse eyalet sistemi ölçüsünde bağlanması, imha edilmiş Kurdîstan Özgürlük Hareketi ve susturulmuş sol-demokrat muhalefet yapısının dağıtılması.

    Kemalistler ise, devleti yeniden eski haline getirecek düzenlemeleri sistemin diğer partileriyle oluşturdukları bir ittifak halinde gerçekleştirmek amacıyla başta Kürt ve Kurdîstan gerçekliğini kabul etmek yerine, hiçbir soruna çözüm üret(e)meyip genel geçer politik sözlerle ve ekonomik-politik durumun çöküşünden kaynaklı seçimle iktidara geleceklerini sanmak gibi bir niyet üzerinden hareket etmektedirler. Kendileri açısından avantaj olarak gördükleri politik durum ise: Erdoğan’dan sonra öyle ya da böyle Kürt direniş hareketinin ezileceğini düşünerek kendilerinin “demokrat” maskesiyle sahneye çıkacak olmalarıdır.

    Kürtlerin temel politik durum karşısında askeri ve siyasi politik adımları toplumsal beklentiler açısından doğal olarak bütünlük içermemektedir. Hem demokratik mücadele hem de savaş koşullarının özgün durumları iç içe geçmekte, bu da halk açısından bazen belirsizlik sağlamaktadır. Ne istiyoruz, demokratik kurallarla yönetilen bir Türk devletinin şemsiye olduğu yönetim mi yoksa özerk kendi öz yöntemimizi mi? Demokratik siyasal mücadele kendi koşullarına uygun talepler peşinde koşar, bu doğaldır.

Doğal olmayan Türk devletinin kuruluş ilkelerinden vazgeçeceğine ilişkin umut beslemek ve tepeden tırnağa ırkçı ve gerici bir toplumsallığın bu özellikleri bırakacağına inanmaktır. Bırakalım politik durumu, tarihi boyunca yaşamadığı yoksulluğu yaşayan bir toplumsal yapının daha bunun nedenini bile çözümleyememesi, isyan etmemesi karşısında, böyle bir toplumsal yapıdan ne beklenebilir? Turk devletinin demokratikleşeceğini sanmak bir anlamda balığın ağaca çıkabileceğine inanmakla eş değerdir.

   Rojava bölgesinin kurduğu ve halklarla ortak işlerliğe kavuşturduğu öz yönetim yapısına saldırmak için yeni destek arayışlarını sürdüren ve muhtemelen bu desteği alacak olan Türk devletinin hedeflediği (kendi deyimleriyle 30 km’lik tampon) bölgenin cihatçılarla doldurulması hazırlıkları sürüyor. Daha önce Efrîn ve başka yerlerde yaptıkları gibi buraya da saldıracaklardır. Toplumsal yapının sadece seçim ve sandık ikilemine hapsedilmesi kitleleri hem savaş gerçekliğinden uzaklaştırır, hem de toplumsal yığınları öncüsünden adım adım ayırır.

   Kurdîstan günümüz “Kira”ları tarafından işgal edildi, yaşayanlara ve öldürülenlere ayrım yapılmadan hakaret edildi. Bir halkın onuru acımasızca çiğnendi ve bizleri “Ronin” olarak ilan ettiler. Bu duruma başkaldıran Kurdîstan Özgürlük Hareketi, kanıyla imzaladığı belgesiyle hem onuru kurtarıyor hem de intikamı alıyor. Bu durumu sadece izleyenler ise “Ronin” olarak kalmaya mahkum edildiler. Ne onurlarını kurtarabilecekler ne de intikamlarını alabileceklerdir.

Geleneklere göre birer “Ronin” olarak sonsuza kadar hayatın kıyısına tutunarak gezmek zorundadırlar…

İlginizi Çekebilir

Suna Arev: Kayıp bir insan: Sedat Pınar
Kemal Okutan: Rejim kendi sonunu hazırlıyor

Öne Çıkanlar